Garip bir (ÖTV) yaz(ı)-2
ÖTV oranlarının/miktarlarının yüksekliği meselesi dışarıda bırakıldığında, Türkiye’de ÖTV, hem ilgili AB Direktifi’nde belirtilenlerden hem de -vergi sistemimizin/anlayışımızın yakın olduğu- AB üyesi devletlerinkinden iki temel noktada farklılaşıyor: ÖTV kapsamına giren malların niceliğinde: Ürün sayısı çok fazla, ÖTV kapsamına giren malların niteliğinde: Ürünlerin bir kısmı zorunlu tüketim maddesi. Vergi, ancak mali güç üzerinden alınabilir ve mali güç oranında alınabilir.
Bu, pek çok devlet anayasasında olduğu gibi Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda da yazılı bir ilkeye dayanır: verginin mali güçle orantılı olması ilkesi. Bu ilke gereğince, mali güç yoksa vergi alınamaz. Bu bağlamda, bir mal üzerinden genel harcama vergisi olan KDV alınıyorken bir de ÖTV alınması, ancak KDV dışında ayrıca ÖTV’ye tabi tutulabilecek “ek bir mali güç” varsa hukuka uygun olur. Böyle bir ek mali güç, zorunlu tüketim maddeleri bakımından söz konusu olamaz.
Çünkü, yaşamın sürdürülebilmesi için tüketimi zorunlu maddeler için yapılacak harcama bir mali güç ortaya koymaz. Kişi, hayatta kalabilmek için o harcamayı yapmak zorundadır. Asgari yaşam giderleri için kullanılması gereken gelirin -örnek alınan modern hukuk devletlerinde- vergi dışı bırakılmasının altında yatan mantık da aynıdır. Buna karşılık, Türkiye’de -ambalajlanmış ve/veya toptan teslime konu- su dahi ÖTV’ye tabi tutulmaktadır.
Bugün, her evde bulunması sağlıklı yaşam gereği olan buzdolabı nasıl lüks tüketim olarak kabul edilebilir? Keza, kadınların da eşit bir birey olarak çalışma hayatına katıldığı günümüzde çamaşır makinesi ve bulaşık makinesi yaşamın vazgeçilmez unsurları değiller midir? İklimin değiştiği, sıcaklıkların dayanılmaz yüksekliklere çıktığı günlerde klimasız verimli bir çalışma hayatı düşünülebilir mi? Ütülü giysi, özellikle beyaz yakalı işlerde bir kişinin kendisine ve etrafına saygının bir ifadesi değil midir?
Örnekler artırılabilir. Özünde konu, ÖTV’nin listelerinin gözden geçirilerek, lüks tüketim dışındakilerin ÖTV kapsamından çıkartılması gereğidir. Lüks tüketim olmamasına rağmen ÖTV kapsamı içinde tutulabilecek olanlar, ancak sosyal devlet ilkesi temelinde meşrulaştırılabilecek olanlardır.
Başka bir deyişle, ek bir mali güç ortaya koymamasına rağmen bir mal KDV’nin yanı sıra ÖTV’ye -örneğinkamu yararını gerçekleştirmek amacıyla tabi tutulabilir. Enerji üreten mallar ile tütün mamulleri ve alkollü içecekler bakımından durum budur. Bunlarda çevreyi koruma, sonsuz olmayan petrol, doğalgaz gibi ürünlerin tasarruflu kullanımını sağlayarak gelecek nesillere de fayda sağlama, toplum sağlığını koruma gibi kamu yararları karşımıza çıkar.
Ancak, bu tür durumlarda dahi ölçülü olmak gerekir. İlgili sektörün hayatta kalabilmesini engelleyecek ölçüde “boğucu vergilendirme”, Anayasa’ya uygun değildir. Diğer yandan, eğer zorunlu bir tüketim malı sosyal devlet ilkesi kaynaklı amaçlara erişmek amacıyla ÖTV’ye tabi tutuluyorsa, burada yine de dar gelirliler başta olmak üzere belli kesimleri korumak gerekir.
Örneğin, Rus-Ukrayna Savaşı nedeniyle enerji fiyatlarında yaşanan artış nedeniyle Almanya bunu hem enerji vergisini azaltma hem de sübvansiyon araçlarıyla gerçekleştirmiştir. Unutmamak gerekir ki, ÖTV de KDV gibi dolaylı bir vergi olduğundan, fiyat içinde alıcıya yansıtılır. Yapısal olarak ÖTV’yi KDV’den ayıran nokta, KDV malın her el değiştirişinde alınan çok safhalı bir vergiyken, ÖTV’nin malın sadece ilk el değiştirme aşamasında alınan tek safhalı bir vergi olmasıdır.
Ancak, bu durum, neticede ÖTV’nin de nihai tüketiciye yansıtıldığı, yani ondan alındığı gerçeğini değiştirmez. Dolayısıyla, nihai tüketici hakkını korumak için yargı yoluna başvurmaktan çekinmemelidir. ÖTV’nin zorunlu tüketim maddelerini de içerecek ölçüde yaygın kullanımı verginin mali güçle orantılı olması ilkesine aykırıdır, yüksek oranlarda/miktarlarda agresif şekilde alınması ise mülkiyet hakkı ihlaline yol açar. ÖTV, şu an Türkiye’de yapıldığı gibi bu kadar yaygın ve agresif şekilde kullanılamaz.