Galatasaray’da yüzyılın transferi

Tuğrul AKŞAR
Tuğrul AKŞAR EKO-SPOR taksar@gmail.com

Geçen hafta cumartesi günü Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi  Sarayı'nda çok heyecan veren üç ismi bir arada dinleme şansım oldu. Her biri çalıştıkları futbol kulüplerini ve kurumlarını iktisadi ve mali anlamda zirveye taşımış ve konularında dünyanın en iyileri olmuşlardı…Öyle ki her birinin deneyimini kendilerinden dinlemek gerçekten çok öğreticiydi…

Bu kişiler Chelsea'yi ve Manchester United'ı dünyanın en önemli markası haline getirmiş Peter Kenyon; Barcelona'yı içinde bulunduğu borç yumağından kurtarıp karlılığa kavuşturan Esteve Calzade ve Şampiyonlar Ligi'nin bugünkü formatının yaratıcısı, G14'ün kurucusu ve UEFA'da Avrupa Kupalarının tek yetkili ve sorumlu ismi olan Thomas Kurth idi.

Bu isimleri, 27 Mart'ta yapılacak Galatasaray kongresinde başkanlığa aday olan Adnan Öztürk Türkiye'ye getirmişti. Eğer Adnan Öztürk Galatasaray başkanlığını 27 Mart'ta   Adnan Polat'tan devir alırsa, Galatasaray'ın üçüncü yeniden yapılanma döneminde bu isimler Galatasaray'ı iktisadi ve mali anlamda zirveye taşımaktan sorumlu ve yetkili kişiler olacaklar.

Öncelikle bu isimleri sizlere yaptıklarıyla kısaca tanıtmaya geçmeden önce, konunun bir başka boyutu ve önemine bir bakmamız gerekiyor.

Galatasaray bir ilke daha imza attı!

Bugüne kadar gördüğümüz başkanlık yarışı ve kongre öncesi seçim çalışmaları hep klasik yöntemler ve söylevlere dayalı olarak yürütüldü. Bu anlamda klasik seçim çalışmalarında genellikle  bir başkan adayı çıkar, taraftarına önce şampiyonluk sözü verir, arkasından kulübü dünya markası yapacağını taahhüt eder, daha sonra dünyanın en önemli yıldızlarını kulübe getireceği müjdesini verir, kulübün borçlarını tasfiye edeceklerini; gelirlerini artıracaklarını; yeni stat yapacaklarını daha buna benzer bir çok pratikte gerçekleştirilmesi çok da mümkün olmayan vaatlerde bulunur. Kongre üyeleri de bu vaatleri ciddiye alarak ya da almayarak gider oyunu kullanır. Ama bu işlerin nasıl yapılacağını, bunun için ne tür kaynaklar ve finansman bulunacağını sormaz, başkan adayı da bu konulara çok fazla girmez. Hangi bütçelerle, hangi olanaklarla bu işlerin altından kalkılacağının aslında seçim sonrası çok da önemi yoktur. Çünkü, seçim bitmiş, başkanlık kazanılmış ve kulübün acı gerçekleriyle yüz yüze kalınmıştır. Bütün vaatler bir yana ilk önce çarkın döndürülebilmesi için acil kasa kolaylıklarına ve ilave paraya gereksinim vardır. Bu aslında onlar için bir soluklanma süresidir bir bakıma. Hele bu süre bir atlatılsın, daha sonra gerekli çalışmalar yapılacak ve kulüp refaha ve selamete erecektir. Ancak gerçekler gerçekten iç karartıcıdır ve dışarıdan gazel okunduğu gibi de değildir. İş başa düştüğünde artık iç karartıcı gerçekler yeni başkanı vaatlerinden uzaklaştırır ve günlük gel gitler kulübü yönetmeye, daha doğrusu yönetmemeye başlar.

İşte bu genel ahval ve şerait içindeki kulüpler bir sür sonra "eski tas, eski hamam" uygulamasıyla, günü kurtaran politikalarla kulübe yön vermeye çalışırlar.

