Geçti Bor'un pazarı...
ARKA PLAN / Mehmet Uğur Civelek Geçtiğimiz hafta genelinde, gerek açıklanan ekonomik veriler, gerekse piyasalarda yaşanan eğilimler, umulanın aksine işlerin iyi gitmediğini teyit etti; belirsizlik ve kırılganlık arttı, beklentiler olumsuzlaştı. Petrol fiyatlarının seri bir yükselişle 130 dolarlık varil fiyatı düzeyini aşması bu süreçte etkili oldu; dolar, diğer paralara karşı değer kaybederken sermaye piyasaları satış baskısı altında kaldı. Dünyaca ünlü bazı spekülatörlerin değerlendirilmeleri de risk iştahının azalmasına katkı yaptı. Nisan ve mayıs ayında finansal piyasalarda yaşanan gelişmeleri "ayı piyasası rallisi" olarak değerlendiren Soros ve kredi krizinin pek çok kişinin öngördüğünden daha uzun süreceğini söyleyen Buffet ne demek istiyor? Çok açık, ikisi de aynı şeyi söylüyor; risk alma iştahı azalmaya devam edecek, bugün etkisi hissedilen sorunlar ağırlaşacak ve etki alanı genişleyecek; sistemik risk kademeli olarak büyüyecek ve gelişmiş ekonomilerin mi, yoksa gelişmekte olanların mı daha çok etkileneceği sorusu ise anlamını kaybedecek... Belli ki sorunun sadece petrol fiyatlarındaki yükselişten kaynaklanmadığını çok iyi biliyorlar. Öncelikle son on yılda petrolün varil fiyatı önce 8 dolara düştü, 1999 Şubatı sonrasında ise hep yükselerek 135 dolara kadar yükseldi. Bu aşamada sorulması gereken sorular var: Neden uzun dönem ortalamasının çok altına düştü ve daha sonra da anormal düzeyde yükseldi? Bu aşırılıklara neden izin verildi ve herhangi bir tedbir alınmadan olumsuzluğun büyümesine göz yumuldu? Bu sonucu üreten sebepler nelerdir? Asya ve hemen ardınadan gelen Rusya krizleri küresel düzeyde talep daralmasına neden olmuş ve ciddi bir dengesizlik yaratmıştı; borç-alacak zinciri kırılmış ve her şeyin değeri düşmeye başlamış, hızlanan deflasyonist rüzgârlar küresel ekonomiyi tehdit etmeye başlamıştı. Bu ortamda petrol fiyatları da geriledi, 1973 sonrasındaki en düşük düzeyini 8 dolara inerek 1999 Şubatı'nda gördü. Bu gelişmeler başka bir tercihin doğal bir sonucu idi; bu süreçte yaşananların çoğu öngörülebilmiş, fakat hesapta olmayan gelişmeler de yaşanmıştı! ABD'nin iki yıllık bir hazırlık dönemi sonrasında doların daha güçlü olmasını isteyen yaklaşımı 1996 Kasım'ında yapılan başkanlık seçimleri sonrasında devreye girdi. ABD ekonomisinin adeta freni patlamıştı, soğutmak üzere daha fazla faiz yükseltmenin zararı faydasından daha büyük olacaktı ve enflasyonun azmaması için doların güçlenmesi gerekmişti. Dolar güçlendikçe büyük dalgalanmalar yaşanacak, belirsizlik arttıkça sağlam liman olarak görülen dolar güçlenecekti; gelişen ve gelişmiş tüm ekonomiler yıpranır iken ABD güçlenecek ve yeni dünya düzenini kuracak tek güç olmasına kimse itiraz edemeyecek, öncelikle Asya fethedilebilecekti Bu mekanizma çalıştı, Tayland, Malezya derken Hong Kong düşünce krizin yayılma hızı güçlendi; herkes ABD'ye kurtarıcı gözü ile bakar oldu. Fakat büyük bir sürpiz yaşandı; Rusya Batı'dan gelen yardım önerilerini reddetti ve bağımlılaşmak yerine krizi tercih edince bundan sonra yaşanacakların yönü de değişti. Rusya'nın tavrı evdeki hesabı boyunca, tüm risklerine rağmen Büyük Ortadoğu Projesi devreye sokuldu; yapılan uyarılara itibar edilmedi, 11 Eylül 2001 sonrasında ise kaybedilen kontrole rağmen günü kurtararak mesafe katetme stratejisi ise daha büyük dengesizliklerin oluşmasına zemin hazırladı. ABD 1999 yılı ilk çeyreğinde petrol arzını daraltarak fiyatı daha makul bir dengeye getirmeye çalışarak başladı. Fiyatların yönünü değiştirmeyi başardı fakat kontrol etmeyi veya belli bir dengede tutmayı bugüne kadar başaramadı. 2000 yılında internet hisselerinin çöküşü ve petrolün 38 dolara çıkması ABD ekonomisini durgunluğa soktu. Yumuşak inişin pek mümkün olmayacağı anlaşılınca 11 Eylül 2001 sonrasında para muslukları bir daha kısılmamak üzere açıldı. Menkul ve gayrimenkul şeklindeki varlık değerlerinin düşmemesi veya yükselmesi için yapılanlar başta petrol olmak üzere emtia fiyatlarını da yükseltti. Son 7 yılda her konuda büyük sorunlar oluştu ve küresel dengenin yeniden tesisi imkansızlaştı; sermaye piyasaları ve mali sektörde, olmaz ise olmaz nitelikteki temel ilkelerin tüketilmesi bu olumsuzlukların daha hızlı büyümesine ve genişlemesine katkı yaptı. Bugün petrol fiyatının 135 dolara ulaşmasından rahatsızlık duyanlara sormak gerekiyor: Bugüne kadar aklınız neredeydi? Beklentileri ne güzel de yönetip pek çok kesimi uyutmuşlar! Peki her geçen gün gerçeği farkedenlerin sayısı artar ise beklentileri yöneterek günü kurtarmak mümkün olmaya devam edebilir mi? Yanıtınız hayır ise bu kez para musluklarını kapatmayı deneyin petrol fiyatının bu kez düşmemesi söz konusu değil, fakat finansal yapı da son nefesini vermek zorunda kalır! Bunu göze alamıyor iseniz giderek yükselecek bir enflasyonla yaşamaya hazırlanın... Önümüzde sadece iki alternatif var; ya 1930'lardaki gibi bir felaket ya da 1970'lerdeki gibi enflasyon ve işsizliğin birlikte arttığı ortam. 2001 sonrasına bakılır ise gelişmiş ekonomiler tercihini ikincisi lehine kullanalı çok olmuş. Sorunların ağırlaşıp dengesizliklerin iyice büyümesi konuyu konuşulur hale getirmiş. Varlık değerleri gerilemediği ve yükseldiği sürece petroldeki yükselişe kayıtsız kalındı, fakat artık durum değiştiği için her şey daha farklı olacak!.. İşin tuhafı küresel düzeyde enflasyona yeşil ışık yakıldığı bir dönemde Türkiye enflasyonla mücadele etmeye çalıştı, cari açığı büyüdü, büyüyecek ve finanse edemediğinde her şey değişecek...