Geçici iyileşmelere aldanmayalım, sorun çok büyük
ABD ile yaşanan vize restleşmesinden sonra önceki gün piyasalarda ortaya çıkan sert dalgalanma dün yerini daha ılımlı hareketlere bıraktı.
Sanki toplum olarak manik depresif durumdayız. Önceki gün piyasalar adeta çakılınca "Eyvah" diye zıpladık; dün ise biraz iyileşme oldu ya, bu kez de "İşte canım, vizenin etkisi de neymiş, bir günde geçiverdi" demeye başladık.
Bir gün dünya batmış gibi davranırken, ertesi gün dünyanın en mutlu ülkesi olabiliyoruz, özgüvenimiz adeta tavan yapıyor.
Ama vatandaş bu düşünceye durup dururken varmıyor ki... Bu duruma biraz da siyasetçilerimizin hiç değişmeyen bir ezberi katkı yapıyor.
Vize krizi patlak verince siyasetçilerimizin bu tür durumlarda her zaman sergiledikleri "Bize bir şey olmaz" yaklaşımına yine tanık olduk:
"Türkiye ekonomisi sapasağlam ayakta..."
"Bizim gelişmemizi istemedikleri için böyle davranıyorlar..."
Sanki biz ABD'ye herhangi bir konuda, özellikle de ekonomik alanda rakibiz de ABD bu yüzden vize kararını aldı!
***
Türkiye ekonomisi zaten bir dizi sıkıntı içinde. Varsayalım ki hiçbir sıkıntımız yoktu, her şey yolunda gidiyordu, ABD ile yaşanan bu kriz bile tek başına büyük öneme sahip bir sorundur.
Bakmayın öyle bir gün iyileşen piyasalara... Büyük resmi görmek gerekir. Bu iyileşme birkaç gün de sürebilir. Önemli olan genel eğilimdir ve o eğilim de bize ne yazık ki olumlu işaretler vermemektedir.
***
Türkiye ekonomisi bu yıl geçen yılın yarattığı baz etkisiyle görece yüksek sayılabilecek bir büyümeye erişecek. Hatta daha önce de yazdık, üçüncü çeyrekte çift haneli rekor bir oran bile görebileceğiz.
Ama ya sonra, ya 2018 yılında? Tasarrufların yeterli olmadığı bir ülkeyiz ve dış tasarrufları çekmek durumundayız. Böyle Avrupa ile didişerek, ABD ile adeta ipleri koparma noktasına gelerek hangi ülkelerden fon sağlayabileceğiz... Ya da sağlayacağımız bu fonların maliyeti eskiye göre ne kadar artacak...
***
Herhangi bir gerilim sonrası gözler doğrudan döviz kurundaki artışa çevrilir. Hepimiz biliriz ki kur yükseldi mi bunun bir dizi olumsuz sonuçları olur. Eli kulağındadır, bugün yarın akaryakıta zam gelecektir örneğin.
İlgisi olsun olmasın, kurdaki artış fiyat artışları için zemin yaratır, herkese sözde haklı bir gerekçe sunar. Bir mal ya da hizmetin fiyatının arttığından söz etseniz, alacağınız karşılık bellidir: "Ne yapalım dolar arttı..."
Kur artışından en çok etkilenecek kesim özel sektördür. Özel sektörün yurtdışından sağladığı kredi temmuz ayı itibariyle tam 273 milyar dolar. Bu tutarın 214 milyarı uzun, 59 milyarı kısa vadeli.
Bir de finansal kesim dışında kalan reel sektörün net döviz açığını unutmamak gerek. Reel sektörün temmuz ayı itibariyle 109 milyar dolarlık döviz varlığına karşılık 320 milyar dolarlık döviz borcu bulunuyor.
Yani net döviz pozisyonu negatif 211 milyar dolar.
***
Döviz kurundaki artış kadar, hatta zaman zaman ondan daha da önemli olan bir başka gösterge ise ikinci planda kalır. İkinci el tahvil bono piyasasındaki faizden söz ediyoruz. Yaşanan olumsuzlukların dönüp dolaşıp bir süre sonra faizi yukarı iteceğini biliriz bilmesine de, Hazine faiziyle pek ilgilenmeyiz.
Vize krizinin ilk günü hızlı sayılabilecek bir artış gösteren gösterge kağıdın faizi, döviz ve hisse senedi piyasasında görece iyileşme yaşanan dün de artmaya devam etti. Gösterge faiz dün yüzde 11.50'ye kadar çıktı.
Hazine Müsteşarlığı'nın yılın ilk dokuz ayında ne miktarda iç borç ödediğini, bu ödemenin ne kadarının anapara, ne kadarının faizden oluştuğunu; bir yandan da ne boyutta borçlanmaya gidildiğini aktarırsak, faiz oranındaki artışın önemi daha iyi anlaşılacaktır.
Hazine ilk dokuz ayda 79.2 milyar lira iç borç ödedi. Bu ödemenin 45.8 milyarı anapara, 33.4 milyarı faiz. Hazine bu dönemde 100.3 milyar lira da borçlandı.
Bu 100 milyar lirayı yüzde 10'dan borçlanmakla yüzde 11'den borçlanmak arasındaki farkı düşünün!
***
İşlerin nasıl gittiğine ilişkin hep verdiğimiz bir örnek var. Geçmiş durumunu da bildiğiniz caddelerdeki satılık ve özellikle kiralık işyeri ilanlarında artış var mı, yok mu; buna bakın. Vereceğiniz yanıt, işlerin nasıl gittiğinin de yanıtıdır.
Geçenlerde sohbet ettiğim Ankara'nın büyük otellerinden birinin sahibinin söylediği şu sözler çok önemli. Kendisi, bankalardan yoğun bir şekilde "Şurada gerçek değerinin neredeyse yarı fiyatına satılık otel var, ilgilenir misiniz" şeklinde teklifler aldığını aktardı.
Yarı fiyatına alıcı bulamayan oteller, işyerleri... İşler iyi gitmiyordu, vize krizi de tuzu biberi oldu...