Gelişen ülkelere bakış 2008 krizindeki gibi
Gelişen ülkelere yönelik algı iyice bozuldu. Citi’nin düzenli olarak yayımladığı ‘‘Gelişen Ülkeler Duyarlılık Endeksi’’, -1’in de altına indi. Bu indikatör, 2008’de yaşanan büyük krizdeki seviyelerine yaklaşıyor. Bu gösterge -1’in altına ne zaman düşse, sonraki altı ayda gelişen ülke piyasalarında yükselişler yaşanmış. Böyle bir durum tekrar gerçekleşse bile, her ülke kendine özgü risklere göre değerlendirilir. Ortalamanın altında ve üstünde performans gösteren ülkeler olur. Örneğin Türkiye piyasaları için, jeopolitik riskler, erken seçim ve dış finansman gereksinimi gibi etkenler önem kazanır. Brezilya piyasalarında, kredi notundaki indirim beklentisi ve emtia fiyatlarındaki çöküş öne çıkabilir.
Gelişen ülkelerin spesifik riskleri dışında, en önemli risk faktörü Fed’in politikasıdır. Geçtiğimiz haftalardaki yazılarımda da belirttiğim gibi, Fed eylülde faiz artırımına gitmeyebilir. Eylülde bir faiz artırımı gelirse, bu sefer aralık beklentisi artar. Bu yıl için hemen herkes bir faiz artırımı bekliyor. İkinci faiz artırımı henüz fiyatlanmadı. Kaldı ki, bu yıl iki faiz artırımının olması, 2016 senesi faiz tahminlerinin revize edilmesine yol açabilir. Geçen cuma, Fed çalışanlarının ekonomik tahminlerini içeren bir rapor yayımlandı. Sonrasında, bu raporun gizli olduğu, yanlışlıkla yayımlandığı açıklandı. Fed çalışanlarının öngörülerinin, Fed üyelerinin tahminlerinden daha kötümser olduğu görülüyor. Hatta bu raporda, yüzde 2’lik enflasyon hedefine 2020’den önce ulaşılamayacağı vurgulanıyor. Amerikan ekonomisinin, Avrupa ve Japonya gibi büyük ekonomilerle kıyaslanması makuldür. Bu karşılaştırmaya göre, ABD’nin çok daha iyi durumda olduğu da söylenebilir. Ancak Amerikan ekonomisinde sorunlar var. Ücret artışları hala soru işaretidir. ABD’yi kapalı bir ekonomi gibi görenlere katılmıyorum. Dünya ekonomisi hız kesecek, Amerikan ekonomisi alıp başını gidecek. Böyle bir dünyada yaşamıyoruz.
Global ekonomiye yönelik büyüme tahminleri aşağı yönlü revize ediliyor. Çin’de yatırım yapan serbest fonlar ve yatırım fonları arasında yapılan bir anket gözüme çarptı. Katılımcıların yüzde 75’inden fazlası, Çin’in büyüme hızının esasen yüzde 6’nın altında olduğunu düşünüyor. Çin’in açıkladığı son büyüme rakamı yüzde 7 ki birçok ekonomist bu rakamı bir kırılma noktası olarak görüyor. Kriz merkezi olan Avrupa ekonomisi dipten çıkıyor. Tabii istikrarlı büyüme için daha çok zamana ihtiyaç var. Japonya’da Başbakan Abe’nin ekonomi politikalarına olan güven yerlerde sürünüyor. Yarın ABD’nin ikinci çeyrek büyüme rakamı açıklanıyor. Beklenti, yüzde 2.5 civarında şekilleniyor. Küresel ekonominin zorlandığı bir dönemde, ancak bu oranlarda büyüyebilirsiniz. Avustralya, Kanada gibi emtia üreticisi önemli ülkelerin büyük darbe aldığı bir dönemde, ABD ekonomisinin hızını artırması zordur. Küresel ekonominin öncü göstergeleri olan petrol ve bakırdan iyi sinyaller gelmiyor. Emtia fiyatlarındaki çöküş ve gelişen ülke piyasalarında yaşanan türbülans, Fed ve İngiltere Merkez Bankası için bahane olabilir. Faiz artışlarını öteleyebilirler. Fed bugünkü toplantısında; temel senaryosunu ve ekonomik veriye dayalı söylemini değiştirmez. Eylüldeki toplantıya kadar iki kritik istihdam raporu ve çok sayıda veri var. Piyasalardaki negatif hava ve emtia fiyatlarındaki gevşeme sürerse, söylem değişikliği için fırsat olur.
Politik belirsizlik ve son günlerde yaşanan terör olayları nedeniyle Türkiye’nin risk primi artıyor. Erken seçim olasılığı yükseliyor. Ekonomi açısından, mevcut dış konjonktür de göz önüne alınırsa, yeni bir seçim çok zaman kaybettirir. Tüketim ve yatırımlar ertelenir. Reel sektörde deyim yerindeyse yaprak kımıldamıyor. Bu süreçte, sadece dış faktörlerin bizi desteklemesine bakıyorum. Para ve maliye politikaları açısından manevra alanı yok gibi. Bütçe açığını bile artıramıyoruz. Yapısal reformlar zaten uzak baharlara kaldı. Büyük merkez bankalarının faiz artışlarını ötelemeleri, enerji fiyatlarındaki gerilemenin devam etmesi, bize biraz nefes aldırır. DATE:29-07-15