Geçmişin yanlışları geleceği gölgeliyor!

Uğur CİVELEK
Uğur CİVELEK ARKA PLAN [email protected]

Ramazan Bayramının hemen öncesinde açıklanan Mayıs ayı enflasyon rakamları, kısa vade açısından olumlu veya olumsuz çok şey söylüyor. Fakat orta ve uzun vade açısından, söz konusu veriler ciddiye alınabilecek bir değer taşımıyor. 2002 yılı sonrasında sorunların ağırlaşması pahasına günün kurtarılmasına yönelik öncelikli tercihler ve olumsuzlaşma eğilimi sergileyen küresel koşullar, gelecek açısından iyimser olunabilmesini çok zorlaştırıyor.
Mayıs ayında tüketici fiyatları yüzde 0,95 oranında artarken çekirdek orandaki artış yüzde 1,57 olmuş; yurt içi üretici fiyatlarındaki yükseliş ise yüzde 2,67 olarak gerçekleşmiş. Bu veriler ve yıllık oranlardaki değişimlere bakarak ve farklı varsayımları kullanarak, iyimser veya karamsar çok senaryo tanımlayabilirsiniz. Ancak zaman içinde biriktirdiğimiz sorunları ve küresel koşullardaki eğilimleri dikkate alırsak, iyimser olunabilmesi pek mümkün olamıyor.
Son on yedi yıl genelinde, 550 milyar dolar seviyesini aşan büyüklükte cari açık biriktirmişiz! Gerek küresel ve gerek ise ulusal düzeydeki sürdürülebilir olmayan eğilimler, geleneksel olmayan politika tercihleri ve risk alma çılgınlıkları bu sonuçta belirleyici olmuş. Bir benzerinin tekrarı ise pek olası görünmüyor! Olabileceğini umanlar ise çaresizliklerini gizlemek adına mucize beklemek durumunda kalıyor!

Cari açık biriktirmek gelecekten avans kullanmaktır

Anılan dönem boyunca 550 milyar dolar cari açık biriktirmek, makroekonomik görünümü geçici olarak güzelleştirmek adına gelecekten avans kullanmaktan başka bir şey değildir. Sermaye akımları bu kadar hesapsız ve abartılı olmasa idi, bugün ciddi kırılganlık yaratan söz konusu açık ortaya çıkamazdı. Gayri Safi Yurtiçi hasıla 800 milyar dolar düzeyinin yanına yaklaşamazdı, istihdam çok daha düşük seviyelerde olur ve enflasyondaki gerileme çok daha yavaş kalırdı. Eğer benzeri bir dönem tekrarlanmayacak ise enflasyon dalgalı bir şekilde artabilir, işsizlik seri bir şekilde artış eğilimini sürdürürken ekonomi daralmak durumunda olabilir; ekonomiden başlayan istikrarsızlık, her alana yayılarak sorunları iyice ağırlaştırabilir. Bugün kırılganlık olarak tanımlanan algı bozukluğu tüm bu olumsuzlukları içeriyor!

Akım olarak cari açığın hızla küçülmesi, kur artışlarının yakında sonlanacağı ve enflasyonun dalgalı bir şekilde de olsa gerileyeceği anlamına gelmiyor. Tam aksine hemen yukarıda özetlemeye çalıştığımız avans kullanımındaki geri ödemelerin ilk taksiti olarak karşımıza çıkıyor! Kamu kesimi ile mali sektördeki istikrarsızlaşmanın, orta vadede daha tehlikeli hale gelmesi olasılıklarını bünyesinde barındırıyor. Büyümesi önlenemeyen kaynak sıkıntısı, orta ve uzun vadeli makroekonomik görünüm açısından iyi şeyler söylemiyor!

Dış finansman ihtiyacının yüksekliği yan tesirler üretiyor

Artık bütçe açıkları büyürken kamu borç yükü artıyor. Dış finansman ihtiyacının yüksekliği ciddi yan tesirler üretiyor, kamu finansman ihtiyacındaki kontrolsüz artış kurallı piyasa anlayışını çalışamaz hale getiriyor. Sorunlu kredi hacmine ilişkin endişelerin büyümesi önlenemiyor, enerji ve inşaatta birikmiş kayıplar hesap yapılabilmesini olanaksızlaştırıyor. Ağırlaşmış borç yükü altındaki diğer kesimlerde çarklar artık dönemiyor. Faaliyet dışı gelir yaratan pozisyonlar giderek büyüyen zararlar ürettikçe, güvensizlik yeni rekorlara koşuyor ve riskten kaçınma eğiliminin güçlenmesi önlenemiyor. Sistemi oluşturan kurumsal yapı hızla kırılganlaşıyor.
Hemen yukarıda özetlemeye çalıştığımız eğilimler güçlenirken, döviz kuru ve faizleri yapay zorlamalar ile geriletmeye çalışmak akıntıya kürek çekmeyi anımsatıyor! Hem sorunlar ağırlaşıyor ve hem de eriyen olanaklar nedeniyle direncimiz azalıyor; başka bir deyişle kırılganlığı artırmak için ne gerekiyor ise yapıyoruz! Kısa vadede günü kurtarmak için piyasa dışı yapaylıkların yoğun bir şekilde kullanılıyor olması ise, çaresizliğin itirafı olarak karşımıza çıkıyor!
Gelir dağılımı oldukça bozuk ve makroekonomik görünüme ilişkin beklentiler olumsuzlaşıyor, kaynak sorununun büyümesi ise önlenemiyor; içeride tüketim ve yatırım eğilimleri sert bir şekilde daralıyor. İçi boş yapısal reform söylemleri ise durumu terse çevirecek bir potansiyel taşımıyor. 2002 yılındaki önden yüklemeli IMF programının amacı böyle bir durumun ortaya çıkmasını kalıcı olarak ortadan kaldırmaktı; başarısız olduğu defalarca tescil edildi!


Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar