Gelir dağılımında değişen bir şey yok

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ [email protected]

Gelir dağılımında öyle yıldan yıla çok önemli değişiklikler görülmesi, zaten beklenen bir durum değildir. Nitekim, Türkiye İstatistik Kurumu tarafından dün açıklanan 2007 yılının verilerinde de 2006'ya göre önemli bir farklılaşma görmedik. Konut için yapılan harcamaların artıyor olması, dikkati çeken bir gelişmeydi. Ancak bu artış, nüfusun en düşük gelire sahip yüzde 20'lik kesimi dışında kalan kesimler için geçerli. Konut harcamalarının payı ilk yüzde 20'de gerilerken, diğer yüzde 20'lik kesimlerin tümünde artış göstermiş.

Genel durumla ilgili bu eğilim bir yana, detaya inince daha çok dikkat çeken ayrıntılar var. Hani, "şeytan ayrıntıda gizlidir" sözündeki gibi...

Türkiye'deki tüm haneler, harcamalarının yüzde 24.4'ünü gıda ve alkolsüz içecekler için yapıyor. Ancak, nüfusun en az gelire sahip yüzde 20'lik kesiminde gıda ve alkolsüz içeceklere ayrılan pay yüzde 35.8 düzeyinde. 2006'daki pay yüzde 36.5'ti. İşte bu yüzden, gıda maddelerindeki hızlı fiyat artışlarını düşük gelirli kesim daha çok hissediyor. Nüfusun en zengin yüzde 20'sinin gıdaya ayırdığı pay ise yalnızca yüzde 18.8 düzeyinde. Yani aşağıdakilerle yukarıdakiler arasında gıdaya ayrılan pay dengesi 1'e 2.

Tüm haneler bazında giyim ve ayakkabı harcamalarına ayrılan pay çok az da olsa artış gösterdi. 2006'da yüzde 5.9 olan pay, 2007'de yüzde 6'ya çıktı. Bu pay yalnızca nüfusun en zengin yüzde 20'lik kesimindeki harcama artışından kaynaklandı, diğer kesimlerin giyim ve ayakkabıya ayırdıkları pay azaldı.

Toplamda ulaştırma harcamalarının payı yüzde 13.1'den yüzde 11'e geriledi, ancak nüfusun ilk ve ikinci yüzde 20'sinin ulaştırma harcaması artarken, diğer grupların payı düşüş gösterdi.

Eğitim harcaması için yapılan harcama arttı. Eğitim harcamalarının toplam içinde 2006'da yüzde 2.1 olan payı, geçen yıl yüzde 2.6'ya yükseldi.

Peki, hangi harcamalardan hangi gelir grubu ne kadar pay aldı, şimdi de ona bakalım.

Nüfusun ilk yüzde 20'lik grubu, gıda ve alkolsüz içecekler için harcamasının yüzde 35.8'ini ayırıyor, ancak bu orana rağmen söz konusu kalemdeki toplam harcamada ancak yüzde 13.3 pay alabiliyor.    

En çarpıcı veriler, eğitimde hangi gelir grubunun ne oranda pay aldığında görülüyor. Nüfusun ilk yüzde 20'si, eğitim harcamalarından ancak yüzde 2.1 pay alabiliyor ve bu payda 2006'ya göre değişiklik yok. İkinci yüzde 20'nin payının yüzde 9.5'ten yüzde 5.1'e düştüğü görülüyor, dramatik bir düşüş var. Üçüncü yüzde 20'nin eğitimdeki payı 1 puan artışla yüzde 12.9'dan yüzde 13.9'a çıkmış. Dördüncü yüzde 20'nin payı da yüzde 21.6'dan yüzde 17.3'e iniyor. Beşinci yüzde 20'nin payı ise yüzde 53.9'dan yüzde 61.5'e yükseliyor.

Ulaştırmaya, beşinci yüzde 20'lik grup dışında kalan tüm kesimlerin giderek daha fazla kaynak aktarmak durumunda kaldıkları görülüyor.

Bir özet yapmak gerekirse... En yoksul yüzde 20, harcamalarda en yüksek payı gıda grubunda (yüzde 13.3) alıyor, en düşük pay eğitimde (yüzde 2.1). En zengin yüzde 20'de ise tam tersi; en düşük pay gıdada (yüzde 28.2), en yüksek pay eğitimde (yüzde 61.5).

Hanehalkı başına 2006 yılında 1.225 YTL olan aylık ortalama harcamanın, geçen yıl 1.319 YTL'ye yükseldiğini, çok daha önemli gelişmeler gündeme gelmediği takdirde hanehalkı tüketim harcaması sonuçlarına sonraki günlerde daha geniş yer vereceğimizi de belirtelim.

İthal kriz

İki gün önceki yazımızla ilgili bir açıklama yapmakta yarar görüyoruz. Bu köşede önceki gün yer alan "Biz bu filmi görmüştük" başlıklı yazımızda, Türkiye'nin şimdiye kadar hiç kriz ithal etmediğini vurgularken, 1997 Güneydoğu Asya ve 1998 Rusya krizlerinden zarar görmediğimizi belirtmiştik. Kastettiğimiz, bu krizlerin bize birebir yansımadığıydı, elbette bir etki söz konusu olmuştu, zaten kendimizi tümüyle soyutlayamazdık; ama krizlerin yansıması sınırlıydı. Oysa bu kez durum farklı görünüyordu ve dalga dalga yayılan krizi "ithal etmek" durumunda kalabilirdik. Yine vurguladığımız gibi, özellikle 1994 ve 2001 krizleri tümüyle bizim çıkardığımız krizlerdi; şimdi ise temelde neden biz olmamakla birlikte 1994 ve 2001 benzeri krizlere sürüklenebilirdik ve bu, ithal bir kriz olurdu.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar