Geleceğin aynası!

Uğur CİVELEK
Uğur CİVELEK ARKA PLAN [email protected]

Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan veriye göre Türkiye ekonomisi küresel krizden en çok etkilenen ülkeler arasında yer almış: Bir yıl öncesinin aynı dönemine göre 2009 ile çeyrek döneminde, gayri safi yurtiçi hasılamız yüzde 13,8 oranında küçülmüş kamu kesimi ve mali sektörün büyüdüğü ortamda ortaya çıkan bu genel oran üreten kesimlerin dayanılmaz baskılar altında bunaldığına işaret ediyor. Ayrıca 2002 sonrasında aşırı borçlanıp en fazla yatırımın yapıldığı inşaat, taşımacılık ve ticaret gibi alanlardaki olumsuzluğun ortalamanın çok üstüne çıktığı gözleniyor.

Bu aşamada sormak gerekiyor; ya Merkez Bankası faiz indirimleri ile mali sektörü ve dolaylı olarak kamuyu desteklememiş olsa ve siyasi irade mali disiplini elden bırakmasa söz konusu dönemin büyüme rakamı ne olurdu? Herhalde yaşanan daralma yüzde 20'yi aşardı! Yine sormak gerekiyor, Türkiye neden küresel krizden en çok etkilenen ülkeler arasında yer aldı? Benzer krizlerin ağustos böcekleri ile karıncaları ayrıştırmasından daha doğal  bir şey olamaz: Türkiye, küresel düzeyde sorunların ağırlaştığı ve belirsizliğin tırmandığı bir dönemde sürdürülebilir olmadığı bilinen eğilimlerde aşırılığı zorlamanın bedelini, başka bir deyişle IMF'li yılların ne de artan yabancı sermaye bağımlılığının diyetini ödemeye başladı.

2000'li yıllarda uygulanan ekonomik program anahatları itibarı ile başta üreten kesimler olmak üzere geniş kesimlerden mali sektör ve kamu kesimi ile onları destekleyen sermaye ye büyük bir kaynak transferi yaratmak üzere kurgulanmıştı, kesinlikle sürdürülebilir değildi, gelir dağılımının ve rekabet koşullarının kademeli olarak olumsuzlaşması kaçınılmazdı. Üreten kesimler önce varlığını korumak için her yolu deneyecek, daha çok risk alacaktı ve sonuçta direncini tükettiği için faaliyetini sürdüremeyecek tasfiye olacaktı. Toplam faaliyet gelirleri eriyip borçlar büyüdükçe ağırlaşan sorunlar görmezden gelindi. Türkiyedeki etkili ve yetkili kesimler bu büyük olumsuzluğu ve yaratacağı sonuçları tartışmadılar ve dile getirenleri dışladılar. Sonuçta küresel krizle birlikte sermaye hareketleri ve talebe bağlı olarak ticaretin daralması varlığı korumayı imkansız hale getirmeye başladı: Zira bir tarafta transfer edilecek bir şey kalmadı, diğer tarafta şimdilik belli etmemeye çalışsa da durum ciddileşti.

Bu aşamada yine sormak gerekiyor; bazı kesimler neden hâlâ IMF ile anlaşılmasında ısrar ediyor? Yaşanan daralmada bir yıl öncesinin aynı dönemine göre Türk Lirası'nın değer kaybetmiş olmasınında etkisi var. Türkiye ekonomisi için kur artışı öncelikle finansman sorunu paranın devir hızının aniden yavaşlaması borç-alacak zincirinin kırılması anlamına geliyor ki ekonomiyi seri bir şekilde daraltıyor ve belirsizlik algılamasının yaygınlaşması önlenemiyor. Tersine Türk Lirası değerlendiği zaman üreten kesimler bunalıyor, borçlar büyüyor, geniş kesimlerin direnç kaybı belli bir süre rakamlara yansımayabiliyor; sonucun sürdürülmezlik nedeniyle değişmeyeceği biliniyor fakat gün kurtarılmış oluyor. Bugün küresel krizden en çok etkilenen ülkelerden biri oluşumuzda her şeyi değiştirmeyi göze alamadığımız için kalıcı çözüm yerine günü kurtarmak adına kötüler arasında daha az kötü olanın tercih edildiği içindir. Fakat üreten kesimler başta olmak üzere geniş kesimler için yolun sonuna gelinmiştir, IMF ile bir süre daha idare etmek mümkün değildir.

Üretenler ve geniş kesimler mali sektör ve kamunun aynasıdır ve bu ayna onların geleceğini gösterir... Sorunlu krediler arttıkça mali sektörün, bütçe ve finansman açığı büyüdükçe kamununda görüntüsü olumsuz yönde değişir. Bindiği dalı kesenler kendi kaderlerini belirleyemezler! Korkularının etkisi altında bu gerçeği farkedemeyenlerde yakında anlamak zorunda kalacak...

İstatistik Kurumu tarafından hazırlanan rakamlara şüphe ile bakmayı sürdürüyorum; fakat yaşadığımız olumsuzlukları göremeyen veya gereğini yapamayanları insan sınıfından saymıyorum! 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar