Gelişen ülkelerin FED korkusuna G20’den bir çare çıkmadı
G-20 zirvesi geçen hafta Rusya’da yapıldı. G-20, son global krizin de zorlamasıyla 2008’de ortaya çıktı. G-20’nin temel misyonu, dünya ekonomisinin krizden çıkışını yönetmek ve yeni uluslararası ekonomik dengelerin oluşumunu sağlamaktı.
Global krizle başlayan süreç şimdi yeni bir aşamaya giriyor. ABD Merkez Bankası’nın (FED) piyasaya sürdüğü bol parayı kısmaya başlamasıyla, önceki dönemde yaşanan para akışları, tersine dönüyor. Bu büyük dalgalanma da gelişen ülkeleri vuruyor.
Böyle bir ortamda G-20 zirvesinden, dünya ekonomisinin önümüzdeki bu en kritik sorununa çözücü, rahatlatıcı bir paket beklenirdi. Ama G-20’den böyle birşey çıkmadı. Tersine G-20’nin sonuç bildirisinde “Gelişmekte olan ülkeler, kendi başının çaresine baksın” mealinde ifadeler yer aldı.
Sonuç bildirisinin 13. maddesinin son cümlesi olarak şöyle deniyor:
“Artan finansal oynaklıklar karşısında yükselen piyasalar, büyümeyi desteklemek ve istikrarı sürdürmek için ekonomik temellerini geliştirmek, dış şoklara dayanıklılığı artırmak ve finansal sistemi güçlendirmek de dahil gerekli önlemleri almak konusunda görüş birliğindedir.”
Bildirinin 15. maddesi, finansal akımlardaki aşırı oynaklığın ve düzensiz hareketlerin ekonomik ve finansal istikrara ters etkileri olduğunü kabul ediyor. Ama yapılacaklara gelince “Genel olarak daha güçlü politika çerçeveleri bu ülkelerin bu sorunla daha iyi uğraşmalarına imkan verir. Güçlü makroekonomik politikalar, yapısal reformlar ve güçlü ihtiyati çerçeveler, oynaklıktaki artışla mücedele etmeye yardımcı olur” şeklinde akıl vermeden öteye birşey yok.
Önümüzdeki dalgalanmayı yaratacak FED’e yönelik ise “para politikası değişikliklerinin dikkatli ayarlanması ve duyurularının açıklıkla yapılması” tavsiyesi var. Üstelik bu tavsiye, tüm merkez bankalarını kapsayacak şekilde yapılmış.
Zirve öncesinde ve zirve sırasında G20 üyesi gelişmekte olan ülkelerin ve IMF’nin uyarılarına rağmen, G-20 önümüzdeki dönemin en kritik sorununa el atmaktan uzak durdu. Böylece ABD ve FED’in yeni süreci istediği gibi yönetmekte eli tamamen serbest kalmış durumda. Önümüzdeki dönemde gelişmekte olan ülkelerde yaşanabilecek sarsıntılar, sadece ABD ekonomisine yansıdığı ölçüsünde FED tarafından dikkate alınacaktır.
Bu noktada Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’dan oluşan BRICS ülkelerinin Çin önderliğinde kurdukları 100 milyar dolarlık acil müdahale fonunun önemi iyice artıyor. Fona Çin 41 milyar, Rusya, Brezilya ve Hindistan 18’er milyar ve Güney Afrika 5 milyar dolar koyacak.
Bu fon sisteme dahil olan ülkelerin piyasalarındaki ani dalgalanmalar ve tıkanıklıklara müdahale için kullanılacak. Şimdiye değin döviz piyasalarına ortak müdahaleyi sadece G-5 diye adlandırılan ABD, Japonya, Almanya, İngiltere ve Fransa’nın yaptığına şahit olmuştuk. Şimdi Çin önderliğinde gelişmekte olan ülkeler yeni bir müdahale gücü ve piyasa düzenleyicisi olarak sahneye çıkmış oluyor. Bu, dünya piyasaları açısından yeni ve önemli bir değişiklik.
Ortak fon, varlığıyla ve yaptığı müdahalelerle piyasaları sakinleştirici, oynaklıkları azaltıcı bir işlev görecek. Asıl önemlisi ani para çıkışları karşısında üye ülke ekonomilerini ani duruş tehlikesinden koruyacak.
Yeni dönemin “kırılgan beşli” diye adlandırdığı ülkelerin üçü bu sistemin koruma şemsiyesi altına girerek önemli bir güvence elde etmiş oluyorlar. Beşlinin içinde yer alan Türkiye, ise doğrudan bir yardım alamayacak. Sadece belki fonun dünya piyasalarındaki dalgalanmaları azaltma etkisinden dolaylı olarak yararlanacak. Türkiye bu fona dahil olmak için çaba gösterseydi, IMF’ye 5 milyar dolar borç verme “taahhüdü”nden daha faydalı birşey yapmış olurdu.