Bu kadar uzun girişi yazmamın nedeni cumartesi günü Lütfi Kırdar'da Galatasaray başkan adayı Adnan Öztürk'ün ortaya koyduğu yalın, samimi ve ikna edici seçim konuşmasından daha çok, taahhüt ettiği işleri nasıl ve kimlerle yapacağını ortaya koymasıydı. Bu bağlamda bu üç önemli şahsiyeti salonda bulunun insanlarla tanıştırdı, onları konuşturdu ve onların ağzından nelerin yapılacağını salona ve medyaya aktardı. En çok ilgimi çeken şey ise bu üç  endüstriyel futbol sihirbazının ağzından çıkan sözcüklerdi. Önce herkes kısaca kendi yaptıklarını çok basit bir şekilde somut örneklerle dile getirdi. Galatasaray için neler yapabileceklerini belirtti ve stratejilerini paylaştılar.

Burada üzerinde durmam gereken konu, bu olayın gerçekten Türk Futbolu ve endüstrisi açısından çok büyük önem taşıyor olması… Çünkü her biri yaptıkları işin üstadı olmuş, kişisel anlamda küresel bir marka haline gelmiş bu üç önemli isim ortak bir şeyden bahsediyorlardı: Bir projeyi hayata geçirmek için Galatasaray'a hizmet vereceklerini ifade ediyorlardı. Bu kişileri çok yakından takip eden birisi  ve yıllık kazançlarını çok iyi bilen birisi olarak, bu isimlerin salt parasal çıkarlar uğruna ben Türkiye'ye gelmeyeceklerine inanıyorum. Gelecek olsalar da hiçbir Türk kulübünün bu parasal maliyete katlanamayacaklarını düşünüyorum. Yıllık kazançları milyon dolarlar seviyesinde olan bu profesyoneller için para her zaman çok şey anlamına gelmiyor. Bir meydan okuma, bir yeni başarı hikayesi yaratma mücadelesi olarak görüyorum ben Peter Kenyon'un,  Thomas Kurt'un ve Esteve Calzade'nın Türkiye'ye gelmesini…

Ancak bir proje de tek başına yetmiyor. Çünkü, paranız olsa bile başarıyı yaratacak diğer etmenlere de sahip olmanız gerekiyor. Bir futbol geçmişi, köklü bir futbol tarihi, ulusal ve uluslararası bir marka olma ve güçlü bir taraftar bu projenin en önemli bileşenleri olarak karşımıza çıkıyor. Nitekim, her üçü de konuşmalarında hep bu ortak değerlerden ve somut bir projelerden söz ettiler. Galatasaray'ı bu nedenle tercih ettiklerini konuşmalarında sıklıkla dile getirdiler.

Nasıl ki, Galatasaray 2000'de UEFA Kupası'nı ve arkasından da Süper Kupa'yı kazanıp sportif performansta başarı benchmarkını yukarıya yükselterek Türk futbol tarihinde bir ilki gerçekleştirmişse, bu seçim kampanyasında bu isimlerin de ilk kez bir Türk kulübü tarafından aynı çatı altında çalışmaya ikna edilmesi, diğer kulüplerimize de örnek olacak şekilde Galatasaray'ın çıtayı daha yükseklere taşıdığının bir göstergsi olarak algılanmalıdır. 

Bu eylem, klasik politikacı söylem ve vaatleriyle yoğrulmuş hamasi söylevlerden uzak, somut bir projeye dayalı, kendi alanında en yetkin profesyonelleri bir araya getirerek devam ettirilen bir başkanlık yarışı olarak görülmeli ve tüm kulüplerimize örnek olabilecek bir seçim ve muhalefet politikası olarak değerlendirilmelidir. Bu hareketi Galatasaray değil de bir başka kulübümüz de hayata geçirse aynı şeyleri onlar için de rahatlıkla yazabilirdim. Bu, bir kulüp başkanlık yarışında   sıra dışı bir anlayış farkını ortaya koyuyor. Adnan Öztürk kazanır ya da kaybeder orasını bilemiyorum ancak şurası bir gerçek ki; Adnan Öztürk ve ekibi gerçekten bu işle bir heyecan ve hayranlık uyandırdı. Bundan sonra diğer kulüplerimizin de bu seviyeyi yakalayacak şekilde seçim kampanyalarını organize etmelerini beklemek zorundayız.

