Geçim ekonomisi teşvikleri: Rekabet gücü

Osman Ata ATAÇ
Osman Ata ATAÇ İŞLETMECİLİK SOHBETLERİ [email protected]

Geçen hafta işletmelere verilen teşviklerin bir taksonomisini sunmuştum. Buna göre (A) İnsan kaynakları teşvikleri; (B) Alt yapı ve fiziki tesis teşvikleri; (C) Mali teşvikler; (D) Stratejik işbirlikleri ve ilişkiler teşvikleri ve (E) Enformasyon ve know-how teşviklerinden oluşan beş çeşit kaynak teşviki, (a) strateji, (b) üretim ve (c) pazarlama satış konusundaki üç çeşit de kaynak kullanım becerileri teşviki vardır demiştim. Ayrıca kaynak teşviklerinin kaynak kullanımı becerilerinin olmadığı yere gidince bir işe yaramayacağını ve teşvik dağıtanların hangi teşvikin kime ve hangi nedenle verileceğini iyi irdelemek zorunda olduklarını ilave etmiştim. Bunu doğru dürüst yapabilmek için de (1) Teşviklerin sonunda ne beklendiğinin maliyet-yarar sonuçları ve bu elde edilmezse sonuçlarının ne olacağının açık tanımlarının yapılması ve eğer (2) Kaynak teşviki verilecekse teşvikten yararlanan işletmede kaynak kullanım becerilerinin olup olmadığının nasıl saptanacağının bilinmesi gerektiğini söylemiştim.

Gezmek ve incelemek olanağı bulduğum hemen her ülkede gözlediğim bir şey var: Teşvik veren kurum sayısı ve teşvik çeşitleri saymakla bitmiyor. Adı teşvik olmayan teşvikleri de katarsanız sayfalara sığmaz. Özel kurumlar, devlet kurumları ve bakanlıklar, özel sektör kuruluşları, üniversiteler, sosyal kurumlar, vs., sayısı belli olmayan teşvik dağıtıcıları akla hayale gelecek hatta gelmeyecek sayısız konuda teşvik dağıtırlar. Ben henüz başkasının düşünmediği bir teşvik çeşidi görmedim. Teşviklerin ‘neden’ verildiği açıklamaları da aynı.

Çok aramaya gerek yok. Bizde devletin bir iki kurumuna bakmak yetiyor. Söz gelimi, Ekonomi Bakanlığımız (EB) ihracatçılarımızın uluslararası ‘REKABET GÜÇLERİNİ’ arttırmak istiyor. Bir başka kurum KOSGEB de ‘KOBİ VE GİRİŞİMCİLERİN REKABET GÜÇLERİNİ GELİŞTİRECEK’ destek ve hizmetler sunmak istiyor. EB sadece ihracat için: Yurt dışı pazar araştırmasından tarımsal ürünlerde ihracat iadesi yardımlarına kadar düzinelerle ‘teşvik’ veriyor. KOSGEB rekabet gücünü artırmak için KOSGEB Girişimcilik Destek Programı'ndan kredi faiz desteği ve laboratuvar hizmetlerine uzanan düzineyle teşvikler veriyor. Bayılmanızı önlemek amacıyla bunlar ve diğer kurumlarımızın teşvik, destek adı altında yaptığı ‘rekabet gücünün arttırılmasına’ yönelik yardımları sıralamıyorum. Bu sadece bizde böyle değil. Hemen her ülkede böyle. Yani bu tip destekçi kurumların çoğu aynı şeyi söylüyor: “Hedefimiz işletmelerin ‘rekabet gücünün’ arttırılması.”

Dünya Bankası gibi kerameti kendinden menkul bazı kuruluşların aksini iddia etmelerine karşın bu rekabet gücü denilen şeyin bilimsel bir tanımı yoktur. Benim en beğendiğim tanım Uluslararası Ticaret Merkezi’nin bir aralar kullandığı tanım olan ‘işletmenin pazarlık gücü yani müşterilerine ürün/hizmetlerin miktar, fiziksel özellikler, vs., dağıtım, fiyat ve kalite konularındaki şartlarını dikte edebilme gücü’ tanımıydı. Ha birde bu esrarengiz rekabet gücü kavramının temel politika olarak geçerliliği var. Rekabet gücü üzerine politikaları gündeme oturtan Porter diye biri. O guru oldu. İşi bitti. Derken birileri çıktı “Rekabeti boş verin. Önemli olan rakipsiz pazar bulmak” dedi. Onlar da guru oldu. Hep merak ederim rekabet gücünü arttırmaya yönelik teşviklerle rekabetsiz pazar buldurmaya yönelik teşvikler aynı mı? Bu konuyu ileride vakit bulursak tartışırız.

Beğenmememe rağmen uluslararası bir standart haline gelen Dünya Ekonomik Forumu verileri kapsamında yapılan araştırmada 2016-2017 Küresel Rekabet Raporu’na göre Türkiye rekabet gücü açısından 138 ülke arasından 55. Sırada. Dünyanın 13. en büyük ekonomisine sahip olduğu ileri sürülen ülkemiz Yeni Zelanda’nın 190 ülke arasında birinci olduğu "2017 İş Yapma Kolaylığı" sıralamasında da 69. sırada yer alıyor. Anlaşılan daha çok teşvik gerekiyor.

