Gelişen ülkeler çıkış arıyor, biz isimleri tartışıyoruz
Kabine açıklandı. Ali Babacan hükümette yer almadı. Hafta başından beri, özellikle Babacan’ın ekonomi yönetiminde olmayacağı spekülasyonuyla piyasalarda bir satış hareketi vardı. İki hafta önce yazdığım yazıda, ‘‘Yeter ki Merkez Bankası Başkanı’nın kapasitesi ve temsil yeteneği yüksek olsun. Diğer pozisyonlar çok önemli değil’’ vurgusunu yapmıştım. Ekonomiyle ilgili Bakanlıklara gelen kişiler, küresel konjonktürün riskli olduğunu görebilir. Global ekonomiye yönelik beklentiler zayıfl ıyor. Büyüme tahminleri aşağı yönlü revize ediliyor. Büyük Merkez Bankalarının uygulayacağı para politikaları aşağı yukarı bellidir. Piyasalar üzerinde en etkili Merkez Bankası olan Fed, faiz artırım sürecine başlayacak. Doların güçlenmeye devam etmesi, Türkiye gibi gelişen ülkelerin başını daha da ağrıtabilir.
2000-2010 döneminde gelişen ülkelerin büyüme performansıyla, gelişmiş ülkelerin büyüme performansı arasındaki fark yüzde 6 civarındaydı. Bu fark global kriz döneminde zirve yapmıştı. Bugünkü duruma bakıldığında, farkın yüzde 2’nin altına düştüğü gözleniyor. Daha çarpıcı olan nokta; büyüme dolar cinsinden hesaplanırsa, gelişen ülkelerin büyümesi gelişmiş ülkelerin büyümesinin çok altına düşüyor. Kısacası gelişmekte olan ülkeler bir büyüyememe krizine girmiş bulunuyor. Büyük yatırım bankalarının, gelişmekte olan ülkeler için oluşturdukları fonları kapatmaları veya başka fonlarla birleştirmeleri de finansal bakış açısını ve beklentileri gösteriyor. Geçenlerde sohbet ettiğim finansçı bir arkadaşım, ‘‘Dünyanın en etkili yatırım bankası olan Goldman Sachs ne yatırım tavsiyesi veriyorsa tersini yapacaksın’’ söylemini hatırlattı. Goldman Sachs 10 yıl önce Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika için BRICS fonunu oluşturmuştu. Küresel yatırımcıların gözü doğal olarak bu gruba yönelmişti. Fonun çok iyi kazandığı dönemler oldu. Goldman bir süre önce bu yatırım fonunu kapattı. Arkadaşımın mantığıyla, bu ülkelere yönelik bir yatırım fırsatı mı oluştu? Açıkçası bu grupta şu aşamada Hindistan dışında ışık veren bir ülke yok. Çin’in yüzde 6.5 olan büyüme beklentisi fena sayılmayabilir. Ancak piyasa oyuncularının ekseriyeti, Çin’in açıkladığı ekonomik verilere güven duymuyor. Fed faiz artırımını eylülde pas geçtikten sonra, uluslararası piyasalara ve Çin’in durumuna vurgu yapmıştı. Sonraki dönemde, İngiltere Merkez Bankası ve Avrupa Merkez Bankası’ndan da Çin’le ilgili açıklamalar geldi. Görünen o ki Çin kaynaklı gelişmelerden endişe duyuluyor. Tabii büyük Merkez Bankaları, Çin etkisine daha çok finansal piyasalar ve emtia fiyatları açısından bakıyor. Son günlerde emtialar üzerindeki satış baskısı arttı. Bu durum hem dezenfl asyon riskini artırıyor hem de emtia ihracatçısı ülkeleri zorluyor. Kur savaşları da dahil edilirse, global ekonomik denklemin iyice zorlaşacağı söylenebilir.
İsimleri konuşmayı artık bırakalım. Verdiğim eğitimlerde ve seminerlerde, ‘‘Bu isim kabinede yer alır mı’’ sorusunu duymaktan gına gelmişti. Ekonominin en büyük sorunu kimin Bakan olacağı mıdır? Babacan olmadığı için sistem mi çökecek? Borsa endeksi biraz düşer. Kur biraz yükselir. Dengeyi tekrar buluruz. Ciddi ekonomi politikalarına ihtiyaç var. Küresel ekonomik denklemin karmaşıklığı ortadadır. Bizde ek olarak iç güvenlik sorunları ve jeopolitik meseleler var. Asya ülkeleri ve diğer gelişen ülkeler, ‘‘Bu kusursuz fırtınadan nasıl çıkarız’’ sorusuna aylardır yanıt arıyorlar. Çözüm üretmeye çalışıyorlar. Bizde bu sorunun dile getirildiğini henüz görmedim.