Şeffaflık, profesyonellik ve proje

Peter Kenyon, Thomas Kurt ve Esteve Calzade konuşmalarında hep üç temel şey üzerinde durdular.  Bunlardan ilki ve en önemlisi şeffaflıktı. İkincisi profesyonellik ve sonuncusu da bir projenin bulunmasıydı.

Şeffaflık; günümüz çağdaş futbol kulüpleri yapılanmasında bugün en önemli özelliklerden birisi olarak karşımıza çıkıyor. Futbol kulüplerinin ticari sır niteliğindeki ve henüz kamuya açıklanmamış bilgileri hariç olmak üzere, şirketleşmiş futbol kulübüyle ilgili finansal ve finansal olmayan bilgilerin, zamanında, doğru, eksiksiz, anlaşılabilir, yorumlanabilir, düşük maliyetle ve kolay erişilebilir bir şekilde kamuya duyurulması kurumsal yönetimin en önemli özelliklerinden birisi olan Şeffaflık ilkesi olarak tanımlanıyor.

Bu bağlamda Galatasaray Başkan adayı Adnan Öztürk, göreve gelmeleri durumunda her şeyin şeffaf olacağını vurgulayarak, "Mali ve idari açıdan şeffaf olacaklarını; hiçbir bilgiyi saklamayacaklarını; herkesin istediği bilgiye istediği zaman ulaşabileceklerini; bilgiyi paylaşmamanın sonucunun  felaket olacağını" ifade etti.

 Futbolun giderek endüstriyel bir karaktere bürünmesi ve kulüplerin yüz milyonluk gelirlere ulaşması,  futbol kulüplerinin artık günümüzde konvansiyonel yöntem ve örgütlenmelerle yönetilemeyeceğini ortaya koyuyor. Her biri ekonomik ve sportif bir organizasyon haline gelmiş bu eko-sport örgütlenmelerde bu bağlamda kurumsal yönetimin en önemli araçlarından birisi olan  şeffaflık ilkesi mutlak olarak hayata geçirilmelidir. Başarılı olan kulüplerde bu ilkeden kulüplerin taviz vermeden yoluna devam ettiklerini gözlemliyoruz.

Peter Kenyon, Thomas Kurt ve Esteve Calzade konuşmalarında üzerinde durdukları bir başka önemli konu da profesyonellikti. Kurumsal yönetim ilkeleri doğrultusunda yönetilecek bir futbol kulübünde olmazsa olmazlardan birisi de futbol kulübünün yönetiminde işinin ehli, yönetim yetkinliği ve yeterliğine sahip profesyonel kişilerin istihdam edilmesidir. Bu özelliklere sahip yöneticiler aynı zamanda hesap veren, sorumluluk sahibi kişiler konumunda olmalıdır. Nitekim her üçü de bu ilkelerin sadık birer uygulayıcısı olarak konuşmalarında çeşitli başarı hikayelerini bizimle paylaştılar. Bütün bunları yaparken özellikle giderek parasallaşan ve bir show-business'a dönüşen futbolda yeni ortaya çıkan paydaşlara karşı sorumluluk ve hesap verilebilir bir yönetsel yapının oluşturulmasının önemini vurguladılar.

Tüm bunların hayata geçirilebilmesi için de ortada somut bir projenin bulunması gerekiyor. Söz konusu proje  bu üçlüyü bir araya getiren en gerekli şartlardan birisi olarak karşımıza çıkıyor. Bu proje ise bu üçlünün ifadesine göre, Galatasaray'ın iktisadi ve mali anlamda, sportif bağlamda Avrupalı elit kulüplerin arasına sokulması olarak ifade ediliyor.

Peter Kenyon, Thomas Kurt ve Esteve Calzade kimdir?

Lütfi Kırdar'da yapılan toplantıda, Adnan Öztürk'ün başkan seçilmesi halinde Futbol İcra Kurulu Başkanlığı ve üyeliklerine getirilmesi planlanan Tomas Kurth, Estebe Calzada ve Peter Kenyon da birer konuşma yaptı. Hem kendilerini tanıttılar, hem de bugüne kadar yaptıkları işleri ve Galatasaray'da görev alırlarsa ne yapacaklarını anlattılar.

