Gelecekten korkmalı mıyız?
Gelecek neden daha çok ürkütücü geliyor?
En baştan belirteyim; korku sağlıklı bir duygu ve iyi ki korkuyoruz! Şimdi devam edeyim…
'Gelecek' dediğimiz akış. Hep gelen, hiç durmayan, soluklanmayan ve her seferinde daha da zorlu ve farklı şekillere bürünerek dünyayı dönüştüren hiç durulmayan, yorulmayan bir süreç! Üstelik her defasında çıtayı daha da yükseltiyor! Karmaşayı daha da derinleştiriyor! Kapsama alanını alabildiğince genişletiyor!
Gelecek Efendi alıyor yanına teknoloji denen azmettiriciyi... Dayanıyorlar sırt sırta birbirlerine... Dur durabilirsen karşılarında... Gelecek ve hem tetikçisi hem eşlikçisi olan teknoloji resmen ayrılmaz ikili... Kimine göre iki suç ortağı. Kimine göre iki sıkı dost. İnsanlığın varoluşundan beri, el ele, sırt sırta, hep bir başka hallerde, havalarda ve giderek hızlanan devrimlerle üstümüze üstümüze geliyorlar... İstisnasız hepimize dayatıyorlar “değişim, evrim, dönüşüm” vb. artık ne derseniz deyin farklılaşma mecburiyetini. Uyumlanmaktan başka çare bırakmıyorlar... Hiçbirimiz için etkilenmemek, olayın dışında kalmak mümkün değil!...
Cesaret şart!
Her büyük değişim ve evrim dönemi, binlerce, milyonlarca insanı işsiz, yersiz-yurtsuz bırakıyor. Savaşlar ve karmaşalar çıkarıyor, güç dengelerini bozuyor! Ülkeleri, aileleri, yuvaları harap ediyor, kitleleri yok ediyor, toplumları sarsıyor. İşte bunlar yüzünden ülke, millet, cinsiyet, coğrafya ayrımı olmaksızın insanlar çoğunlukla gelecekten korkuyor... Bu yüzden 'gelecek', genellikle ürkütücü olarak algılanıyor. ’Gelecek geliyor’ lafı duyulduğu, rüzgarı hissedildiğinde adeta 'Eğer geleceksen böyle gelme ama! Hatta kal öyle, hiç değişme...' diye çekinceyle dolu itirazlar, blokajlar yükseliyor...
Ancak, hepimiz farkındayız ve biliyoruz ki korkuyla ya da direnerek geleceğin gelmesini engellemek ya da şartlar koşmak mümkün olmuyor.
Netice: Madem ‘Değişmeyen tek şey değişimdir’ e zorunluyuz, o halde geleceğe cesaretle ilerleyeceğiz... İlerlemek zorundayız... Başka hiçbir yolu yok!
Bu arada bilmeyenler için tekrarlayalım. Cesaretli olmaya; korkmamak değil, korkudan tir tir titreyerek de olsa yolumuzda ilerlemek deniliyor... Demek ki ne yaparsak yapalım, gelecek biz istesek de istemesek de geliyor ve hep gelecek. Bu durumda, kollayın ve yükseltin kendinizi!... Üzerinize, üzerimize dijital ata atlamış, dört nala koşan geleceği karşılamaya hazırlanın …
Peki gelecekten ille de korkmak zorunda mıyız?
Evet!... Tedbirli olmakta yarar var. Korku, endişe aslında hepimizde olan, yararlı, gerekli, koruyucu, geliştirici bir duygu. Pek öyle hissetmesek, zannetmesek, bilmesek de psikologlar korkuyu sağlıklı, doğal, mecburi bir duygu olarak niteliyorlar. Korku bir anlamda bizi tehlikelere, olumsuzluklara karşı koruyan, önlem almamızı, kurtulmamızı, yaşamamızı, gelişmemizi sağlayan emniyet supabı.
Nasıl hazırlanacak ve uyumlanacağız?
Her şeyden önce hani derler ya ‘korkunla yüzleş’ diye, gelecekle yüzleşeceğiz. Yani geleceği bilmeye, uzgörmeye çalışacağız. Fütürist bakış açısıyla sürekli gelecek bilgisi edinmeye ve geleceğe uyumlanmak için değişmesi, gelişmesi gerekenleri saptamaya gayret edeceğiz. Kendi koşullarımızı, kaynaklarımızı, yetkinliklerimizi belirlemeye çalışacağız. Son aşama olarak tüm bunları analiz ederek vizyon ve strateji oluşturacak, gelecek planlamasına dönüştürerek, cesaretle ve heyecanla geleceğe doğru yürüyeceğiz. Gelecek değiştiğinde ya da kontrolümüz dışında olaylar, iyi-kötü sürprizler olduğunda ise planlarımızı revize edeceğiz. Tek yapmamamız gereken şey; korkuya teslim olmamak, olumsuzluğa kapılmamak, durmamak, ilerlemek.
Yazdıklarım, üslubumdan ötürü kişisel tavsiyeler ve öneriler gibi algılanabilir. Ancak bahsettiğim sıralama, hem organizasyonlar, kurumlar ve şirketler için hem de bu yapıları geleceğe hazırlayacak ve bu sürecin içinde yer alacak kişiler için önemli. Yani, geleceğe dair farkındalık ve bilgi, gelecek için planlama ve bu planların hayata geçirilmesi, her ölçek ve katmanda, geleceğe hazırlık için temel yöntemlerdir. Başlangıç noktası vizyondur.