Gaziantep'te kümelenme tartışıldı

Taylan ERTEN
Taylan ERTEN ANKARA'dan [email protected]

 

 

Ekonomi Bakanlığı, 2011 yılından beri Avrupa Birliği'nin fon katkısıyla 5  ilde önemli bir proje yürütüyor: KOBİ İşbirliği ve Kümelenme Projesi. Kapsadığı iller ve sektörler şöyle: Çorum, tarımsal gıda işleme makineleri; Trabzon gemi inşa; Samsun sağlık ekipmanları; Gaziantep dokuma makine halısı; Kahramanmaraş metal mutfak eşyaları imalâtı.
Proje her il için farklı amaçlar içeriyor: Çorum'da yalın üretim, Trabzon'da tanıtım ve pazarlama yetenek geliştirilmesi, Samsun'da yenilikçilik kapasite analizi, Gaziantep'te ABD pazarı araştırması, Kahramanmaraş'ta tanıtım ve ihracatı geliştirme.
Belirlenen amaçlar için yapılan çalışmaların temelinde sektörel küme yapılanmaları var. Çalışmalara Gaziantep'te Güneydoğu Anadolu İhracatçı Birlikleri, diğer illerde ise ticaret ve sanayi odaları "paydaş" olarak katılıyor.
Projeden beklenen bazı önemli sonuçlar şöyle: Pilot illerde kümelenme bilgi merkezleri kurulması, 400 KOBİ'nin proje faaliyetlerinden yararlanması, 200 KOBİ'nin iş kümelerine katılması, kümelerdeki işletmelerin üretim, kârlılık, ihracat gibi başarım göstergelerinde genel olarak yüzde 20 artış, 5 ilde en az 12 iş kümesinin çalışmaya başlaması.
 
Bütün yollar rekabete
Konu, geçen hafta Gaziantep'te tartışıldı. Proje kapsamında düzenlenen "Uluslararası Rekabetçiliğe Giden Yolda Kümelenme" konulu konferans gerek uzman konuşmacılar gerekse içerik bakımından zengin ve öğreticiydi. Dinlediklerimden şu sonucu çıkardım:
Kümelenme, mevcut yapısı ve alt dallarıyla "kritik eşikte" bulunan sanayi sektörünün "taktik" sorunuydu. Stratejik sorunu ise Ar-Ge, tasarım, yenilik, kalite, markalaşma, ihracat, rekabet esaslı yapılanmaydı.
Gaziantep makine halısı sektörü üretim kademesinde gerçekleştirdiği kümelenme sinerjisini, ihracat kademesinde zaten var olduğu ABD, AB gibi istikrarlı pazarlara "yerleşmek" için kullanmak istiyordu. Bu konuşuldu. Ama ağırlıklı görüş ve analizler sadece projenin kapsadığı illerde değil, tüm sanayi sektörlerinin nasıl "yenileneceği" konusuna yoğunlaştı.
Bu konuşmalardan çıkardığım sonuç da şu oldu: Türkiye 20'nci Yüzyılı "geç sanayileşme" sürecinde harcadı. Bu süreci tüm aşamalarda çok hesaplı, akıllı ve ileri hedeflere dönük kullandığı söylenemez. Sanayi yapılanması vasat, üretim yelpazesi konvansiyonel, teknolojisi düşük-orta, ağır ölçüde dışa bağımlı bu yapıyla 21 inci Yüzyılı çıkarması mümkün değil.
 
Sanayi değişmek zorunda      
Sanayi dünyası tam da bu nedenle "fizikî" yapısı, "zihin" ve "iş yapma" modelleriyle birlikte kimliğini yeniden tanımlamak ve kendini değiştirmek zorunda. Bu noktada bir hakkı da teslim edelim: Kendini değiştirmek isteyene finansmanıyla,  yetkin uzmanlarıyla, projeleriyle, bilgisiyle devletin çok yönlü desteği hazır.
ABD ile Avrupa ülkeleri varlıklarını sürdürmek için üretimin önem ve değerini yeniden keşfetmeyi, politikalar, programlar geliştirmeyi tartışıyor. Türkiye'nin ulusal pazarı dahil tüm pazarlarda rakibi Çin, vb ülkeler sanayilerini yenilemenin peşinde koşuyor. 21 nci Yüzyılı bu dinamikler belirleyecek. Sanayi dünyası bulunduğu yerde oyalanır, sallanır ve gerçeği kavramazsa yalnız kendine değil tüm ülkeye yazık olacak! Onun için, siyasi otorite, ilgili devlet kurumları yenilenmeyi sadece gönüllü tercihlere bırakmamalı. Gerektiği yerde, gereken ölçüde ve etkinlikle zorlayıcı olmalı.  
İlaç stratejisi 
Sektör strateji belgeleri ve eylem planlarının niteliği teknik boyutta tartışılır. Ama en sorunlu plan veya program bile plansızlıktan iyidir Kaldı ki, hâlen 3 üncü taslak aşamasında değerlendirilen Türkiye İlaç Sektörü Strateji Belgesi ve Eylem Planı, sektörün önde gelen meslek kuruluşları tarafından bazı eksikliklerle birlikte yeterli bulunuyor.
İlaç sektörü niteliği itibarıyla kendine özgü bir sanayiyi barındırıyor. Varlığı ve gelişmesi ar-ge'ye bağlı. Bu yönüyle diğer bildik sanayilerden "entelektüel" kapasite derinliğiyle ayrılıyor. Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği Başkanı Güldem Berkman'ın verdiği bilgiler Ar-Ge'nin bu sektör için önemini açıklıyor. 
Ne ki,  bu konunun eksik değerlendirildiği anlaşılıyor. Sektörün yerli kanadı ar-ge'de yetersiz. Araştırmacı kanat yabancı firmalardan oluşuyor. Ama yerlilerle birlikte ar-ge kapasitesini bu yapıda geliştirmek mümkün. Fikri mülkiyet hakları bu nedenle önemli. 
Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Atilla Karaosmanoğlu 13 Kasım 2013