Geleceği yaratmak ciddi bedeller gerektiriyor
Uluslararası kurumlar tarafından yapılan bazı uzun vadeli talep tahminleri ile bugünün küresel sorunlarını yan yana getirdiğimizde mevcut eğilimlerin sürdürülebilir olmadığı net bir şekilde görülüyor. Fakat kısa vadeli spekülatif bir bakış açısı ile günü kurtarmaya odaklanan finansal yapı ile güven bunalımını önlemeye çalışmak dışında bir şey düşünemeyen siyasi iradeler bu gerçeği görmezden gelmekte ısrarlı olmaya devam ediyor.
Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu'nun çalışmasına göre bugün 6.9 milyar olan dünya nüfusu, 2050 yılında 9.15 milyara ulaşacakmış; geçmişin gelişmiş ekonomilerinin nüfusu azalır iken diğerlerininki artacakmış. Uluslararası Enerji Ajansı'nın yaptığı çalışmalar ise bugüne göre 2035 yılı petrol talebinin yüzde 40 daha fazla olacağına işaret ediyor. Bu ve benzeri çalışmalar küresel eğilimlerde ciddi bir değişiklik olmayacağını varsaydığı için gerçekçi olamıyor. Bu aşamada sormak gerekiyor. 2035 yılı itibari le petrol fiyatı ne olacak ve başka zorunlu ihtiyaç maddeleri olmak üzere küresel talep ve genel fiyat düzeyini nasıl etkileyecek? Bugün 6.9 milyar insanın ihtiyaçlarını karşılayamayan küresel imkânlar dikkate alınır ise nasıl olacak da 2050'de 9.1 milyarlık nüfusun ihtiyaçları karşılanabilecek?.. Veya zorunlu ihtiyaç maddesi fiyatları diğer ürünlere oranla daha hızlı atacak ise nüfus erimesi beklenen gelişmiş ekonomilerin mevcut sorunları nasıl çözülecek?..
Bu ve benzeri sorulara verilebilecek yanıtlar gelecekteki eğilimlerin geçmişte yaşananlardan farklı olacağını, hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağını, geleceğini mevcut eğilimlerin devamında arayanların büyük güç kaybedeceğini düşündürüyor. Bugün için gelişmiş ekonomilerni mali sisteminde yaşanan olumsuzluklar, durumu kurtarmak için merkez bankalarının devreye girmesi ve işsizliğin alınan önlemlere rağmen artış eğiliminde olması tesadüf değildir; zorunlu ihtiyaç maddesi ve hammadde fiyatlarının görece yükselmesi de sancılı, uzun süreli ve büyük bir değişim yaşanacağına etmekte, böyle devam edemeyeceğini haykırmaktadır. Fakat mevcut gücünü korumak için her şeyi yapan ancak evdeki hesabını bir türlü çarşıya uyduramayanlar için bu gerçekleri kabul etmek kolay değildir. Geçmişin koşul ve eğilimlerindeki çıkar uyumu çıkar çatışmasına dönüşmekte, tüm ortaklık ve alışkanlıkların gözden geçirilmesi gerekmektedir. Korumacı eğilimlerin çeşitlenerek güçlenmesi ve küreselci olanların etki alanının kademeli olarak daralması gelip geçici bir durum olmayabilir!..
Bugün euro bölgesinde yaşanan gelişmeler ve gündeme gelen tartışmalar hem anlamlı, hem de önemlidir. Maliyeti çok yüksek de olsa herhangi bir kararın bugün alınması veya durumu idare etmek üzere birkaç yıl ertelenmesi arasındaki fark toplumların geleceği üzerinde belirleyici olacak niteliktedir. Sorunların ağırlaşması pahasına günü kurtarmak, geniş kesileri hayali beklentilerle uyutarak yönlendirmeye çalışmak ise basiretsizliktir, gaflettir. Avrupa Merkez Bankası'nın tahvil alması, euro tahvil çıkarılması, 750 milyar euroluk kurtarma paketinin bir kat artırılması gibi yaklaşımlar geleceğe yabancılaşmak, orta vadede daha kötüye gidişi hızlandırmaktan başka bir işe yaramayacaktır. Almanya'nın sergilediği direnç önemlidir, ancak kafası çok karışıktır, bugün alınması gerekli zor kararların siyasi maliyeti sıkıntı yaratmaktadır. Ciddi bedeller ödemeyi göze almadan gelecekte var olmayı sürdürmek pek mümkün olamayacak gibi görünmektedir.
Eğer gelişmekte olan ekonomiler uyanmamış olsalar ve gelişmiş ekonomilere doğru gelir transferini engellemek için harekete geçmemiş olsalar durum daha farklı olabilirdi. Fakat onların uyanmış olması ve kur savaşı şeklindeki koruma kalkanlarını harekete geçirmesi sorun yaratıyor; ya kendi insanı ile bütünleşip geleceğe yelken açılacak ya da gün kurtarılacak ve halka yabancılaşarak gelecekten vazgeçilecek. Herkes ne ektiyse onu biçecek; dünya nüfusu 2050'de 9.1 milyar olmayacak. Petrol talebi öngörülen oranda artmayacak, fiyat hareketleri bunu engelleyecek ve finansal mimari bu durumu taşımayacak...