Gelecek inşa etmede faktör koşullarındaki değişme de önemli

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ [email protected]

Yönetmenin etkili araçlarından biri olan "iş kuramının" üç temel bileşeninden biri de "örgütün çevresiyle ilgili varsayımlardır". Örgütün çevresiyle ilgili varsayımların da dört temel alandan biri olan "talep koşulları varsayımlarındaki değişmelere" bir önceki yazıda değinildi. İş örgütü çevresinin ikinci bileşeni olan "faktör koşullarındaki değişmelere ve yeni varsayım ihtiyacına bu yazı kapsamında değineceğiz...

Faktör koşulları varsayımlarını, "fiziki sermaye varsayımlarındaki değişme", "insan kaynağı varsayımlarının farklılaşması" ve "teknoloji varsayımlarının dönüşmesi" çerçevesinde ele alabiliriz.

Fiziki kaynaklara ilişkin varsayımlar

Dünya genelinde üretim son çeyrek yüz yılda sürekli büyümüştür ama, petrol dışında geleneksel hammaddelerin kullanımı görece gerileme yaşanmaktadır. Geleneksel hammaddelerin yerine yeni maddeler, özellikle kompozit maddelerin kullanılmaya başlaması, ürün ve üretim metotlarının da değişmesini hızlandırmıştır.

Hafifleyen ve dayanıklılıkları artan malzemeler, ölçeği ne olursa olsun insan yaşamını kolaylaştıran ürünlerin işlevini geliştirmekte, kalitesini artırmakta ve maliyetini düşürmektedir.

Üretim-hammadde ilişkisinin değişmesi, üretimin "iç örgütlenmesini" de etkiliyor. Teknolojinin sıradan emeğin yerine geçmesi, üretim-istihdam ilişkisini de yeniden yapılandırıyor. Üretim artarken, istihdam aynı ölçüde artırılamıyor. Çin gibi yüksek hızla büyüyen bir ekonomide ortalama büyüme yüzde 10'u bulurken, istihdam sadece yüzde 1 düzeyinde  kalıyor.

Üretim-para arasındaki ilişkinin değişmesine de tanıklık ediyoruz. Bugün piyasada dolaşan dövizin sadece yüzde 5'i doğrudan mal ve hizmet üretiminin karşılığı olurken, yüzde 90'ı spekülatif... Yeni tanıştığımız bu olguyu dikkate alan varsayımlar üretemezsek, sonuç alıcı ve bütünsel bir analiz yapamayız.

Üretim-mekan ilişkisinde yeni konumlanma hızlanıyor. Üretimin kaynak bağımlılığı yapısının değişmesi, üretim yapmak isteyen bütün toplumların işini kolaylaştırıyor. Bu nedenle, "karşılaştırmalı üstünlük" geçmiş dönemin varsayımları ile açıklanamıyor.

Yatırım konusunun seçimi, yatırım yerinin belirlenmesi, yatırım yönetimi ve işletme döneminde dönüş maliyetleri ve işlem maliyetleri ana-akım varsayımlarla tanımlanamıyor; betimlenemiyor ve  belirlenemiyor. Değişen koşulların gerçeklerine uygun yeni varsayımların geliştirilmesi gerekiyor.

Toprağı işlemenin, suyu kullanmanın, iklimi koşullandırmanın, madeni dönüştürmenin,  iş süreçlerinin ve işgücü profillerinin hızla değiştiği bir ortam oluşuyor. Yeni koşulların gerektirdiği gerçekçi varsayımlar üretemez, yeni varsayımlara dayalı iş kuramları oluşturamazsak, günün gelişmelerini okuma, anlama ve anlatmada zorlanırız.

İnsan kaynağına baktığımızda...

Bir "iş kuramının" oluşturmasında "işyerinin çevre ile ilgili varsayımları" genel eğilimlerden beslenir. Eğilimlerin hemen arkasından, değişmelere uyum sağlamanın etkili araçlarından biri olan "eğitim" gelir.

Noam Chomsky gibi düşünürler, eğitimle ilgili tüm varsayımların gözden geçirilmesini, yeni kuramsal çerçevelerinin belirlenmesini öneriyor. Başlıklar halinde aktarmak gerekirse; değerler kuramı, bilgi kuramı,  insan doğası kuramı, öğrenme kuramı, aktarım kuramı, toplum kuramı, fırsat kuramı ve uzlaşma kuramı  gibi insanın kaynağının yeteneklerini geliştiren, bilgilerini ve becerilerini geliştirmenin araçları yeniden tanımlanıyor. Kurumsal işleyişin temelinde eğilimleri kavrama, eğitimle insan kaynağının niteliğini artırma ve örgütlenme ile erişebilirliği derinleştirmenin varlığına inanıyorsak, uygun zihni modelin bileşenlerini oluşturabilmemiz için, toplumsal düzenin eğitimle ilgili varsayımlarının tümünü gözden geçirmemiz gerekiyor.

Daha şimdiden, alın teri yerine akıl teri dökmeyi becerenler kaynaklara egemen oluyor; kendi çıkarlarını en çoğa çıkarabiliyor.

