Geç gelen tepkiler tahribatı artırabilir…
Küresel düzeydeki likidite bolluğu ve buna bağlı olarak risk alma isteğinde yaşanan spekülatif artış en çok gelişmekte olan ekonomileri etkiledi; yerel paralar değerlendi, faizler hızla geriledi, krediler bollaştı, menkul ve gayrimenkul şeklindeki varlık değerleri yükseldi. Özetle söylemek gerekirse finansal kesimin aaykları yerden kesilir ikenh, reel kesim varlığını korumakta zorlandı, büyümeden alınan paylar farklılaştı ve eğilimler ayrıştı, makro ekonomik verilerin gerçek durumu yansıtma kalitesi geriledi. Mayıs ayının son haftalarından itibaren ise her şey tam aksi yönde değişmeye başladı, gelişmekte olan ekonomiler açısından olumlu görünümü korumak nerede ise imkânsızlaştı. Eski güzel günlerde olumlu görünümü kendi sayelerinde oluşan başarı gibi göstermeye çalışanlar, şimdi ya kaçışmaya ya da başarısızlığı fatura edecek sorumlu veya kusurlu aramaya başlayacak gibi görünüyor…
Türkiye ekonomisi de yukarıda özetlemeye çalıştığımız olumsuz değişimden en fazla etkilenen ülkeler arasında yer alacak. Yüksek düzeyli cari açık, özel sektörde net döviz borcunun büyüklüğü, daha önce giriş yapmış sıcak para düzeyinin yüksekliği, net yabancı kaynak girişine aşırı bağımlılık gibi temel özellikler bu sonuçta etkili olacak. Türk Lirası'nın değerinde yaşanan kayıpların bu kez kalıcı olduğu anlaşılıp makro göstergeler üzrindeki etkisi ve bilançolarda yarattığı tahribat açığa çıktıkça güvenilen dağlara karlar yağacak; ilişkiler bozulacak. Beklentileri ve eğilimleri kontrol altında tutmak, bir mucize olmadığı sürece imkânsızlaşacak. Gelecek zaman için konuşuyoruz zira yabancılar bu yeni duruma ilişkin net tepkiler vermeye başlamasına rağmen yerleşik risk taşıyıcılar şimdilik eski alışkanlıklarından vazgeçemiyor. Etkili ve yetkili kesimlerde onları bu yanlış tavırda devam etmeye teşvik ediyor. Bu tablo hayal edilen mucize gerçekleşirse az kazanacaklarını fakat gerçekleşmez ise telafisi imkânsız kayıplarla tanışmak zorunda kalınabileceğini söylüyor. Döviz kurundaki artışın kalıcı olma ihtimalinin yüksekliği ve sonbahar öncesinde iş stoklarının önceki yıllara oranla daha düşük olması, enflasyon ve iç talep üzerindeki olumsuz etkinin öngörülenin çok üzerine çıkabileceğini düşündürüyor. Durum böyle olunca bu yılın ikinci yarısı için büyümenin olmaması ve hizmet sektörlerindeki sıkıntının tahammül sınırlarını zorlaması, güvensizliğin bir kısır döngüye dönüşmesi olasılıkları güçleniyor. Etkili ve yetkili kesimler ise korkmayın böyle olmayacak demek dışında bir şey yapamıyor. Bu ortamda ön plana çıkan bazı siyasi söylemler ise kafaları iyice karıştırıyor. Boşay koysa dolmulyor, doluya koysa almıyor; belirsizlik ve kırılganlıktaki dalgalı artış kontrol altına alınamıyor.
Tansiyonu yüksek yaz ayları sonrasında eylül ve ekim aylarının nasıl ve hangi boyutta bir hasarla atlatılabileceği endişesi yerleşik risk taşıyıcılarının basiretini bağlıyor. Önce tedbir gerektiği bilinmesine rağmen şimdilik tepki verilemiyor, bekledikçe kayıplar büyüyor, iyi niyet ve sadece dua yeterli olamıyor. Koşullar karar verme durumundakileri esir alıyor…