Gaziantep halkına kırgınım (!)
Neden kırgınım?
Gaziantep'i severim. Bankacılık günlerimden başlayarak çok gidip geldim. Şık bir şehirdir. İnsanı sıcaktır, misafirperverdir. Ama bu kez bayağı kırıldım Gazianteplilere. Son gelişen olaydan anladım ki, Gaziantepliler beni, benim onları sevdiğim kadar sevmiyorlar. Neden mi bu alınganlığım? Çünkü benim sigaraya olan alerjimi biliyorlar. Ve bunu bana karşı kullanıyorlar. Gaziantep'te
gittiğim lokantalarda beni görünce sigara içiyorlar, gitmediğimde de zinhar sigara içmiyorlar. Bunu nereden çıkardın demeyin. Bana "ŞehitKâmil Kaymakamlığı Sağlık Grup Başkanlığı"ndan gelen
resmi mektuptan çıkardım.
Belki okuyucularım hatırlarlar. Gaziantep'te gittiğim iki lokantada gayet rahat sigara içildiğini yazmıştım. Sonra da bu şikayetimi Gaziantep Valiliği'ne bildirmiştim. Sağ olsunlar, şikayetimi ciddiye almışlar. Sözünü ettiğim lokantalardan birisine gitmişler. Bir tutanak da tutmuşlar. Ne sigara içene rastladık diyorlar ne de kül tablasına. Yerde sigara izmaritleri de yokmuş. Demek ki, Gaziantepliler yalnızca beni görünce lokantalarda sigara içiyorlar. İşte bu yüzden Gazianteplilere kırgınım(!).
Bir ufak ayrıntıya da değinmeden edemeyeceğim. Yukarda sözü edilen tutanakta, söz konusu lokantada "saat 14:45 civarında" denetim yapıldığı yazıyordu. Eğer bu denetim ramazan ayında yapılsaydı, yemek yiyene de pek rastlanmayacaktı sanırım.
Yalnız Gaziantep mi?
Gaziantep'e haksızlık yapmayalım. Artık sigara yasağı her yerde delinmiş durumda. Geçen hafta bir yolculuk sırasında Bandırma'da bir dönerciye gittik. Baktım insanlar rahat rahat sigara içiyorlar. Nasıl mı? Ortamı buna uygun hale getirmişler. Halkımızın yaratıcı gücü, nedense muzurluğa çok iyi çalışıyor. Açılır- kapanır mekanlar yaratıyorlar. Dönercinin önündeki açık alan alan camlarla kapatılmış. Sanırım denetime gelen olursa (tabii gelirlerse) camlı kapılar ve üst açılıyor; alan, "kapalı" olmaktan çıkıyor. Ama biz içeri girdiğimizde her yan kapalı idi, fosur fosur sigara içiliyordu.
Biliyorsunuz döner kebap, açıkta pişen bir şey. Döner tezgahı gerçek kapalı alanın ucuna konulmuştu ve "açılır-kapanır" alana açıktı. Anlayacağınız, "mutfakta" sigara içiliyordu ve döner kebap, içilen sigaraların zehirli dumanına maruzdu. Kebap, tütsülü, zehirli kebap oluyordu.
Sigara yasağının delindiği yerler sadece lokantalar değil. Taşıma araçlarında da deliniyor. Örneğin, geçen hafta arabalı vapurla Topçular'dan Eskihisar'a geçiyorduk. Baktım, vapurda her otobüsten inen hemen hemen her sürücü ve muavin sigarasını yaktı. Yolculardan da onlara katılanlar oldu. Bu dumanlı durum hiç kimsenin umurunda değildi. Eskiden vapurlarda "sigara içilmesi
yasaktır" diye anons yapılırdı. Şimdi o göstermelik anons da yapılmıyordu. Sigara yasağının delinmesi benimsenmişti; vapurlar da serbest içim bölgesi olmuştu.
Üsküdar-Beşiktaş ve Üsküdar-Kabataş motorlarında da sigara içenlere rastlıyorum. Çünkü motorların kaptanlarının bir kısmı da kaptan köşklerinde sigara içiyor. Anlayacağınız, "Hoca ve cemaat" meselesi. Öte yandan, İstanbul'da minibüs ve otobüs sürücüleri de sigara içiyorlar. Sözün kısası her yerde durum vahim.
"Ali Yanıyor, Fadik buz gibi" sendromu
Bazı gerçekler var. Tütünün pasif içicilere de zararı, inkar edilemeyecek bir bilimsel gerçektir. Şu an yürürlükte olan, "Tütün mamullerinin zararlarının önlenmesine dair 5727 sayılı kanun,
uygulanırsa, çok sağlıklı bir kanundur. Ve de örnekleri ile görülmektedir ki, sigara ile mücadele konusunda Başbakan samimidir ve kararlıdır, Sağlık Bakanı da öyle. Ama bürokrasi bu konuda ayak sürümektedir. Bu aslında tam bir "Ali yanıyor, Fadik buz gibi" sendromudur. Bu yasanın uygulanması konusunda Başbakan ve Bakan'ın taşıdığı heyecanı devlet mekanizması duymamaktadır.
Yasanın uygulaması konusunda bir "yasak savma" durumu vardır. Resmi makamlar şikayet olduğunda, mecburen olaya müdahil olmakta, sonrası da üstünü örtme biçiminde işlemektedir.
Neden?
Türkiye'de yasanın, kuralların olması bir şeydir, ama uygulanması ayrı şey. Kural sevmeyen bir toplumuz. Konu, sigara olunca kural tanımamak daha bir karmaşıklaşıyor. Çünkü sigara içme
yasağını denetleyecek kişi de büyük ihtimalle sigara içen birisi oluyor. Ve de hemen koruma refleksi devreye giriyor. Geçen yıllardaki bir yazımda Üsküdar'da bir karakolda bir amirin rahatlıkla sigara içtiğini dile getirmiştim. O zaman beni Valilikten aradılar. "Sigara içen kişiyi tespit edip edemeyeceğim" soruldu. Ben de "Belli bir kişiyi suçlamak için yazıyı yazmadığımı, bir durup tespiti yaptığımı" söyledim. Sanırım olay, "kitabına uygun" bir biçimde kapatıldı. Halbuki bana sormak yerine söz konusu karakolda ciddi bir araştırma yapılsa sigara içilme olayı saptanır ve önlenirdi. Çünkü büyük bir ihtimalle sigara içen kişi sırf bana inat olsun diye sigarayı içmiyordu. Başka zamanlarda da rahatlıkla içiyordu. Yine büyük bir ihtimalle sigara içen tek kişi değildi, başkaları da içiyordu. Ama yine koruma refleksi devreye girmişti.
Sonuç
Sigaraya karşı başlatılan mücadele zor bir mücadeledir. Yürürlükte olan yasayı çıkarabilmek gerçekten cesur bir yürek işidir. Mevcut yönetim bunu başarmıştır. Bunu kutlamak gerekir. Ama
yasanın uygulanmasını sağlamak ve denetlemek daha cesur bir yürek ve azim ister.
Soluduğumuz havayı korumakta tepeden tırnağa tüm devlet mekanizmasına ve halk dahil herkese görev düşmektedir.