Gelişen ülkelerden kaçış sürüyor
Küresel yatırımcıların 2014’te sadece Türkiye’ye yönelik algısı bozulmadı. Gelişen ülkelere yönelik bakış açısı bu sene tamamıyla değişti. Dünyanın en büyük kırk finans kurumunun portföylerindeki durum da bunu gösteriyor. Gelişen ülkelerin hisse senetlerinin bu kurumların portföylerindeki ağırlığı sadece yüzde 6. Gelişen ülkelerin tahvilleri, aynı kurumlardan yüzde 1.8’lik pay almış. Açıkçası, yükselen ülkelerin tahvillerine ilginin bu kadar düşük olduğu bir dönemi hatırlamıyorum. Kırk finans kurumunun yirmi üçü, gelişen ülke tahvillerine portföylerinde yer vermemiş.
Gelişen piyasalara yönelik beklentilerin bu kadar bozulmasının üç nedeni var. Çin ekonomisinde gözlenen yavaşlama ilk sıraya konulabilir. Fed ve İngiltere Merkez Bankası gibi büyük merkez bankalarının sıkı para politikasına erken başlayacakları spekülasyonu ikinci faktördür. Son olarak, Türkiye gibi ülkelerdeki makro dengesizlikler ve politik riskler negatif görüşleri pekiştiriyor. İlk sıradaki Çin, ekonomisini yeniden düzenlemeye çalışıyor. Geçiş süreci de sancılı oluyor. Ekonomik büyümenin hız kestiği görülüyor. Ekonomi vites küçülttüğü için, dünyanın en büyük emtia ithalatçısının talebi düşüyor. Çin ekonomisinin hız kesmesi, Brezilya ve Güney Afrika gibi emtia ihracatçısı ülkeleri vuruyor. Bu ülkelerin para birimleri değer kaybediyor. Enflasyon oranları yükseldiği için, merkez bankaları faizi artırmak zorunda kalıyor. Fed ve İngiltere Merkez Bankası’nın gevşek para politikasını bitirecekleri düşüncesi, Hindistan ve Türkiye gibi cari işlemler açığı veren ülkeleri etkiliyor. Son dönemde görüldüğü gibi, sermaye çıkışları oluyor. Bu ülkelerin para birimleri düşüyor. Enflasyon oranları yükseliyor. Bu ülkelerin dış tasarruf ihtiyaçlarının yüksek olması, merkez bankalarının üzerinde ‘‘faizi artır’’ baskısını oluşturuyor. Gelişen ülkelerin merkez bankaları, ister istemez bir faiz savaşının içine giriyor.
Son haftalarda, gelişen ülkelerdeki politik gelişmelerin biraz daha öne çıktığı görülüyor. Tayland’daki terör saldırıları; Brezilya, Venezuela, Arjantin gibi ülkelerdeki protesto gösterileri; Ukrayna’daki sosyal ve askeri olaylar yatırımcıları tedirgin ediyor. Siyasi ve sosyal bunalımlara gebe durumda olan ülkelere yabancı yatırımcı gelmez. Zaten sermaye hareketlerinden de bu açık biçimde görülüyor. 2014’ün ocak-şubat döneminde gelişen ülkelerin hisselerinden çıkan para 26.4 milyar dolar olmuş. 2013’ün tamamındaki çıkış 15.1 milyar dolardı. 2013’te yükselen ülkelerin tahvillerinden çıkan para 14 milyar dolar iken, 2014’ün ilk iki ayında çıkan para 11 milyar doları bulmuş. Çıkış nedenleri ülkeden ülkeye değişkenlik gösterebilir. Ancak hangi nedenle olursa olsun, yatırımcılar gelişen piyasalardan kaçıyorlar.
Gelişen piyasalar ile ilgili temel sorun bulaşma etkisidir. Bir ülkedeki kriz, yatırımcılar için likidite riski yaratabilir. Bu likidite riski, yatırımcıların başka bir ülkedeki parasını çekmesine yol açabilir. Geçmişte yaşanan gelişen ülkeler krizlerinde, düşük ticaret hacmine sahip ülkelerin piyasa göstergeleri arasındaki korelasyonların bile hızla arttığı görülmüştür. Birbirleriyle pek ilişkisi olmayan ülkelerin borsa endeksleri ve para birimleri birlikte hareket etmeye başlayabilir. Portföy yöneticileri, gelişen piyasalar krizlerini öngörmenin zor olduğunu biliyorlar. Kriz dönemlerinde, finansın temel prensiplerinden birisi olan ‘‘portföy çeşitlendirmesi’’ de gelişen ülkelerde pek işe yaramıyor. Bu nedenle ‘‘toplu çıkış’’ yaşanıyor.