Gazetecilik, ışığı kapatmaya doğru mu gidiyor?
Her alanda olduğu gibi medyada da büyük bir dönüşüm çağını yaşıyoruz. Ben, kullanıldığı mecralar değişse de, habere, kaliteli içeriğe, analitik gazeteciliğe talebin olacağını ve dahi artacağını düşünenlerdenim...
2 Mart’ta DÜNYA 33’üncü yaşına girdi...
Öncelikle, geçen hafta, bizzat ziyaretimize gelerek, faks ve eposta mesajları yollayarak, telefon açarak yeni yaşımızı kutlayan okurlarımıza teşekkür ediyoruz...
TBMM başta olmak üzere Ankara’dan gelen mesajlar...
Anadolu ve Trakya’nın hemen bütününden gelenler...
Hepsi ama hepsi, öyle güzel, öyle bizi bizden daha iyi anlatan ifadeler içeriyorlardı ki...
Mesajları her birinin içten dostumuz olduğunu çok net anlatıyordu...
Okurlarımızla büyük bir aile olduğumuza ilişkin kanaatim daha bir pekişti...
Hepinize sonsuz teşekkürler...
***
Geçen hafta aynı zamanda geleneksel DÜNYA Bölgeler Toplantısı yapıldı...
Türkiye’nin dört bir yanından gelen bölge temsilcilerimizle birlikte geride bıraktığımız yılı ve elde edilen sonuçları değerlendirdik, planladığımız yeni projeler tartıştık...
Yönetim Kurulu Başkanımız Didem Demirkent’in liderliğinde, rota çizildi, yeni hedefler belirlendi...
Böyle derli toplu olarak göz önüne serilince daha kolay kavrıyor insan...
2012 her bakımdan ‘iyi’ geçmiş DÜNYA için...
Kısacası, güzel işler yapmışız...
***
Özellikle de habercilikte...
Gazeteciliğimiz ses getirmiş...
Yurtdışı da dahil, okurlarımızdan gelen mesajlar artmış...
Kimileri kaynak belirtmese de haberlerimiz başka gazeteler, internet siteleri ve televizyonlar tarafından bolca kullanılmış...
Tabii, zaman işimize aşık olma zamanı değil...
‘İşler iyi gidiyor’ diye rehavete kapılma lüksümüz de yok...
Biliyoruz ki, daha iyisini yaparız ve yapmalıyız...
Çünkü aynı zamanda, zaman bir ‘transformasyon’ zamanı...
Değişim, Türkiye’nin ekonomi gazetesi olarak DÜNYA’ya da büyük bir sorumluluk yüklüyor...
Ve DÜNYA, duruşu ve yaptıklarıyla bu değişime, tüm medyaya örnek olacak şekilde önderlik etmek durumunda...
***
Bu kolay bir görev değil...
Neden böyle dediğimi biraz açayım...
Kasım ayında, TOBB Medya ve İletişim Meclisi bir arama konferansı yaptı...
Gazeteciler, televizyoncular, radyocular, dijital medya, reklamcılar, reklam verenler, halkla ilişkiler...
Tabii kamu tarafı, RTÜK, Reklam Kurulu, Basın Yayın Enformasyon...
Hasılı, medya ve iletişimin bütün tarafları oradaydı...
Hemen bütün medya grupları ve önde gelen meslek kuruluşlarının temsilcileri de...
Aramayı gerçekleştiren Prof. Oğuz Babüroğlu’nun yönetiminde yaklaşık üç gün boyunca medyanın nereye gittiğini sorgulamaya, süreci doğru okumaya çalıştık...
Arama konferansının en heyecanlı bölümlerinden biri, 10 yıllık gelecekte dünyada ve Türkiye’de medya ve iletişimi etkileyecek akımların dile getirildiği “beyin fırtınası” seansıydı...
Aşağıda aktaracaklarım oradan...
***
Sıkı durun, başlıyoruz:
• Dijital çağa girdik. Eğlenceden, sosyalleşmeye, iletişime kadar tek ekranlı bir hayata gidiyoruz...
• İletişim fakültesi mezunları işsizler ordusuna giderek daha fazla katılacak. Gazetecilik okulları ortadan kalkacak...
• Muhabirlik müessesesinde büyük yıpranma olacak, belki de ortadan kalkacak...
• Mobil operatörlerin medyadaki gücü artacak. Operatörler haberci çalıştıracak.
• 10 yıl sonrası bireyler bugünün çocuklarıdır. Yeni nesil Twitter’da 140 karakterlik anlar yaşıyor. 140 karakterle konuşan, meşgul olan online alanda aktif nesiller geliyor.
***
Devam edelim:
• Medyanın kıblesi Amerika’dır. Bütün medya genelindeki ürünlerin yüzde 95’ini üreten 5 büyük firma Amerikan firması. Bu durum Amerika özelinden çıkarak dünya geneline yayılacak. Uluslararası kuruluşlar, medyanın bütününü üretmeye vakıf olacak...
• Türkiye’deki bazı medya kuruluşları uluslararası yayına başlayacak.
• Türkiye kültür ihraç edecek. Dizilerle başlandı...
• Teknoloji geliştikçe parçalanma olacak. İlgi alanlarına yönelik özelleştirilmiş gazetecilik ön plana çıkacak...
