Geç kalınmış tahvil tepkisi
Risk iştahındaki artış, ABD getiri eğrisindeki daralma-kısa vadenin yükselişi, küresel çapta toparlanmakta güçlük çeken enflasyon ortamı, zayıf Amerikan doları fiyatlaması ve Euro Bölgesi’ne dair artan iyimserlikle birlikte speküle edilen değerli euro fiyatlaması. Bahsettiğimiz başlıkların tamamı bir süredir yatırımcı iştahındaki değişimin belirleyicileri konumunda. Bugün farklı ne konuşuyoruz sorusuna verilecek en net yanıt kimi kesimler için “ABD tahvil faizlerindeki yükseliş”, daha doğrusu eğrinin uzun tarafında gerçekleşen “geç kalınmış düzeltme” hareketi. Düzeltme mi, yeni bir dönemin başlangıcı mı, yoksa kısa soluklu tepki mi? Birlikte tartışalım.
Mayıs 2013’ten bu yana para politikasındaki değişikliğin habercisi konumunda olan, aynı zamanda da yatırımcıların panik dalgasına kapılıp bir anda mevcut ortamı terse çevirmelerini engellemeye çalışan, bir nevi sözlü iletişim kanalı ile “tampon etkisi” yaratmayan çalışan Fed söz konusu. ABD dolarının süreç içerisinde hak ettiği şekilde fiyatlandığını, fiyatlama tepkisi verdiğini söylemek güç. Sürecin başlangıcında yaptığı iletişim hatalarını zaman içerisinde doğru bir yönde eviren Fed’e rağmen, kasım 2016’dan bu yana genele yayılır bir biçimde hissedilen ticaret artışı ve gayri safi yurt içi hasıla artışlarının etkisiyle yatırımcı algısının toparlanması durumu terazide ağır basan taraf konumunda. Şimdilerde herkes 2018’in daha farklı bir yıl olacağından bahsetme çabası içerisinde. Oysa ki yarının gelişi 2017’nin ortalarından bu yana öncül sinyallerini veriyordu.
“Yeni dönem” kavramı durduğunuz noktaya ve hissettiğiniz ekonomik toparlanmaya göre değişecektir. Bu yazının konusu olarak para ve sermaye piyasalarındaki fiyatlamalardan bahsetmek istiyorum. Adı ister “yeni dönem” olsun, ister farklı bir başlık. Sadece odak noktalarımız değişecek. Onun dışında majör bir trend değişikliğinden, yatırımcı algılamasındaki revizyondan bahsetmiyoruz. En azından bizim durduğumuz nokta bu. Küreselde tahvil faizlerinin bir miktar yukarı yönde güncellemeye gideceğine, bunun paralelinde risk iştahında net bir değişim beklemediğimizden aralık ayı içerisinde yayımlanan strateji raporumuzda (link için: https://t.co/spHTLiFL46) bahsetmiştik.
Uzun lafın kısasına tam da bu kısımda yer vermek gerekiyor; ABD getiri eğrisinin uzun tarafında yer alan kıymetler gecikmeli tepki veriyor. Örneğin, 10 yıl vadeli tahvilin bugün kimilerince “şaşkınlıkla” karşılanan yüzde 2.7’li seviyelere 2016-2017 döneminde gelmesi gerekiyordu. Öylesi daha da sağlıklıydı. En azından geleceğe dair bu denli artan iyimser fiyatlama ortamı ve “varlıklardaki balon tartışmaları” baskılanabilirdi. Bugün geldiğimiz noktada negatif haber akışının olması gerektiği şekilde fiyatlanmadığı, en olmadık dönemlerde ise ani, kısa süreli ve-fakat sert dalga boylarına sahip satışlarla karşılaşmak zorunda kalıyoruz. En azından hareketin 2018 öncesinde olması, oynaklığın azalışına katkıda bulunabilirdi.
Peki, değişen ne? Esasen değişen bir şey gerçekten de yok. Sadece zamanlama tercihinde geç kalma var. 2017’nin ilk çeyreğinde Başkan Yellen ve arkadaşlarının enflasyondaki düşüşe kabahat yükledikleri, “tek seferlik katkısı var” dedikleri telekom hizmetlerindeki etkinin gelecek dönemde fiyatlardan çıkacak olması ve baz etkisinin de çalışması ile birlikte ABD’de enflasyonun nisan-mayıs döneminde yükselecek olmasının sessiz ancak istikrarlı fiyatlamasını konuşuyoruz. Neden mi istikrarlı tanımını kullanıyorum? Son iki haftanın iyimserliğinde, Çin yuanının, Japon yeninin değerlenmesinde, dolar endeksinin 89 seviyesinin de aşağısına gelmesinde tahvil faizlerinin aşağı yönde hareketlenme konusunda sergilediği dirençten ötürü.
Gelelim meşhur trend konusuna… Kırıldı mı, döndü mü, yandık bittik kül olduk noktasında mıyız? Değiliz. 2007’den gelen düşüş trendinin dönmesi için yüzde 2.8-2.86 aralığını da yukarı yönde geçmemiz gerektiği kanaatindeyim. Euronun ve Euro Bölgesi’ndeki faizlerin bulundukları seviyeleri bir miktar aşırı bulduğumu da eklemek isterim. Merkezde denklemin belirleyicisi her şeye rağmen ABD olmaya devam ediyor. Mueller soruşturmasına dair akış ve Mnuchin’in “ucuz Amerikan doları” çıkışı olmasaydı ECB öncesinde bu denli pahalı euro fiyatlaması da gerçekleşmeyecekti. Maliyet açısından biraz daha pahalı Amerikan doları ortamında, vergi reformunun sağlayacağı düşünülen şirket karlılıklarındaki pozitif etki ile birlikte fiyatlamalara yön vermeye devam edeceğiz. Çarşamba günü FOMC cephesinden bir yönlendirme yapılmak istenirse etkisinin ilk çeyrek sonuna dek sürdüğünü görebiliriz.