Geçti Bor'un pazarı
Türkiye ekonomisini değerlendiren yabancı yorumcular genelde makro görünümün iyi olduğunu söylüyorlar. Bazı kesimler ise bu algılamayı korumak adına Türk Lirası'nın değerli kalması, para ve kredi politikasının olabildiğince gevşek olması; mali disiplinden kesinlikle taviz verilmemesi gerektiğini iddia ediyorlar. Mevcut uygulamaların sürdürülebilir olmadığı ve oluşan görünümün kalıcı olmayacağı gerçeği ise büyük ölçüde ihmal ediliyor. Küresel ölçekteki artan belirsizlikler ve içeride mevcut uygulamaların yan tesiri olarak büyüyen sorunlar ise kırılganlığı artırıyor. Mikro reform önerileri, yeni pazar arayışları gibi gelişmelere rağmen döviz kuruna ilişkin tartışmalar büyüyor.
Net yabancı sermaye girişi oldukça Türk Lirası değerlendi, mali sektör ve kamunun durumu düzelir iken diğer kesimlerin dengesi bozuldu. Özellikle tarım ve sanayi cephesinde yaratılan gelir eriyen rekabet gücü nedeniyle azalır iken borçlar büyüdü. Bireysel bazda ise insanımızın azalan gelirinden daha fazla harcama yapmaya teşvik edilmesi geleceğe yönelik belirsizliği artırdı. Zira rekabet gücünün yeniden artmaması bireysel ve kurumsal gelirlerin erimeye devam etmesi durumunda görünüm bozulacak, iç talep zayıflarken hem kamu, hem de mali sektörün durumu olumsuzlaşacak. Türk Lirası'nın mevcut değerini koruması veya daha da değerlenmesi bugüne kadar ortaya çıkan sonuçtan çok daha farklı bir tablo yaratacak. Sürdürülebilir olmayan eğilimlerde ısrar etmenin ve yan tesirleri ihmal etmenin faturası ile tanışmak zorunda kalacağız. Bu açmaz döviz kurunu tartışma gündemine çekiyor, fakat bir çıkış yolu bulunamıyor.
Mevcut uygulamalar bireysel bazda geniş kesimlerden ve üretimden hem mali sektör ve kamu kesimine hem de yabancı sermayeye yönelik ciddi bir transfer yarattı. Bu transferin terse çevrilerek durumun düzelmesi mümkün görünmüyor, eğer zorlanır ise ortalık karışacak! Riskten kaçınma eğilimi güçlenecek, diğerlerinin sorunu çözülmediği gibi mali sektör ve kamunun durumunda olumsuzlaşacak. Yeni borç söz konusu olmaınca sorunlu krediler artar iken iç talep daralacak. Bu açmazı bilen veya görenler ne üretim cephesinde, ne de geniş kesimler nezdinde herhangi bir sıkıntı olmadığı söylemi ile mevcut durumu korumaya çalışıyor; gün kurtarılıyor fakat sorun büyüyor. Türk Lirası biraz değerleşsin veya rekabet gücünü artırmak için maliyetler aşağı çekilsin dieynler aslında transferin yönü değişssin demek istiyor. Mevcut politikalra ve öncelikler değişmeden bunun mümkün olabileceğini sanıyor, fakat yanılıyor. Bu sorunun çözümü bürokrasiyi de siyasi iradenin kapasitesini de aşıyor, bağımlılığı artırarak, siyaseten olası eksen kaymasını önlüyor. Ortaya çıkan fatura ise öncelikle üreticileri ve tüketicileri yıpratıyor, geleceğe yönelik kırılganlığı artırıyor.
2006 yılı Mayıs ayında yaşanan dalgalanmada ilk uyarıyı aldık, yetkililer gereken dersi çıkaramadı. Küresel kriz sırasında çok daha ciddi bir şekilde sarsıldık, yine akıllanmadık; sorunlara kayıtsız kalarak günü kurtarma adına seferber olduk. Basiretin iyice bağlandığına tanık olduk, tabandaki sorunların ağırlaşmasına kayıtsız kalmaya devam ettik. Artık gerçeği yansıtmayan olumlu görünümü korumanın imkânsızlaşacağı, korkunun ecele fayda etmeyeceği bir sürece giriyoruz... Sürdürülebilir olmayan eğilimlerin, beğenelim veya beğenmeyelim radikal değişimi veya başka bir deyişle büyük bir eksen kaymasını kaçınılmaz hale getireblieceğini hep unutuyoruz...