G7 nereye gidiyor?

İlter TURAN
İlter TURAN SİYASET PENCERESİ [email protected]

Geçen hafta gerçekleşen G7 Zirvesi beklenmedik nedenlerden dolayı dikkati çekti. Geçmişte toplantıların gündemini belirleyen ve toplantılara yön veren Amerika’nın rolü, Amerikan Başkanı Donald Trump’ın ülkesini sürüklediği infirat (izolasyonist) politikasının etkisiyle bu defa sadece ikinci planda kalmadı, toplantıya katılan diğer üyeler bu durumu önemsemediler. Önceleri Amerika olmadan dünya düzeninin çökeceği düşünülürken, günümüzde bu eğilim değişmiş gibi görünüyor. Şu anda karşımızdaki soru G7’nin bundan sonraki rolü ne olabilir, hatta bir rolü kaldı mı?

-G7 Soğuk Savaş sonrasında Müttefik ülkelerin çıkarlarını gözetmek amacıyla kurulmuştu. O zamandan beri nasıl bir gelişme gösterdi ve bugün ne gibi amaçlara hizmet ediyor?

Söze G7’nin G6 gibi daha ufak bir topluluk olarak başladığını, bilahare G7 ve nihayet Rusya eklendiğinde G8’e dönüştüğünü, şimdi de Rusya’nın çıkarılması nedeniyle tekrar G7 kimliğine döndüğünü belirterek başlayalım. Karşımızda piyasa ekonomilerinin egemen olduğu büyük devletlerin ortak sorunlarıyla ilgilenmesi amaçlanan ancak resmi kimliği olmayan bir topluluk var. Başta Birleşmiş Milletler ve bölgesel kuruluşlar olmak üzere resmi kimliğe sahip uluslararası örgütler aşırı büyük, kurallara boğulmuş ve bünyelerinde fazla çeşitlilik barındıran ve dolayısıyla uluslararası sorunlara çare üretemeyen yapılar olarak görüldüğünden, başlangıçta G7 küresel iktisadi sorunlarla ilgilenmek amacıyla kurulmuştu. Ancak, zaman içinde işlevleri genişledi, dünyanın karşılaştığı muhtelif sorunların ele alındığı bir foruma dönüştü. Toplantılara az sayıda devletin yetkililerinin katılması, daha kapsamlı ve daha esnek biçimde yürütülen fikir alışverişlerine imkan sağlıyor. Son dönemdeki toplantılarda görüldüğü gibi, toplantıya katılan liderler arasında bazen dünyanın sorunlarının ne olduğu ve bunların nasıl aşılabileceği konularında önemli anlaşmazlıklar çıkabiliyor.

G7 halihazırda üyeleri arasında ciddi anlaşmazlıklar olan, dağınık ve faaliyeti sonuç vermeyen bir görünüm veriyor. Rusya’nın toplantılara davet edilmemesi bu dağınıklığın güçlü bir örneği. Rusya önce Kırım’ı işgal edip, ardından da Donbas bölgesindeki Rus azınlık aracılığıyla Ukrayna’yı istikrarsızlaştırmaya yönelince, G7 Zirvelerine davet edilmemesi benimsendi. Şimdi Amerika Rusların davet edilmesini istiyor, diğer üyeler ise buna rıza göstermiyorlar. Bu tutum çok isabetli mi? Rusya dünya siyasetinin önemli bir aktörü. Bu ülkeyi dünyanın başlıca sorunlarının ele alındığı ve ortak çözüm çerçevelerinin ve siyasalara yön verecek ilkelerin oluşturulduğu bir toplantıdan nasıl dışlayabilir siniz? Eğer, G7’ye dışlayıcı tavırlar egemen olacaksa, o zaman dışlanmaya aday ülkeler listesinin başına başta Suriye olmak üzere dünyanın birçok yerine davet edilmeden asker gönderen Birleşik Devletleri koymak gerekecektir.

-G7 başarısız kaldı, yerini alacak seçenekler oluşma yolunda mı demek istiyorsunuz?

