Geleceğin riskleri
Yeni yılın ilk yazısı vesilesiyle öncelikle sağlıklı, mutlu ve başarılı bir yıl geçirmenizi dilerim.
Yeni yılın ilk yazılarında genellikle gelecekten, geleceği ilişkin tahminlerden ve trendlerden söz etme adetimiz vardır. Bu yıl da bu geleneği bozmayalım ve birkaç yazımızı geleceğe ayıralım isterseniz.
Tesadüfe bakın ki geride bıraktığımız yılın son iş günü CNNTürk’te Deniz Bayramoğlu’nun Gündem Özel programında aynı konuyu konuşma tartışma fırsatı bulduk. Program konukları Genetik Uzmanı Dr. Necati Fındıklı gelecekteki insanın üreme sağlığından, Astrofizikçi Dr. Selçuk Topal uzay yolculuklarından ve kurulacak kolonilerden, Psikolog Ferhat Aydın geleceğin insanının ruh halinden, Sosyolog-Yazar Yasemin Conker ise insanların bozulan ruh hallerini nasıl düzeltebileceğinden söz etti.
Dr. Fındıklı insanların karşı karşıya kaldığı çevresel değişimler ve özellikle metabolizmamıza yabancı kimyasallar nedeniyle üreme sağlığını giderek yitirdiğimizi, bu konuda daha fazla yardıma ihtiyaç duyabileceğimizi dile getirdi. Psikolog Ferhat Aydın ise insanların konforunu artıran gelişmelerin insanları sanıldığı kadar mutlu etmediğine değinerek gelecekte yoğunlaşması beklenen insan-yapay zeka etkileşiminin sonuçlarının da belirsiz olduğuna dikkat çekti.
Aslına bakarsanız hiç bir katılımcının, insanların çoğunluğu açısından geleceği pek de parlak görmediğini söyleyebilirim. Evet daha önceki yazılarımda da değindiğim gibi hayatımızı farklılaştıracak ve konforumuzu artıracak pek çok yenilik bizi bekliyor ama bütün bunları tehlikeye atacak ölçüde sosyal-beşeri risklerle de karşı karşıya olduğumuzu unutmamamız gerekiyor.
Önceki yazılarımızdan birinde hatırlarsınız “Gelecek geliyor” demiştik. Elektriğin daha az maliyetle üretileceğinden, insanların drone teknolojisiyle havadan seyahat edebileceklerinden, depolama, kargo ve insan taşımacılığının insansız araçlar tarafından yapılabileceğinden söz etmiştik. Başka bir yazımızda da sanayi 4.0 dönemiyle birlikte üretimde insan emeğine duyulacak ihtiyacın ciddi ölçüde azalacağı, üretim ve tüketim kültürünün yeniden şekilleneceği vurgusuyla, ülke olarak bizi bekleyen risklere dikkat çekmiştik.
Uluslararası danışmanlık şirketi McKinsey’in, Kasım 2017’de yayınladığı raporda da gelecekteki iş olanakları ve ücretlerin durumuyla ilgili uyarılar yer alıyor. Şimdiye kadar yaşanan teknolojik değişimlere bakıldığında, yok olan işler kadar; hatta ondan daha fazla yeni iş alanı çıktığına değinilen raporda, üretim süreçlerinde yapay zeka ve otomasyonun yaygınlaşmasından etkilenecek işgücünün 2030’a kadar 800 milyonu aşacağı tahmini yer alıyor. Bu sayı, 2030’da 2,66 milyar olarak tahmin edilen işgücünün yüzde 30’u düzeyinde. Bir başka deyişle neredeyse her üç kişiden birinin işinin tehlikede olması demek. Yine aynı raporda 2030’da işgücünün yüzde 8-9’unun halihazırda mevcut olmayan, yeni ortaya çıkacak mesleklerde istihdam edilebileceği projeksiyonu yer alıyor. Yani yapay zeka ve otomasyonun neden olacağı verimlilik artışı; yani üretimde insan emeğine olan ihtiyacın düşüş hızı, yeni mesleklerin ortaya çıkma hızının bir hayli üzerinde.
McKinsey raporu bu durumdan en fazla gelişmiş ülkelerdeki işgücünün, özellikle de vasıfsız işgücünün etkileneceğini, ancak etkinin yalnızca vasıfsız çalışanlarla da sınırlı kalmayacağını gösteriyor. Nitekim New York Üniversitesi’nden Jason Furman’ın Temmuz 2016’da yapay zekanın işgücü üzerindeki etkilerini incelediği makalesinde, saatte 20 doların altında bir ücretle çalışanların yüzde 83’ünün, saatlik 20-40 dolar arası kazancı olanların yüzde 31’inin saatte 40 dolardan fazla kazananların da yüzde 4’ünün doğrudan yapay zeka uygulamalarından etkileneceği tahmini yer alıyor.
Fast Company dergisinde Mart 2017’de yayınlanan “Kodlama bilmek işinizi korumaya yetmeyebilir” başlıklı bir araştırmada yer verilen görüşler ise durumun nitelikli işgücü açısından pek kolay olmadığını gösteriyor. Teknolojinin istihdamın geleceği üzerindeki etkisiyle ilgili araştırmalarıyla tanınan iki MIT profesörü Erik Brynjolfsson ve Andrew McAfee’nin görüşlerine yer verilen yazıda bu ikilinin 2013’de söyledikleri şu cümleler oldukça dikkat çekici: “Bu, çağımızın büyük bir paradoksu. Verimlilik rekor seviyelerde, inovasyon hiç bu kadar hızlı olmamıştır ancak aynı zamanda orta sınıfta sürekli bir gelir azalışı ve daha az iş bulabilme gibi sorunlar söz konusu. Teknoloji o kadar hızlı ilerliyor ki becerilerimiz ve organizasyonlarımız teknolojiye ayak uyduramadığından insanlar geride kalıyor. (…) Tüm bu bilim-kurgu teknolojileri hayata geçirildiğinde, bu kadar insanı ne yapacağız?”
Son zamanlarda kodlamadan ne kadar çok söz edildiğinin sanırım farkındasınız ve bu nedenle Fast Company'deki yazının başlığı da dikkatinizi çekmiştir. Geride bıraktığımız yılın şubat ayında Microsoft’un Cambridge Üniversitesi ile birlikte Deepcoder adlı kod yazabilen bir yapay zeka uygulaması geliştirdiğini duyurması sanırım başlığa biraz daha anlam katıyor.
Önümüzdeki yazıda yine geleceğe ilişkin trendlerle devam edeceğiz.