Galata Kulesi'nin tepesindeki adam

Faruk ŞÜYÜN
Faruk ŞÜYÜN ODAK [email protected]

"6 Haziran 1973 / Pırıl pırıl bir yaz günüydü / Aydınlıktı, güzeldi dünya / Bir adam düştü o gün Galata Kulesi'nden / Kendini bir anda bıraktı boşluğa / Ömrünün baharında / Bütün umutlarıyla birlikte / Paramparça oldu / Bir adam benim oğlumdu... // Gencecikti Vedat / Işıl ışıldı gözleri / İçi / Bütün insanlar için sevgiyle doluydu / Çıktı apansız o dönülmez yolculuğa / Kendini bir anda bıraktı boşluğa / Söndü güneş, karardı yeryüzü bütün / Zaman durdu / Bir adam düştü Galata Kulesi'nden / Bu adam benim oğlumdu // ‘Açarken ufkunda güller alevden' / Çıktı, her günkü gibi gülerek evden / Kimseye belli etmedi içindeki yangını / Yürüdü, kendinden emin / Sonsuzluğa doğru / Galata Kulesi'nde bekliyordu ecel / Bir fincan kahve, bir kadeh konyak / Ölüm yolcusunun son arzusu buydu / Bir adam düştü Galata Kulesi'nden / Bu adam benim oğlumdu // Küçüktü bir zaman / Kucağıma alır ninniler söylerdim ona / ‘Uyu oğlum, uyu oğlum, ninni' / Bir daha uyanmamak üzere uyudu Vedat // 6 Haziran 1973 / Galata Kulesi'nden bir adam attı kendini / Bu nankör insanlara / Bu kalleş dünyaya inat / Şimdi yine bir ninni söylüyorum ona / ‘Uyan oğlum, uyan oğlum, uyan Vedat'"

Galata Kulesi'nin tepesindeyim. İstanbul'a gece henüz inmiş; şehrin ışıkları yaşananlardan bihaber, yanıp duruyorlar... Ama ben, ne için buraya geldiğimin çok iyi farkındayım... Önce Haliç'e bakıyorum balkondan, dakikalarca hareketsiz duruyor, belleğime yıllarca nakşettiğim manzarayla gördüklerimi kıyaslıyorum... Sonra, neler hissedeceğimi bilemeden, ama müthiş bir yaşayacağım duyguları anlama merakıyla (eski) evimin bulunduğu Topkapı Sarayı yönüne, yani sola doğru küçük adımlar atıyorum.

İşte orada... Pencerelerinden ışıklar saçarak bıraktığım gibi duruyor. Kimbilir kimler oturuyor, neler yaşıyorlar orada? Ben, annemin sonsuzluğa yolculuğundan sonra terk ettim Galata'yı... Annem beni yetim bıraktı, ben Galata'yı öksüz!

Ve işte eski evimin tam üzerinde, anılarımın, gerçekleşemeyen hayallerimin tepesindeyken bu şiir düştü aklıma: Ümit Yaşar'ın, 6 Haziran 1973'te Galata Kulesi'nin tepesinden atlayarak hayatına son veren oğlu için yazdığı şiir... Ve buraya bir kez daha yazacağım şu dizeler:

"Bütün umutlarıyla birlikte

Paramparça oldu

(...)

Bu nankör insanlara

Bu kalleş dünyaya inat"

Halbuki ben, senelerce penceremden seyrettiğim, üzerine karların, yağmurların savrulduğu; güneşlerin kavurduğu, sert rüzgârların ürperttiği bu kuleye yalnızca tecessüsle çıkmıştım. O çok sevdiğim, 1870 tarihinde İtalyan bir mimarın elinden çıkmış binayı seyredecek, yeniden evimin pencerelerine bakacak, bir şeyler görmeye çalışacak, hissettiklerimi dinleyecektim...

"Anılarla yüklü bir evi aylar sonra dışarıdan seyretmek" başlıklı bir yazı bile yazabilirdim, ama Ümit Yaşar'ın bu şiirinin aklıma düşeceğini doğrusu hiç düşünmemiştim... O yazıda kulenin 1348 yılında Cenevizliler tarafından Galata surlarına ek olarak yapıldığı, 1402 yılında 4. Haçlı seferinde geniş çapta tahrip edildiği de yer alacaktı mutlaka. 17. yüzyılın ilk yarısında IV. Murat döneminde Hezarfen Ahmet Çelebi'nin tahtadan yaptırdığı kartal kanatlarını iki tarafına takarak 1638 yılında Galata Kulesi'nden Üsküdar'a uçtuğu da...

Ama, Ümit Yaşar'ın, evlât acısı taşan şiirini anımsayınca...

Bu yazı, hiçbir tarihi bilgiyi kaldırmazdı. Yine bir acı kelamına dönüşmesini ise hiç istemiyordum...

Aşağıya dikildi gözlerim... Her gün en az iki defa geçtiğim sokağa... 60-70 metre aşağıda, sevgili bakkalımın ışıkları yanıyordu. İnsanlar, yaşadıklarımdan, Vedat'ın hissettiklerinden habersiz, bir yerlere gidip geliyorlardı. Bakkalın kedisi gibiler, diye mırıldandım... Halbuki birileri, öyle büyük dramlar yaşıyorlar ki...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar