Geleceği kurgulamak

Taner BERKSOY
Taner BERKSOY EKONOMİ DÜNYASI [email protected]

Önce küresel kriz geldi. 2009 yılının ilk çeyreğinde adeta nefesimizi bütünüyle tükettik. Çok sert bir şekilde dibe vurduk. Sonrasında çabuk toparlandık sayılır. 2010 ve 2011 yıllarında krizden çıktık dedirtecek hızda büyüme kaydettik. Sonrasında istim tükendi. Yeniden yavaşladık. Başımıza büyüyememe illetini musallat ettik. Bana kalırsa ekonomi bağlamında etkili olan unsur kendimize bir yol çizemememizdi. Krizin hemen öncesine kadar IMF reçetesi uygulanıyordu. Krizi geçtik dediğimiz yıllarda IMF’yi ikame edecek bir yol haritası oluşturamadık. Rüzgarda savrulmaya başladık.

Ekonomide yaprak kıpırdamazken rüzgar siyasette esmeye başladı. Birbiri peşi sıra gelen bir seçim döngüsüne girdik. Yerel yönetim seçimleri, Cumhurbaşkanlığı seçimi, parlamento seçimleri, yenilenen seçim, ardından referandum derken zamanı tükettik. Bu araya bir de darbe girişimi sığdırdık. Sonrasında olağan üstü hali sürekli bir yaşama biçimi haline getirdik. En son olarak da Cumhurbaşkanının iktidar partisine başkan olmasını yaşadık. Yoğun siyasal tempoda ekonomi ikinci plana kaydı. Bu evrede sadece inşaat işleri parladı. Katma değerden çok rant yaratan bu faaliyetle bir yere gitmek mümkün değildi. Gidemedik zaten. Üstüne üstlük, ekonomide yolumuzu da yitirdik.

Uzun süredir heyecanlı ve gerilimli günler içinde devinip duruyoruz anlayacağınız. Şimdi sakinleşip, şapkayı önümüze koymanın zamanı. Seçimdi, referandumdu falan derken tüm algı ve karar ufk umuz fevkalade kısaldı. Bana kalırsa öncelikli olarak yapmamız gereken iş bu mesafeyi uzatmak. Ekonomiyi anlamlı bir büyüme rayına oturtmak ve bunun için gerekli kaynakları üretmenin yollarını açmak anlamına geliyor bu. Sürdürülebilir büyüme kısa dönemli, miyobik kararlarla olacak iş değil. Uzun erimli hedefl ere dönük olarak kurgulanan ve bir plan çerçevesinde yürütülen konsantre bir gayret gerekiyor.

Önümüzdeki dönemde yapmamız gereken böyle bir atılımı organize edebilmek. Üstelik bu sıralarda dünyada ortaya çıkan tablo bunun düşünüldüğü kadar kolay olmayabileceği izlenimini veriyor. Dünya yeni bir dönemin eşiğinde olduğunun işaretlerini veriyor. 1970’li yıllarda yavaştan başlayan küreselleşme dinamiği yeni yüzyıla devindiğimiz tarihte adeta dünyanın tek yolu haline getirildi. Başlangıçta masum bir liberalleşme çabası olarak başladı bu süreç. Zaman içinde ülkeler arasındaki bütün duvarların yıkılmasına kadar uzadı iş. İktisadi sınırlar erozyona uğradı, ulusal pazarlar eklemlendi, malların ve sermayenin serbestçe dolaşabildiği bir küresel ortam oluşturuldu. Siyaseten karşı kampın tasfiyesi de gerçekleşince dünya adına küreselleşme denilen bir kurguya teslim oldu.

Küreselleşme kağıt üzerinde masum ve yararlı bir kurgu gibi görünür. Son yarım yüzyılda yaratılan algı da böyledir. Aslında belki böyleydi demek gerekir. Çünkü, küresel krizin de etkisiyle, son yıllarda küreselleşmeye karşı güven ve muhabbetin aşınmaya başladığı gözleniyor. Bu gün artık küreselleşme kurgusunun pek de masum olmayabileceği, tek tarafl ı bir sömürü mekanizmasına dönüştürülebileceği, önemli hak ve özgürlüklerin baskı altına alınmasına zemin hazırlayabileceği, küreselleşme sürecinde halk kesimleri arasındaki dayanışmanın aşındırılabileceği, kitlelerin sahipsiz kalabileceği tartışılıyor. Bu tartışmanın geriden gelenlerden çok önde giden zenginlerin arasında daha yoğunlaşmış olması da sıkıntının boyutu hakkında bilgi veriyor. Bütün bunlar dünyanın yeni bir yol aramaya başladığı anlamına geliyor.

Söz konusu yeni yol hemen bulunacak değil tabii. Ama, geleceğin üstüne böyle bir arayışın gölgesi düşünce ileriye dönük tasarımların bunu dikkate alması gerekir diye düşünmek doğru olur herhalde. Bu açıdan bakınca Türkiye de bir yol ayrımındaymış gibi görünüyor. Siyasi süreçlerle boğuşurken algı ve karar ufk u kısalmış olan ülkenin yeni bir atılım yapması ve bu tıkanmışlığı aşması gerekiyor.

Ama bu günün dünyasında bu noktada pek çok soru çıkıyor ortaya. Böyle bir atılım kurgulanırken küreselleşmeci bir yol haritası mı benimsenecek yoksa daha müdahaleci- korumacı bir yol mu seçilecek? Müdahaleci- korumacı bir yol seçilecekse günümüzde hortladığı görülen popülizmden nasıl kaçınılacak? Popülizm tuzağına düşülmese de müdahale altında ortaya çıkacak olan ekonomik ve toplumsal maliyetlerden nasıl kaçınılacak? İlk anda akla gelen bu sorulara daha fazlasını da eklemek mümkün. Dikkat ederseniz pek öyle kolayca cevaplanacak sorular da değiller bunlar. Ama bir karar verip, bir yol çizmek gerekiyor. Önümüzdeki dönemde tartışmaların bu yöne kayacağını düşünüyorum.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Ekonomi kıskaçta 20 Aralık 2018
Normalleşme mi? 06 Aralık 2018
Kur’u temizleme 25 Ekim 2018
Yeni bir durgunluk mu? 18 Ekim 2018
Zaman mı kazanıyoruz 11 Ekim 2018
Tedbir gerekirdi 04 Ekim 2018
2019 yılı kritik 13 Eylül 2018
Adını koymadan 06 Eylül 2018