Geçim ekonomisinde işletmelere devletin teşvik adı altında yaptığı yardımlar adı üstünde ‘teşvik’ olsun diye verilir. Teşvik malum yüreklendirme, özendirme ve isteklendirme demek. Yani birini bir iş yapmaya özendirip, isteklendireceksiniz ve/veya yaptığı işi daha ‘yürekli’ bir biçimde yapmasına yardım edeceksiniz. Demek ki bunca ülke, bunca kurum işletmelerini rekabetçi olmaya özendirmek, isteklendirmek ve yüreklendirmek istiyor. Yani desteklerden beklenen karşılık bu. Öyle gözüküyor ki rekabetçi olmak konusunda işletmelerde özen, istek ve yürek konusunda desteğe gerek var. Gelgelelim teşvik verdik de ne oldu diye soranı da görmedim.

Madem sormayacaksınız, verdiğiniz bin çeşit destek karşılığında hiç bir şey istemeyecekseniz iş kolay. Kaynaklarınızın bir listesini yaparsınız, başvuruya açarsınız, eğer isterseniz isteklilerin adını, adresini, ne iş yaptığını bir sayfa kağıda yazarsınız ki bir sonraki dağıtıma yeniler katılabilsin sonra bu kaynakları gelenlere alfabetik sırayla, kurayla veya bir şekilde o kaynak tükenene kadar dağıtır “Kusura kalmayın ağalar taze bitti” der dükkanı kaparsınız. Bu sistemin çok avantajı vardır bir kere ucuzdur. Kurumlar, başvuru formları, değerlendirme komiteleri, denetçiler falan istemez. İki-üç kişi yeter.

Şaka yapmıyorum zaten karşılıksız verilen kaynaklar dişin kovuğuna sığmaz. Gürültü koparmanın alemi yok. Aynı konuyu şaka yollu Çin Halk Cumhuriyetinde de açmıştım. Bizde 2.5 milyon KOBİ var (Tek bir KOBİ tanımı olmadığı için bu rakam tanıma göre değişir) Çin’de 50 milyonmuş. Bizde KOBİ destek bütçesi 300 bin dolar. KOBİ başına 100 dolar düşer. Desteklerden yararlanan KOBİ sayısı 40 bin kadar. Çinlilere meseleyi büyütmeyin “50 milyonluk bir nüfusa dağıtacak desteği siz bile bulamazsınız yukarıda önerdiğim gibi sırayla dağıtın kardeşim” demiş ve Pentagon kapıları hikayesine dönmesin meseleyi basit tutun diyerek şakalaşmıştım. Onlar da “Ne bu Pentagon kapıları hikayesi?” diye sormuşlardı.

Pentagon kapıları hikayesi şu: Adamın biri başkana gitmiş ve “Bu bizim Pentagon’a giren çıkanlar kimlerdir bilmiyoruz. Bir incelesek” demiş. Başkan da “olur” demiş. Aradan biraz vakit geçmiş. Başkan bir Pentagon ziyareti esnasında bir bakmış Pentagon’un karşısında bir gökdelen. Merak etmiş girmiş “Burası nedir?” diye sormuş. “Patron en üst katta” demişler.

Çıkmış bir bakmış ki masada şu Pentagon'a giren çıkanı sayalım diyen adam oturuyor. “Bu ne?” diye sormuş. Adam anlatmış. “Efendim emir buyurduğunuz gibi kapıdan giren çıkanı saymaya başladım. Ama malum buranın altı kapısı var. Her kapıya bir adam tuttum. Sonra sırf isim almak yetmez dedim. Irk, din, dil, cinsiyet, ziyaret maksadı, vs., sormaya başladık. Bu lafla olmuyor elbet. Kapılara birer soru-cevap makinesi yerleştirdik. Sonra efendim burası 24 saat açık. Üç vardiya için adam tuttuk, personel işleri, veri toplama, veri inceleme, bilgisayar sistemleri, bilişim uzmanlığı falan derken gördüğünüz gibi büyüdük. Zaten ben de ilave bütçe için ziyaretinize gelecektim” demiş.

Bu hikayeyle kimsenin yaptığı işi küçümsemek istemiyorum. Dünyanın her tarafında bu kurumlarda çalışan herkes iyi niyetle uğraşıyordu. Ama içimde bir his oy kaygısıyla taraftar veya müstakbel taraftarlara dağıtılan seçim ekonomisi teşvikleriyle geçim ekonomisi teşviklerinin ‘rekabet gücünün arttırılmasına’ ilişkin sonuçları aynıdır diyor.

Yok; “Efendi!! Kendine gel biz rekabet gücünü arttırmak için yola çıktık. İlle de isteriz” diyecekseniz. Teşvik vermeden önce ve sonra rekabet gücünü ölçeceksiniz. Bunu becerebilmek için bu gücün ölçülebilir bir tanımını yapacaksınız, beş kaynak ve üç çeşit kaynak kullanım becerisiyle rekabet gücünün ilişkilerini sebep-sonuç olarak modelleyeceksiniz, ölçeceksiniz ve arttırmak için ne gerek irdeliyeceksiniz (ve Nobel ödülüne baş vuracaksınız). Rekabet gücü arttıysa ala. Yok artmadıysa neden diye araştırıp düzeltmeler yapacaksınız. Bunu yaparken de Pentagon kapıları hikayesini unutmayacaksanız.
Sağlıcakla kalın

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Teknokrat-Politikacı 30 Ekim 2019
Strateji mi? 23 Ekim 2019
Tenkisat 16 Ekim 2019
Kasvetli ilim 02 Ekim 2019
Zombiler 25 Eylül 2019
Yeni Bull 18 Eylül 2019
Bull 11 Eylül 2019
Neden olmuyor? 04 Eylül 2019
Olmayacak duaya... 28 Ağustos 2019