Gelin sonuçları değil, süreçleri tartışalım
Bu ülkeden başka gidecek yeri olmayan, çocuklarınının ve torunlarının geleceğini düşünen herkes için duyguların düşünceleri karartmadığı, dingin ve kapsayıcı anlayışla olayları analiz etme zamanıdır. Başkaları adına bir şey diyemem ama kendi adıma aşağıda sıralayacağım yedi konuda toplumun düşünce netliğine ulaşmasının gerek şart olduğuna inanıyorum:
1. Bu ülke çok darbe görmüştür; darbelerin yapılış gerekçeleriyle, yarattıkları sonuçlar arasındaki büyük ayrışma hakkında hepimizin açık ve berrak düşünceleri, net bilgileri olması gerekir.
2. Kalkınma üzerine çalışanlar, ülkelerin yeraltı ve yerüstü zenginliklerle refah yaratamadıklarını kanıtlıyor. Teknik bakımdan en mükemmel ekonomi politikalarını diktatör rejimler teknisyenlere hazırlatıyor ama diktatörlükle yönetilen ülkelerde önemli kalkınma yaratılamıyor. Özgür ve özgün düşünce ortamı yaratan demokrasi ve demokratik ortamların kalkınmayı hızlandırdığı biliniyor. Bu nedenle, demokrasi tercihi konusunda en küçük bir tereddüdümüz olmamamalıdır.
3. Hepimizin, inanç sistemlerinde ve politik söylemde “tek tip düşünce” telkinlerinin nereye varacağının, nerede duracağının bilinemeyeceğinin idrakinde olması gerekir. Bu açıdan bakıldığında, toplumun çeşitli kesimlerinde uzun yıllarda oluşturulan “algı birikimimini” sorgulamalıyız. Özellikle kırılma anlarında,algıların spekülatif nedenlerle ne gibi sonuçlar doğuracağı üzerinde düşünmeliyiz. Provokasyonlara açık algıların tehlikesini enine boyuna tartışmalı, bir sonraki seçimleri değil,bir sonraki nesilleri düşünen bir olgunlukla değerlendirmeler yapmalıyız.
4. Siyasette kuvvetli olanların, kuvvetlerini ilke,kural ve yasalarla sınınırlamasının, toplumu ayrıştırmadan yönetebilmenin temeli olduğunu da unutulmamalıyız. Bu açıdan TBMM Eski Başkanı Cemil Çiçek’ in söylediklerine katılıyorum. “Siyasette haklı haksız yoktur; kuvvetli kuvvetsiz vardır. Kim kuvvetli ise o haklı gibi gözükür. Kuvvetli olanlar ilke, kural ve yasalarla kendilerine sınır çizmezlerse sorun doğurur.Siyasette 2000’de bir olsa da tamiri imkansız hatalar yapmamak gerekir” ilkesini içselleştirelim. Özellikle siyasi liderlerin kendilerine ayna tutmasının çok önemli bir adım olacağı kanısını taşıyorum.
5. Kapsayıcı kurumların,işleyen mekanizmaların, güven yaratıcı uygulamaların yaşadığımız darbe olayı gibi büyük kırılmalar yaratan olay ya da olguları önlemedeki baskın rolünü alabildiğine düşünmeliyiz. İnsanların kim olduklarını değil, ne yaptıklarını, liyakatlarını öne çıkaran sistemin parçaları olan kapsayıcı kurumlara olan ihtiyacı bu vesileyle cesaretle tartışmalı, gündemde yer etmesini sağlamalıyız.
6. Fiziki yapılar oluşturmanın kolay, yapılara hayat katmanın zor olduğunu biliyoruz.Yapılara hayat katan nitelikli insanı yetiştirmede empatiye ihtiyacımızın had safhada olduğu çok açık. Empati, sadece karşımızdakinin duygularını anlamak değildir; karşımızdakinin duygularını hayata taşımasına yardımcı olmayı gerektiren iki bileşenden oluşur. Empati yapma konusunda toplum bilincini yükselten bir seferberlik ilan etmeliyiz.
7. İnsanlar arasındaki ilişkileri anlatan “sosyal mesafelerimizi” ayarlamanın ve birbirimizi “anlamanın” ne kadar büyük bir ihtiyaç olduğunun herhalde hepimiz idrak etmiştir. Howking’in “Gerçeklik diye bir şey yoktur; zihni modele göre gerçeklik vardır. Zihni modelin varsayımları değişince gerçekliğimiz de değişir” anlatımı üzerine derinliğine düşünmeliyiz. Eğer bu toplumu daha sağlıklı yönetmek istiyorsak, varsayımlarımızı sorgulamak için bundan daha büyük bir fırsat aramamalıyız. Hep birlikte kendimize ayna tutmalıyız.
Enerjimizin yüzde 80’ini süreçler değil de sonuçların tartışılmasına harcarsak, olup bitenleri yaratan etkenleri anlama düzeyimiz düşer. Süreçleri değil de sonuçları tartışmanın anlamlı olmadığını sayısız örneğinden biliyoruz. Gelin hep birlikte, ülkemizi, toplumumuzu kırılgan ortama sürükleyen arka plandaki gelişmeleri tartışma özgüveni gösterelim. Hepimiz hatalarımızla yüzleşebilirsek, geleceğe yürürken daha az hata yaparız.