• Türkiye çok kültürlü bir yola yönelecek. Özellikle Kürt dili üzerinde tartıştığımız platform çok değişecek.
• Vatandaş gazeteciliği hız kazanacak. Medya-sermaye ilişkisi değişecek.
• Haber almak-bilgi alma farkı daha da belirginleşecek.
• Okuyucu-izleyici bilinci artacak, sorgulayıcı tüketim yaygınlaşacak. “Bu haber bana ne değer katıyor” sorusu ön plana çıkacak...
***
İşte birkaç örnek daha:
• Fikri mülkiyet hakları çok daha önemli hale gelecek. Merkez medya, ‘tek mutfak çok restoran’ modeliyle bu gücü kullanacak. Mutfaktan ‘fast food’ da çıkaracak, ‘alakart’ da...
• Teknolojinin artmasına ve bilgi bombardımanına rağmen, kolaycılık mesleki açıdan sığlaşma getirecek. - İnternet artık mobil durumda. Gazeteler bitecek!
• 10 yıl içinde Türkiye’de ve tüm dünyada toplumlar üzerindeki baskılar artacak. İnternette “hacker”lık artacak. Hacker’ler halk kahramanı olacak.
• Gazeteler bugüne kadar internette her şeylerini bedava açtıkları için çok pişman olacaklar...
• Ücretsiz internet erişimi İnsan Hakları Beyannamesi’ne girecek...
• Sosyal medya daha etkin olacak ve ülke yönetimlerini tehdit etmeye devam edecek.
• Serbestleşmenin neden olabileceği aşırılıklar denetimde uluslararası bir yapıyı gerektirecek.
• Amerika’daki Amişler gibi haber almayı reddeden insanlar artacak...
Bu da sonuncusu, biraz daha umutlu:
• Medyanın dilinde değişimler olacak. Barış ve yaşam dili gelecek.
***
Ne kadar ufuk açıcı oldu bilmem...
Ancak tablo ortada...
Görünen o ki, kafalarımız biraz karışık...
Bir Çin bedduası, “Umarım bir geçiş döneminde yaşarsın” diyor...
Pek çok sektör için olduğu gibi medya ve iletişim için de durum bu...
Bir geçiş, bir değişim döneminde yaşıyoruz...
Koca koca profesörlerin, anlı şanlı uzmanların söylediklerinin fos çıktığı, 10 yaşında bir çocuğun söylediklerinin doğruya işaret edebildiği bir dönem bu...
Bugünkü paradigmayı ayakta tutan temel varsayımlar bir bir çatlıyor...
Ama henüz ‘yeni’ de ortada yok! Giden belli ama gözlerimiz geleni de henüz tam seçemiyor...
Haluk Şahin hocamız, ‘Can Çekişen Bir Meslek Üzerine Son Notlar’ diye yazdı, gazetecilik için...
Önceki yıl, New York Üniversitesi’nin iki öğretim üyesi Robert McChesney ve Victor Pickard’ın yayınladıkları kitabın adı daha da çarpıcıydı: Son Çıkan Gazeteci Işığı Kapatsın...
***
Doğrusu ben bu denli karamsar değilim...
Kaotik bir değişim dönemi yaşadığımız çok açık...
Ama ne zaman yaşamadık ki...
Biraz klişe bir söz belki ama bir o kadar da doğru: Değişmeyen tek şey değişim...
Buna ‘değişen dünyanın değişmeyen gerçeği’ de diyebilirsiniz...
Ben, kullanıldığı mecralar değişse de, habere, kaliteli içeriğe, analitik gazeteciliğe talebin olacağını ve dahi artacağını düşünenlerdenim...
Her ne kadar 1915’te İrlanda açıklarında Nazi denizaltısı tarafından torpillenen Lusitania’nın güvertesinde eşiyle birlikte yaşamını yitiren ünlü Amerikalı yazar ve yayıncı Elbert Hubbard bizler için,
“Gazete editörleri buğday tanesini samandan ayıran ama baskıya samanı gönderen kişilerdir” demiş olsa da rolümüz giderek artıyor...
Daha da artacak...
***
Artacak çünkü nitelikli iletişim ihtiyacı büyüyor...
Küreselleşme ve iletişim araçlarının hızlı gelişimi insanları ama temiz ama kirli bir bilgi bombardımanı ile karşı karşıya bıraktı...
Karışan sapla samanı ayırmak için bugün dün olduğundan daha fazla gazeteciliğe ihtiyaç var! Özellikle de, haberin hayatımızı şekillendiren sayılara, trendlere dönüştüğü bir uzmanlık alanı olan
ekonomi gazeteciliğine...
Bu çerçevede, farkındayız ki, Türkiye’de, ekonomi yayıncılığına 33 yıldır öncülük yapan DÜNYA’dan beklentiler yüksek...
Ve gereğini yapacağımıza da söz veriyoruz: Yaptıklarımız ortada...
Ama yakında baba olmayı beklerken yaşadığı mutluluk her haline yansımış olan Ordu temsilcimiz Murat Gürsoy ile üzerine konuştuğumuz gibi: Zaman işimize aşık olma zamanı değil...
Biz daha iyisini yaparız...