Thomas Kurth

Aşağıda fotoğrafı görülen Thomas Kurt, bugünkü Şampiyonlar Ligi'nin 1992'de yeniden yapılanmasında yer alan en önemli futbol adamlarından birisi. Thomas Kurth UEFA'da Şampiyonlar Ligi ve UEFA Kupası'nın organizasyonu ve yönetiminden sorumlu olarak yaklaşık on yıl görev yaptı. Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası olarak bu turnuvaya katılan kulüplere sadece yıllık 38 milyon euro ödeme yapılırken; Thomas Kurth'un yönetiminde bu kupa 1992'de önce ismini  Şampiyonlar Ligi'ne çevirdi arkasından da bu turnuvaya yarattığı ilave gelirlerle kulüplere dağıtılan parayı 2000 yılına kadar 10 kat artırarak 315 milyon euroya yükseltti. Burada edindiği tecrübeleriyle Avrupalı kulüplerin çıkarlarının maksimize edilmesine yönelik  Eylül 2000'de, Avrupa'nın 14 elit kulübünü bir araya getirerek  G14'ü kurdu. Thomas Kurth bu süreçte oluşturduğu G14 oluşumu ile Avrupa'da ve Dünya'da geniş yankı uyandırdı. ı para G14 Bu sayede Avrupa'nın en elit kulüpleriyle çok yakın ilişki içinde oldu. G14'ün genel müdürlüğünün ardından UEFA ile bir anlaşma yaparak, 2008 yılında bu birliği sona erdirmek durumunda kaldı. 2008 yılında G14'ün yerini yüzün üzerinde kulübün yer aldığı European Club Association <http://en.wikipedia.org/wiki/European_Club_Association> (Avrupalı Kulüpler Birliği-ECA) devraldı. Kurth şimdi Avrupa'nın en büyük iletişim firmalarından birisi olan Middle East'ın genel müdürü olarak görev yapıyor. 

  Thomas Kurth

Thomas Kurth Galatasaray'da göreve gelmeleri durumunda bu oluşturduğu networkten Galatasaray'a yeni olanaklar ve yeni sponsorluklar yaratabileceklerini ve Galatasaray'ı Avrupa'nın elitleri arasına sokacaklarını ifade etti.

Tomas Kurt, "Galatasaray'da olmaktan dolayı mutluluk duyduğunu; 2000?li yılların ardından Galatasaray'ın Avrupa'da elde ettiği başarıların devamının gelmediğini  ifade eden Kurth, "Bugün artık Galatasaray'ın önünde yeni bir fırsatın oluştuğunu; yeni statla birlikte takımı oluşturacak sporcuların, ve yöneticilerin alışkanlıklarının ve en önemlisi seyircilerin alışkanlıklarının  değişeceğini" belirtti.

Peter Kenyon

Futbolun küresel anlamda en popüler ve başarılı pazarlama ve satış yöneticisi olarak Avrupa'da tanınıyor. Umbro'da başladığı satış ve pazarlama yöneticiliğine, 1996'da Manchester United'da devam eden Peter Kenyon, 2003 yılında da Chelsea'ye transfer oldu. Halen Chelsea'nın başında finans, satış ve pazarlamadan sorumlu CEO olarak görevine  devam ediyor.

"Hiçbir zaman iyi futbol oynayamadığını" ifade eden Peter Kenyon buna karşın "Muhsebe, satış ve pazarlamada uzmanlaştığını ve şirket doktoru olduğunu" belirtiyor.  "1988'de Umbro'da işe başladığında, iyi yönetilmeyen Umbro'yu futbol merkezli yapılandırdığını  ve çok büyük kulüplerle yaptığı sponsorluk sözleşmeleriyle Umbro'nun gelirlerini milyar eurolar seviyesine çıkarttığını; ancak bu sürede çok yorulduğunu ve futbol kulüplerinin iyi yönetilmediklerini ve zayıf yönetimlere sahip olmalarından  dolayı asla hiçbir futbol kulübünde görev almayacağı konusunda kendi kendisine söz vermesine karşın 1996 yılında Real Madrid ve Manchester United arasında oynanan bir maçı izlediğinde futbola olan hayranlığının bu görüşünü değiştirdiğini ve bir süre sonra Manchester United'ın kendisini göreve çağırdığını; kulübe geldiğinde çok köklü bir tarihi, çok sayıda taraftarı ve bir saygınlığı olmasına karşın kulübün gelirlerinin çok az olduğunu; bu amaçla ilk önce Manchester United yönetimi ve Alex Ferguson ile oturarak kulübün yukarıda saydığı özelliklerinden yararlanarak gelirlerini artırmaya yönelik uzun erimli fakat bunları hayata geçirecek kısa vadeli planlar yaptıklarını; bu dönemde yeni sözleşmeler imzalayarak kulübe ilave gelir kaynakları yarattıklarını; buna bağlı olarak artan bütçelerle  sportif performansta da başarılı sonuçlar almaya başladıklarını; Alex Ferguson'un kulüpte kalmasında önemli rol oynadığını; transferde her zaman son söze sahip olduğunu; Sebastian Veron ve Rio Ferdinand gibi yıldızların Manchester United'a kazandırılmasında önemli rolünün bulunduğunu; bu dönemde kulübün gelirlerini önemli miktarda artırabildiklerini; futbolun bir showbusiness olduğunu bu nedenle futbolda da kesinlikle yatırımlar yapılması gerektiğini; bu başarılı sonuçların ardından Roman Abramovich'in 2003 yılında Chelsea'yi satın aldığında kendisini Chelsea'ye çağırdığını; burada da uzun dönemli  bir vizyon ve kısa önemli  hedefler belirleyerek, kulübü yeniden yapılandırdıklarını; Chelsea'deki esas görevinin Chelsea markasını dünyaya  pazarlamak olduğunu; kısa süre içinde yeni sponsorluklara ulaştıklarını; stadı yenilediklerini bu sayede maç günü gelirlerini daha da artırdıklarını; bunun sonucunda elli yıldır Premier lig'de şampiyon olamayan Chelsea'yi 2 kez şampiyonluğa ulaştırdıklarını;  Chelsea ile Manchester United'ın çok farklı iki kulüp olmalarına karşın iki kulüpte de değişmez iki özelliğin bulunduğunu; bunların şeffaflık ve kurumsal yönetim olduğunu;  bu proje ve planları da Galatasaray'da uygulamaya geçirmek istediklerini; Türkiye'nin tek uluslar arası markasının Galatasaray olduğunu; Galatasaray'ın muazzam bir tarihinin olduğunu; ancak bu tarihin yeterli olmadığını; yeni gelişmeler kaydedilmesi gerektiğini; şeffaflık ve profesyonelliğin Galatasaray'ı daha ilerilere taşıyacağını; Türkiye'nin gayri safi milli hasılasının çok hızlı büyüdüğünü, bunun Türkiye'ye çok önemli gelişmeler sağlayacağını; Türkiye'de sporda çok önemli gelişmeler yaşandığını; sporun ekonominin gelişimine çok önemli katkılarının bulunduğunu" belirten Peter Kenyon bu projenin Türkiye'de Galatasaray'da da hayata geçirilmesi için bu yolculuğa çıkmak istediklerini dile getirdi.

Esteve Calzada

Barcelona'nın son yıllardaki yapılanmasında etkin bir isim olan Esteve Calzada Barcelona'da 2003-06 yılları arasında LaPorta döneminde kulübün pazarlama ve satış biriminden sorumlu olarak görev yaptı. Esteve Calzada 2007 yılından bu yana  Dows Dijital'in  ve Prime Tiem Sport'un CEO'luğunu yapıyor.