Emek-sermaye ekseninin değişmesi, yaratıcı yenilikçi girişimcilik eksenine kayması toplumların en büyük zenginliğinin "girişimci enerjilere" odaklanması, insan faktörü ile ilgili varsayımlarımızı yeniden belirlemeyi öncelikli bir görev haline getiriyor.

Teknolojik erişebilirlik, teknolojinin insan işlevlerinin birçoğunu yerine getirebilmesi, otomasyon uygulamaları vb. çok değişik alandaki gelişmeler, sıradan emeği üretim sisteminin dışına itmesinin sosyal etkilerini dikkate alan bir zihni modelin önemini artırıyor.

Eğitimli işgücünün üretim sisteminde ağırlık kazanması, eğitimli insanların işten bağımsızlaşma süreçlerinin hızlanması çalışma yaşamının yeniden yapılanma ihtiyacı gündemdeki yerini zorluyor.

Çalışma yaşamının standartlarında değişme, işgücü profilinin üretkenlik yaratmadaki rolü, etkinlik ve rekabet gücü yaratmanın odağına yetişkin insanı yerleştiriyor.

Bilgi işçisinin iş ilişkilerinin değişmesi, sendikal örgütlenme ve ilişkilerden, siyasi ilişkilere bir dizi  toplumsal etkinliğin içerik ve kapsamını değiştiriyor.

İşgücünün niteliği kadar ikna etme gücü, sosyal becerileri, yeni bir "benlik duygusu" kazanma, inisiyatif alabilme de önemli karar değişkeni haline geliyor.

İş ile insan arasındaki ilişkilerin yapısı, işlevi ve kültürü değiştiğine göre, yeni varsayımlar üreterek iş kuramını yeniden kurgulamalıyız.

Uyum için eğitim ihtiyacı, topluluktan topluma geçiş sürecini hızlandırıyor. Ayrıca, inanç ve düşünce özgürlüğünü net biçimde ayırmayı gerektiriyor. Somut ve soyut düşünme dengesini kurmanın önemi artıyor. Açgözlülük ve sorumsuzluğun açtığı toplumsal yaraları bireylerin bilinç derinliğine taşıma sorumluluğu yaratıyor. Tek bir cümleyle anlatmak gerekirse, zihni ve fiziksel erişebilirliğin en önemli aracı olan eğitim-öğretimle ilgili bütün varsayımlarımızı yeniden oluşturmamız kalkınmanın ve refaha ulaşmanın gerek şartı haline geliyor.

Teknoloji varsayımları

Etkili bir şekilde maddi ve kültürel zenginlik üreterek insan yaşamını kolaylaştıracak gelişmeler yaratabilmemiz için, net bilgiye, etkin koordinasyona ve odaklanmaya gereksinimiz var.

Bilim ve teknolojik gelişmelerin yarattığı eğilimlerden biri de, teknolojiye kolay ulaşabilirlik nedeniyle nüfusu kalabalık ülkelerde yüksek oranda ekonomik büyümeyi yaratmasıdır. Çin, Hindistan, Brezilya ve Türkiye gibi ülkelerdeki ekonomik gelişmenin itici güçlerinden birinin de çalışma yaşındaki genç nüfusun olduğu biliniyor.

İş çevresinin faktör koşulları bağlamında teknolojik gelişmeyi irdelerken, altı çizilen temel bir gelişme de teknolojinin yarattığı "kalite homojenliği"dir. Teknolojinin, ülkelerin gelişme düzeylerinden bağımsız, birbirine çok yakın kalitede mal üretme fırsatları yaratması, ürünlerin çıplak gözle seçilememesi, dokunma ya da koklayarak anlaşılamaması "marka ve imaja bağımlılık olgusunu" belirgin bir etken haline getiriyor.

Teknolojilerdeki gelişmelerin gözden ırak tutulmaması gereken temel değişmelerinden biri de "kıtlık ilkesinden" bağımsızlaşmasıdır. Sanayi toplumunda üretim arttıkça kullanılan hammadde ve yarı mamul madde artıyordu. Ekonomide "kıtlık ilkesi" geçerliliğini koruyordu. Bilgi Toplumu'nun temel üretim araçlarından biri olan "yazılım protokolleri" ilk üretiminde ödenen bedellerden sonra, kullanımın yaygınlaşmasında yapılan ödemeler çok sınırlı kalıyor; bu alanda da "kıtlık ilkesinden bağımsızlaşma" eğilimi güç kazanıyor.

Faktör koşullarını irdelerken, "teknolojiye dayalı değer tekeli" oluşturmanın son derece zorlaştığını not etmek gerekiyor. Teknoloji alanında "açık sistemler" artıyor; bu gelişme de "sürekli yenilik yaratma, yeniliklerin dönüştürücü etkilerini kullanmayı" önemli bir iş ve işletmecilik sorununa dönüştürmüştür.

İki yazıda "çekirdek yetkinlikleri" aktardık; iş kuramının ikinci ayağı olan "örgütün çevresiyle ilgili varsayımları" bağlamında "talep koşullarlı ve faktör koşullarını" da izleyen iki yazıda paylaştık... İş çevresinin üçüncü  bileşeni olan "karşılıklı-bağımlılık ilişkileri varsayımlarındaki değişmeleri" bir sonraki yazıda ele alacağız.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar