Gelir dağılımı bozulurken istikrar nasıl sağlanır?

Orhan AKIŞIK
Orhan AKIŞIK KÜRESEL PERSPEKTİF [email protected]

Dünya ekonomisi yeni bir yıla biriken sorunlarla giriyor. 2013’ün son günlerine yaklaşırken ekonomik ve sosyal sorunların çözümü yönünde 2014’ün fazlaca umut vadettiği söylenemez. Dünyayı etkisi altına alan resesyonun üzerinden dört yıl geçmesine rağmen ekonomik göstergelerde tatmin edici iyileşmeler henüz yok. Gelişmiş ekonomiler arasında nispeten daha iyi durumda olmasına karşın ABD’deki belirsizlikler sürüyor. Ekonomi büyümesini sürdürmekle beraber, hızı yetersiz. Almanya’nın desteğiyle ayakta durmaya çalışan AB’de ise büyümenin devam edip etmeyeceği soru işareti. Yükselen piyasa ekonomilerinin de önceki yılların yüksek büyüme oranlarını yakalamaları zor görünüyor. Dünya genelinde büyümenin yavaşlaması iyiye alamet değil. Bu yavaşlamada yüksek işsizlik ve gelir eşitsizliğinin payı büyük.

Büyüme ve gelir bölüşümündeki iyileşme arasında birebir ilişki olmasa da büyümeyen ekonomilerde gelir dağılımının daha da bozulduğu; zengin ve fakir arasındaki uçurumun arttığı bir gerçek. Gayrisafi yurtiçi hasıla yönünden dünyanın en zengin ekonomisi ABD’de nüfusun yüzde 10’unun milli gelirin yüzde 50’sine yakın bir payını elde etmesi düşündürücü. ABD ekonomisinde büyüme devam ederken gelir eşitsizliği artıyor. Kongre Bütçe Dairesi’nin raporuna göre, nüfusun en zengin yüzde 1’nin geliri 1979-2007 yılları arasında yüzde 275 oranında artarken, basamağın en altında yer alan yüzde 20’nin geliri ancak yüzde 18 oranında artmış. Gelir dağılımındaki bu bozulmada 2008 resesyonunun payı olmakla birlikte esas neden istihdamdaki yapısal değişme. ABD’de işgücü piyasası yüksek ve düşük vasıflı işgücü şeklinde süratle ayrışıyor. Bu iki grupta çalışanların sayısı artarken, mavi ve beyaz yakalı olarak tabir edilen orta vasıflı işlerde çalışanların sayısı azalıyor. Bu değişimde küreselleşme sonucu işgücünün ucuz olduğu ülkelere kaydırılan üretim faaliyetlerinin olduğu kadar, işgücünden tasarruf eden üretim tekniklerinin kullanılmasının da payı var. Yüksek vasıflı-yüksek ücretli çalışanların sayısı artarken, işini kaybeden orta vasıflıların ancak düşük vasıflı işleri bulabilmeleri gelir eşitsizliğini arttırıyor. Gelir dağılımının bozuk olduğu toplumlarda zengin ve fakir arasında genişleyen uçurum beşeri sermayeyin gelişimini yavaşlatarak büyümeyi de etkiliyor.

Avrupa’daki durum daha da vahim. Dengesiz büyüme krizden çıkışı zorlaştıran nedenlerden biri. Birliğin genelinde yüzde 12’yi, genç nüfus arasında ise yüzde 50’yi aşan işsizlik oranlarıyla krizin sona erdiğini söylemek güç. Yüksek işsizlik büyümenin önündeki en önemli engel olmasının dışında sosyal yapıyı da tahrip ediyor. Kemer sıkma politikaları sorunları çözeceğine daha da ağırlaştırıyor. Küçülen kamu sektörünün yol açtığı işsizliğin özel sektör tarafından azaltılmasını beklemek ise gerçeklerle bağdaşmıyor. AB’nin mal piyasalarının entegrasyonu konusunda gösterdiği başarıyı işgücü piyasaları konusunda gösterdiği söylenemez. İşgücünün gerekli akışkanlıkta olmayışı, Birlik içinde işsizlik oranının yüksek olmasının önemli nedenlerinden biridir.

Son otuz yılda olağanüstü büyüme hızları gerçekleştiren Uzakdoğu ülkelerinde de gelir eşitsizliği önemli bir sorun. Bozulan gelir dağılımının uzun dönemde büyüme hızlarını ve gelişmeyi olumsuz etkilemesinden endişe ediliyor. Gelir eşitsizliğinin giderek arttığı Çin ve Hindistan bu konuda iki çarpıcı örnek. Çin ve Hindistan dışındaki diğer Asya ülkelerinde de gelir dağılımı bozuluyor. IMF’nin Finans ve Kalkınma dergisinin Aralık sayısında bu konuda ilginç bir yazı var. “Aşilin Topuğu” başlıklı yazıda Balakrishnan, Steinberg ve Syed Uzakdoğu ülkelerinde fakirliğin azalmasına yol açan ekonomik büyümenin paradoksal bir biçimde zengin ve fakir arasındaki uçurumu arttırdığı; gelir bölüşümdeki bozulmanın büyümenin sürekliliğini tehdit ettiği görüşündeler. IMF’li uzmanlara göre, Uzakdoğu ülkelerinin büyümelerini sürdürebilmeleri eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik alanlarında kamu harcamalarının arttırılmasına bağlı. Uzmanlar bunun için de vergi oranlarını arttırmak veya vergi tabanını genişletmek suretiyle milli gelir içinde vergi gelirlerinin payının arttırılması gerektiğini söylüyorlar. Geçmişte IMF’nin kamu sektörünün küçültülmesi yolunda hükümetlere yaptığı tavsiyeler hatırlandığında uruluşun düşüncelerinde de değişiklikler olduğu açık. Acaba IMF’de neoliberal politikalarla bir yere gidilemeyeceğini artık görüyor mu; ne dersiniz?

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Vekalet savaşları 08 Ekim 2016
Clinton farkı 01 Ekim 2016
Sorun küreselleşmede mi? 27 Ağustos 2016