GALDER toplantısının esinledikleri

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ [email protected]

Geride bıraktığımız ekim ayının ilk günleriydi. Gazeteye uğradığımda, bütün arkadaşlar Genel Yayın Yönetmeni Hakan Güldağ'ın çevresinde toplanmış, hararetli hararetli ajanslara düşen haberleri tartışıyordu.

Tartışmalar sonunda manşetteki haber belirlenmişti. Büyük bir kriz patlamıştı; hepimizin işini, aşını, güvenini ve huzurunu tehdit ediyordu.

Genel Yayın Yönetmeni, "…Görüşlerini kısa bir yorum şeklinde yazabilir misin?" dedi.

Büyük öğretmen Mübeccel Kıraay'ın sesi kulaklarımda çınladı: "…nesnelliğe yakın durmak istiyorsanız, varsayımınızın tam tersini kanıtlamaya odaklanın!"

Çoğunluğun "krizin yarattığı tehlikeler" üze odaklandığı bu olağanüstü dönemde "krizin fırsat alanlarını" aramalıydım.

Ertesi gün 7 Ekim 2008 tarihli DÜNYA Gazetesi'ndeki "yorum" yazısında üç noktanın altını çiziyordum:

1. Bu kriz sonrasında Fordist Birikim Sistemi'nin elenme ve arınma süreci tamamlanacak.

2. Kriz sürecinde ve kriz sonrasında yeni iş bölümü oluşacak, bu nedenle "karşılaştırmalı-üstünlük algılaması" değişecek, birçok üretim alanı "mekanda göç" yaşayacak.

3. Üretim hiyerarşisindeki değişmeyi Türkiye iyi yönlendirebilirse, parça başı maliye-odaklı ürünlerde "cazibe merkezi" olmak için önemli avantajlara sahip ülkeler arasında ilk sıralarda yer alacak.

Silivri'den Tatvan'a, Antakya'dan Samsun'a, Çorum'dan Akhisar'a kriz döneminde gidip inceleme fırsatı bulduğum işyeri yöneticilerinin gözlemleri yedi ay önce yaptığımız değerlendirmeyi doğrular nitelikte.

GALDER toplantısı değerlendirmeleri

Galvanizciler Derneği'nin (GALDER) Bayramoğlu toplantısında Alim Konoğlu, Alper Akçam, Uğur civelek, Can komar, Veysel Yayan, Yener Güreş, Prof. Dr. Ali Fuat Çakır, Hakan Güldağ ve bu satırların yazarı değerlendirmeler yaptı.

Çok değişik görüşlerin yer aldığı, farklı değerlendirmelere tanık olduğumuz toplantıdan çıkardığım üç sonucu sizlerle paylaşmak istiyorum:

· Türkiye Demir Çelik Üreticileri Derneği Genel Sekreteri Dr. Veysel Yayan'ın değerlendirmeleri, ülkemizin başka birçok yöresinde gözlediğimiz gelişmeleri doğruluyor. Ham çelik üretimi 2008 Ekim ayında yüzde 33'lük bir gerileme yaşamış. Nisan 2009'da ise yüzde 16'lık bir artış gerçekleşmiş. Aynı dönemde ihracatta yüzde 76'lık bir artış söz konusu. İthalattaki artış biraz daha düşük yüzde 63 düzeyinde. Yeterli bulmayabiliriz ama gelişmelerin "olumlu yönde" ilerlediğini görmeliyiz. Bu olumluluk "sürdürülebilirliğini" koruyabilirse, krizin 18 aylık ömürlerine ilişkin saptamalar yapanlar doğrulanmış olacak.

· Galvaniz üretimi, demir-çelik sektörünün bir alt sektörü. GALDER Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Alım Kınoğlu'nun saptamasını anımsayalım: "…2008 yılında 4 yeni firma, 4 yeni tesis açıldı. Sektörde geçen yıl yüzde 20 büyüme oldu" diyordu. Toplantı sonrasında görüşme fırsatı bulduğumuz galvaniz üreticileri, kapasite ve teknik olanaklarını geliştirdiklerini, yabancı ortakla iş yapma konusunda hızlanma olduğunu anlattılar. Daha da önemlisi, üreticilerin, AB ülkelerine yapılan ihracatın gelişeceğine ilişkin "meydan okuma özgüveni" var. Kalite hassasiyeti yüksek yerlere ürün satabilme özgüveninin rüzgarları ile yelkenlerini doldurmuş durumdalar.

· Galvaniz üreticilerinin yüzde yüz haklı oldukları bir talebi var "Hükümet yetkililerinin ve özellikle yerel yönetimlerin sektör sorunlarını doğru algılamasını, tutarlı önlemler almasını" istiyorlar. Durup düşünelim: 520 bin ton çeliği galvanizleyip ihraç ederek 180 milyon dolar gelir yaratan bir alt-sektörü hafife alma hakkımız ve lüksümüz var mı? Kentlerin yarattıkları yaşam kalitelerini üretimle beslemediğimiz zaman uzun soluklu hale getirmemiz mümkün mü? O halde merkezi yönetimi ve yerel yönetimleri ile üreticilerin sorunlarını birlikte ele almak ortak sorumluluğumuz değil mi?

Bakana açık çağrı

Yeni Sanayi ve Ticaret Bakanımızı yakından tanımıyorum. Siyasi konulardaki analizleri ve söylemleri kadar biliyorum. Analitik düşünebilen bir insan olduğu kanısındayım. Kendilerine şu çağrıyı yapmak istiyorum:

Sektörle ilgili gelişme potansiyellerini saptamak, projelendirecek konuları belirlemek, stratejiler formüle etmek, taktik ve operasyonel kararları verebilmek için sabırla ve inatla "koordinasyon toplantıları" yapmalı, "yerinde incelemelerle" algılamalarını netleştirmeli.

Toplantıların verimli olabilmesi için, katılımcıların görüşlerini çok uzun olmayan "yazılı metinlerle" sunmaları ilkesine bir gölge sadakati gösterilmeli. Kimseye belge bırakmadan gevezelik yapma hakkı verilmemeli.

Sadece kamunun sağlayacağı "kolektif kaynak-tabanlı" isteklere asla izin verilmemeli. Sektörlerin nicelikleri kadar, nitelik gelişmelerine ilişkin görüşler istenmeli.

"Proje-tabanlı" gündemler, ön-hazırlık disiplini, stratejik yaklaşım ve kontrol dışı değişkenler karşısında "alternatif tepki stratejileri" öneren metotla sorunlar ele alınmalı.

Tartışmaların tutanak özetleri hazırlanmalı; katılımcılara dağıtılmalı ki, gelecekte, "…ben öyle dememiştim" kıvırmasını kimse yapamasın.

Her alanda verimliliğe ihtiyacımız var… En çok ta kendimize karşı dürüst olmaya… Hiçbir işimizi "…miş gibi" yapma hakkımız yok.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar