Gelin, bir de şöyle bakın…

Fatih ÖZATAY
Fatih ÖZATAY EKONOMİDE UFUK TURU [email protected]

Son haftalarda yükselmesine karşın geçen yılın çok altında seyrediyor petrol fiyatları. Bu gelişme elbette petrol ihraç eden ülkelerden petrol ithal eden ülkelere bir gelir transferi anlamına geliyor. Normalde petrol ithal eden ülkelerde olması gereken şu: Bütçelerinden petrole dayalı ürünlere ve o ürünleri girdi olarak kullanan sektörlerin ürettikleri mal ve hizmetlere ayırdıkları pay azaldığı için, tüketicilerin diğer mal ve hizmetlere daha çok harcama yapmaları beklenir. Farklı bir ifadeyle, petrol fiyatlarındaki düşüş, petrol ithal eden ülkelerde tüketicilerin enflasyondan arındırılmış (reel) gelirlerinin artması demek. Dolayısıyla, bu ülkelerde iç talebin bir ölçüde canlanması beklenir. Mesela ABD ve çoğu Avrupa ülkesi için geçerli bu bekleyiş.

Şimdi Türkiye’de Merkez Bankası üzerindeki şu anlamsız faiz baskısını hatırlayın. O baskı olmasaydı, hiç şüpheniz olmasın lira bu kadar değer kaybetmeyecekti son aylarda. Böylelikle petrol fiyatlarında dolar cinsinden keskin düşüş, kurdaki yükselişin arkasında kalmayacak ve motorin ile benzine bu kadar zam gelmeyecekti.
Bu ‘düşsel’ duruma ek olarak bir de Merkez Bankası’nın ‘doğru’ faiz tepkisi vererek faizi yükselttiğini düşünün. Kur, ‘anlamsız faiz baskısı olmasaydı’ düşsel durumuna göre daha da düşük bir düzeyde olacaktı. Yani, petrol fiyatlarında dolar cinsinden yaşanan keskin düşüş, lira cinsinden de düşüş anlamına gelecek ve bizim tüketicilerimizin bütçeleri bir nebze olsun rahatlayacaktı.

O anlamsız faiz dayatması neden ortaya çıkmıştı? “Faiz düşük olursa daha fazla yatırım yapılır, büyüme oranımız da artar” gibi bir düşünce vardı temelinde. Yatırımın asıl belirleyicisinin faiz olmadığını, ekonomiye duyulan güven ortamının, kurdaki oynaklığın az olmasının (kurum tahmin edilebilir olmasının), kredi miktarının, güçlü bir iç ve dış talebin bulunmasının, kredi talep edenlerin bilançolarının sağlam olmasının yatırımların temel belirleyicileri olduğunu düşünün.

Merkez Bankası’nın sadece teknik nedenlerle karar aldığına inanılsa, ekonomiye duyulan güve artar mı azalır mı? Artar.

Kurdaki bu keskin artış olmasaydı ekonomiye duyulan güven azalır mıydı? Azalmazdı.
Kurdaki bu keskin artış olmasaydı şirketlerin bilançoları bozulur muydu bozulmaz mıydı? Bozulmazdı.
Kurdaki bu keskin artış olmasaydı benzin ve motorin fiyatları lira cinsinden bu kadar yükselir miydi? Elbette yükselmezdi.

Kurdaki bu keskin artış olmasaydı enflasyon daha düşük olur muydu? Olurdu.
Enflasyonun daha düşük olması ihraç ettiğimiz malları daha düşük maliyetle üretmemizi sağlar mıydı? Sağlardı. Yani, rekabet gücümüz artar mıydı? Artardı.

Şimdi Allah aşkına, güya büyümeyi artırmak için yaptığımız ‘faizi düşür’ baskısı büyümeyi artırıcı yönde mi etki yaptı düşürücü yönde mi? Çok açık: Düşürücü yönde. Bir de bonusu var: Yüksek enflasyon!

Bu saptamalar beni hafta başında açıklanan Nisan ayı enflasyonuna getiriyor. Benim açımdan bir sürpriz yok. Sizin açınızdan da bir sürpriz olduğunu sanmıyorum: Enflasyon yüzde 8’in biraz üzerinde yıllardır demir atmış olduğu düzeye doğru yol alıyor: Nisan’da yüzde 7.9 oldu. Peki, çekirdek enflasyonun (I göstergesi) yüzde 7 olması bir umut mu? Değil. Geçmiş yıllara bakıldığında zaten çekirdek enflasyonun daha düşük düzeylerde gerçeklemesi halinde tüketici enflasyonunun da daha düşük değerler alacağı hemen belirginleşiyor. Oysa yüzde 7 bunun gerçekleşmesi için oldukça yüksek bir değer.
 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Havuz problemi 01 Ağustos 2018
Elbette zor ama mümkün 20 Haziran 2018
Bazı basit gerçekler 06 Haziran 2018