İlk göreve geldiklerinde Barcelona'nın içinde bulunduğu krizden çıkabilmesi için yönetimle birlikte vizyoner bir takım oluşturduklarını; ve ilk iş olarak kulüpte yari zamanlı olarak çalışan profesyonelleri tam zamanlı profesyonellerle değiştirerek işe başladıklarını" dile getiren Esteve Calzada, "tüm takımı bir yıldız (Ronaldinho) etrafında topladıklarını; bu şekilde önemli bir maliyet tasarrufu sağladıklarını; kulübün o yıllarda 168 milyon euro zararının bulunduğunu; bu zarardan kurtulabilmek için kulübün gelirlerini artırmaya yönelik uzun vadeli planlar yaptıklarını; bir yandan da sosyal projelerle taraftar bağlılıklarını daha da artırdıklarını; yeni sözleşmeler imzaladıklarını; ilk yıl sonu 123 milyon euro olan geliri 170 milyon euroya kadar yükselttiklerini; bu süre içinde herhangi bir varlık satışaına yönelmediklerini; bu süreçte sportif olarak da çok başarılı bir performans ortaya koyduklarını; bu sürecin sonunda bugün gelirlerin 400 milyon euroya;  karlılığın da 20 milyon euroya yükseldiğini; Galatasaray'ın da Barcelona gibi köklü bir tarihi bulunduğunu; büyük bir camia olduğunu; bu projenin gerçekleşmesi için gerekli vizyonun bulunduğunu; söylediği tüm şeyleri Barcelona'da gerçekleştirdiklerini; bunların Galatasaray'da da gerçekleştirilebileceğini; bu amaçla bu projenin başarılı olabilmesi için Galatasaray'ın önünde agresif hedeflerin bulunması gerektiğini; Avrupa'da düzenli olarak Şampiyonlar Ligi'ne yükselinmesinin bu projenin hayata geçirilmesinde en önemli etmen olacağını; ise Galatasaray'da Barcelona modelini uygulamaya koyacaklarını; bu modelin Galatasaray'a da son derece uygun olduğunu; orada başarılı olduklarını, burada da olacaklarını ifade eden Esteve  Calzada, Galatasaray'ın son yıllarda unutulduğunu" dile getirdi.

Sonuç

Avrupa futbolunun iktisadi, mali  ve sportif açıdan en güçlü, en elit  kulüplerinde yöneticilik yapmış ve hala yapmaya devam eden  Peter Kenyon, Thomas Kurt ve Esteve Calzade'nin bugün bir Türk kulübünün yeniden yapılanma projesinde yer alma istek ve arzusu içinde olduklarını beyan ederek, Türkiye'ye gelmeleri ve neler yapabileceklerini kısıtlı da olsa anlatmaları Türk futbol ekonomisi açısından çok önemli bir gelişme. Bu kişilerin salt para uğruna Türkiye'ye gelmeyeceklerini de çok iyi bilen birisi olarak, sözkonusu kişilerin olası bir Galatasaray başkanlık değişiminde daha etkili ve kararlı olacağını düşünüyorum.

Peter Kenyon için Manchester United ve Chelsea'nin bugün içinde bulundukları kriz ortamına gelmelerinde başrol oynadığına ilişkin bazı haberler de gözümüze çarpıyor. Bir kere belirtmekte yarar var ki; Manchester United'ın temel sorunu Malcolm Glazer ailesinin kulübü satın almak için kullandığı kredi ve buna ilişkin doğan faizin yükünün kulübün finansal dengesini olumsuz etkilemesi. Kaldı ki, bu dengesizlik 2005 yılında Manchester United'ın Amerikalı Glazer ailesi tarafından alınmasıyla başlamıştı ve bu döneme gelene kadar Man.United kendi operasyonlarından faaliyet karı elde edebilmekteydi. Daha da ilginci  Kenyon 2003 yılında Chelsea'ye geçmişti.

Cheslsea'deki durum ise tamamen farklı…Roman Abramovich 2003 yılında  83 milyon sterlin'e satın aldığı kulübe bugüne kadar yaklaşık 710 milyon sterlin para aktarmış durumda. Ve bu durum aslında bir Rus oligark'inin servetini legalleştirme çabalarının bir sonucu olarak karşımıza çıkıyor.

Esteve Caldaza ve Thomas Kurth ise gerçekten de konularında Avrupa'nın en iyilerinin başında geliyorlar. Bu ikili gerek sahip oldukları futbol çevreleri, gerekse farklı deneyimleri Galatasaray'a çok şey katabilir. 

Adnan Öztürk seçim sonucu ne olursa olsun, Türk Futbol Kulüplerinin seçim çalışmalarında rüya olarak gördükleri bir düşü gerçekleştirmek üzere…Umarız ve dileriz ki, Kenyon'un dediği gibi, "bu yolda Galatasaray ile birlikte yürürler". Bu sadece Galatasaray için değil, Türk futbolunun marka değerinin yükseltilmesi açısından da son derece önemlidir….

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar