Geçmişe değil performansa odaklanmalı!
Sayın Başbakanımız son zamanlarda Cumhuriyet tarihinin erken dönemlerinde cereyan eden veya ettiği ileri sürülen bazı olayları, çoğu zaman ayrıntılarını yeterince öğrenmeye fırsat bulamadan, bazen de kendi düşünce filtrelerinden geçirip tartışmalı biçimde yorumlayarak ana muhalefete atfediyor. Böylece muhalefeti zayıflatacağını, seçmenin muhalefete dönük desteğini azaltabileceğini düşünüyor. Yaklaşımında başarısız olduğu söylenemez. Ancak, başarının sırrı başbakanımızın seçmeni ikna etmesinden değil, ana muhalefetin çoğu zaman geçmişi sahiplenerek, her bakımdan savunmaya çabalamasından kaynaklanıyor. Söylenen her sözü ciddiye alıp, ona cevap verilmesini gerekli bulan Cumhuriyetin kuruluş döneminin tek partisi, hem günümüzün siyasi sorunları üzerinde durmaktan uzaklaşıyor, hem de günümüzün siyaset anlayışına göre olumlu görülmeyen politikalara ve uygulamalara sanki bugünden söz ediliyormuş gibi sahip çıkıyor. Bu yaklaşımın partiye kazanç sağlamadığı, kamuoyu yoklamalarında ilerleme kaydetmemesinden anlaşılabilir.
Pekiyi, o zaman ana muhalefetimiz bu ithamları cevapsız mı bıraksın, böylece onları kabullenmiş mi olsun? Soruya cevap vermeden önce bazı tespitlerde bulunmamız gerekiyor. İlkin, olayların cereyan ettikleri dönemin koşulları içinde değerlendirilmesi, yorumlanması uygundur. Geçmişteki bir olayı, o dönemde bugünün koşulları geçerliymiş gibi değerlendirmek mümkün değil. Örneğin, seferberlik sırasında mevcudu şişen ordunun askere yeterli barınak bulamayıp, aralarında camilerin de bulunduğu bir takım binaları askeri yatırmak için kullanmışsa, bu o dönemin koşulları altında olağan karşılanabilecek bir uygulamadır. Günümüzün koşulları altında tekrarlanacak olursa, kabul edilemez. Keza ekmeğin karneye bağlanması da buna benzer bir şey.
İkinci olarak, geçmişteki her uygulamanın savunulması zorunlu değildir. Nasıl günümüzde siyaset alanında gözlediğimiz her uygulamayı savunulacak nitelikte bulmuyorsak, geçmişte de benzer durumların ortaya çıkmış olduğunu kabullenmemiz tabiidir. Örneğin, kısa bir süre önce Dersim Harekatı üzerine bir tartışma açıldı. Burada devlet gücünün kuralsız bir sertlikle, kadın- çocuk, asi veya muti farkı gözetilmeksizin bölgede halkı üzerinde kullanılmış olduğu anlaşıldı. Olayın daha iyi değerlendirilmesi için ek bilgi ve belge toplanması kararlaştırıldı. Bu olayda devrin hükümetinin herhangi bir kusurunun olmadığı savunulsaydı, inandırıcı olmazdı. Nitekim ana muhalefetin her zaman askeri müdahalelere karşı olduğu savı seçmen katında pek inandırıcı bulunmuyor. Sözgelimi, 1960'da tıkanan demokratik sürecin açılacağı ümit edildi, ilerde doğuracağı sorunlar yeterince teşhis edilemedi denilse, sanıyorum daha inandırıcı olacaktır.
Sorumuza dönelim: İthamlar cevapsız mı bırakılsın? Bana kalırsa, çoğuna muhatap bile olmamak gerek. Seçmen geçmişle yakından ilgilenmiyor. Başbakanımızın geçmişe düşkünlüğü günümüz hakkında söyleyecek söz bulamamasından kaynaklanıyor diye işi mizaha dönüştürmek bile denenebilir. Buna karşılık, kötü sayfalar konusunda üzüntü ifadesinden çekinilmemelidir. Ayrıca, geçmişle uğraşarak geleceğin şekillenemeyeceği, izlenen yolun bizi birleştirmediği, sadece böldüğü hatırlatılabilir. Unutmayalım, en son tahlilde seçmen performansa bakıyor. Ana muhalefetimiz geçmişe değil, performansa odaklandığı takdirde hem kendisi hem demokrasimiz güçlenecektir.