Galiba herkesin fırınlarca ekmek yemesi lazım!

İlter TURAN
İlter TURAN SİYASET PENCERESİ [email protected]


 

Türkiye'nin Orta Doğu ülkelerince örnek alınacak güçlü bir ülke olduğu,  kısa sürede dünyanın onuncu büyük ekonomisine sahip olacağı, iktisadi istikrarını başarıyla koruduğu ve benzeri iddialar basınımızda sıkça yer alıyor. Bunların bir kısmı yerli ve yabancı kaynakların abartılı değerlendirmeleri olsa da, bir gerçeğe işaret ediyorlar. Ülkemizin sözü uluslararası alanda geçen bir ülke  olması, toplumumuzun daha müreffeh yaşaması şüphesiz hepimizin arzuladığı bir şeydir. Özellikle Türkiye'nin dışa fazlasıyla muhtaç sıkıntılı yıllarını hatırlayanlar için, ülkemizin vardığı nokta gurur kaynağıdır.

Günümüzün başarılı ortamı, başarımızın sınırlarını görmezlikten gelmemize, daha neler yapmamız gerektiğini irdelememize engel teşkil etmemelidir. Hiçbir toplum kendiliğinden başarıya mahkum, her işini doğru yapan bir varlık değildir. Birkaç yıl öncesine kadar başarı örneği olarak görülen bazı AB ülkelerinin bugünkü durumu, hiçbir ülkenin "Artık biz rahata erdik, işler yürüyor, keyfimize baksak da olur!" deme hakkına sahip olmadığını göstermektedir. Kaldı ki, Türkiye'nin ulaştığı tatmin edici durum çok yenidir, yerleşik olduğunu beyan için erkendir. 
Türkiye'nin bölgesinde ve dünyadaki iddiasını sürdürmek için iki konuda yol alması gerekiyor. Birincisini hepimiz biliyoruz. Karşımızda adını ne koyarsak koyalım bir Kürt Sorunu var. Kendi içinde etnik temelli terör ve daha genel bir asayiş sorununa yoğunlaşmak mecburiyetinde kalan Türkiye'nin uluslararası alanda çok etkin olması kolay değildir. Sizler de görüyorsunuz, bu mücadelede başka ülkelerden de işbirliği ve destek talep ediyoruz. Sorunu erken dönemlerde çözmeyi becerememiş, dallanıp budaklanmasına yol açmış bir ülke görünümündeyiz. Şimdi bir fırsat penceresi açılmış görünüyor. Karşılaşacağımız bütün güçlüklere rağmen, yeni anayasa yapımı ile birlikte Kürt vatandaşlarımızın kimliklerini, kültürlerini yaşayıp ifade edebilecekleri bir ortak yaşam formülü bulabilirsek, sorunu aşarak, huzur ve istikrar içinde yaşamayı becerebileceğimizden ben kuşku duymuyorum.

İkinci sorun biraz daha soyut. Hükümetimizin aksi yönde iddialarına rağmen, Türkiye demokrasi değil. Uluslararası derecelendirme kuruluşları ülkemize yarı demokrasi diyorlar. Bunun haklı nedenleri var. Ülkemizde basın ve ifade özgürlüğü çok kısıtlı. Muhalif yazı yazanları işinden eden iktidar baskısı sürüyor. Yasalarımız bireyin hak ve özgürlüklerini yeterince korumuyor. Yargı, mevcut güvenceleri bile gözetmeden kararlar verebiliyor. Yönetim eleştiriye tahammülsüz. Başbakanımızla ilgili eleştirici karikatür çizenler yargıya gönderiliyorlar. Masum protestocular terörist olarak yargılanıyor, ağır cezalar alıyorlar.  En son sendikal haklara sınırlamalar getirildi. Kolluk kuvvetlerimiz hoşgörüsüz; sınırsız güç kullanmaya da alışkın.

Gerek Kürt gerek demokrasi konusu olsun aynı sorunla karşı karşıyayız. Başta iktidarımız olmak üzere, muhalefetimiz ve toplumumuz farklı olmanın, farklı düşünmenin, farklı şeyler istemenin tabii olduğunu, toplumsal barışın temelini oluşturduğunu kabullenemiyor. Sorun yasalarla giderilecek gibi değil,  zihniyet sorunu. Zihniyet değişimi kuşaklar gerektiriyor. Başbakanımızın ifadesiyle: galiba herkesin fırınlarca ekmek yemesi lazım.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
G7 nereye gidiyor? 04 Eylül 2019