Kanaatimce G7 belki hemen dikkati çekmeyen bir dizi işlev ifa ediyor. Liderlerin ortak sorunlar üzerinde sohbet ettiklerini gözden kaçırmamak gerekiyor. Örneğin, her ne kadar Amerika ayak diretse de, iklimin ciddi bir sorun teşkil ettiği konusunda sınırlı bir oydaşım oluşabiliyor. Keza, dünyada yeni ticaret savaşlarının çıkmasının önlenmesi ve göç hareketlerinin denetlenmesi gibi zor konular görüşülebiliyor. Müzakereler mutlaka somut kararların üretilmesiyle sonuçlanmıyorsa da, oluşan ortak anlayışlar ve siyasa ilkeleri, ülkelerin dış siyasetlerine yansıyabiliyor. Ayrıca, G7 toplantıları çerçevesinde liderler arasında ikili veya çoklu özel görüşmelerin yapıldığını da unutmamak gerekiyor. Bu gerçek, toplantı esnasında üye ülkelerin ikili veya üçlü sorunlarının da ele alınabileceğine işaret ediyor. Bu çerçevede İran örneğini zikredebiliriz. İran Dış İşleri Bakanı Zarif, Fransa’nın kendi girişimiyle Biyariç’e davet edildi. Her ne kadar Birleşik Devletler İran’a karşı sert bir siyaset izliyorsa da, Bakan Zarif’in toplantı sırasında kente gelmesine itiraz etmedi. Bu ziyaret sırasında neler olduğunu, özellikle İranlı bakanın Amerikan yetkilileriyle doğrudan herhangi bir iletişimde bulunup bulunmadığını bilmiyoruz ama sadece oraya gelmesinin bile Amerika’nın İran politikasında bir değişime işaret etmesi ihtimal dışı değildir.

-Bir G7 ülkesinin ABD’ne danışmadan böyle bir adım atması insanı hayrete düşürüyor. Bu olay Amerika’nın önde gelen dünya lideri rolünü kaybettiğine mi işaret ediyor?

Amerika’ya mutlaka önceden bilgi verilmiştir. Daha genel olarak belirtebileceğimiz husus, dünyanın tek bir ülke veya örgüt tarafından yönlendirilemeyecek kadar karmaşık bir yapıya sahip olduğudur. Ancak, Amerika’nın daha önceleri oynadığı yönlendirici rolün bir yandan küresel gelişmeler diğer yandan kendi izlediği politikalar nedeniyle aşındığı bir gerçektir ki, bu da uluslararası alandaki belirsizlikleri yoğunlaştırmıştır. Dünya liderlerinin artan belirsizliğe karşı tepkisi, boşluğu bir kısmı geçici olan başka yöntemlerle doldurmaya çalışmak olmuştur. Bu mütehavvil durum, II Dünya Savaşı sonrası kurulan ve artık küresel ihtiyaçlara cevap vermediği aşikar olan dünya yönetişim sistemi değişinceye kadar devam edecektir. Geçiş döneminde Amerikan liderliğinin erimesi nedeniyle bir bölümü resmi nitelik kazanmayan yeni örgütlerin ortaya çıkması muhtemeldir. Yeni bir dünya yönetişim yapısını kurmayı başaramamamız da bir olasılıktır. O zaman, uzun süreler mütehavvil bir uluslararası ortamda yaşamaya hazır olmalıyız.
Tarih bize herhangi bir ülkenin ebediyete kadar uluslararası sistemin belirleyici unsuru olamayacağını söylüyor. Görülebildiği kadarıyla, Birleşik Devletler egemen güç olma konumunu yavaş yavaş yitiriyor. Ortaya yeni güç merkezleri çıkıyor. Şimdiden birçok gözlemci geleceğin ülkesinin Çin olduğunu ileri sürüyor. Ayrıca, Amerika’nın uzun süreler dünya liderliğini nasıl icra ettiğine de irdelememiz önemlidir. Amerika geçmişte Trump’ın şu anda güttüğü ve kendi tercihlerini herkese dikte etmeye dönük başına buyruk politikalar aracılığıyla değil, liderliğini yaptığı ülkeler grubu içinde mutabakat oluşturarak dünyayı yönlendirmeye çalıştı. Dolayısıyla, Trump’ın Amerika’nın artık dünyaya hükmedemeyeceğini sergileyen politikaları, zaten tabii olan Amerikan liderliğinin aşınmasını daha da hızlandırmaktadır.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Mütehavvil dostluklar! 08 Ağustos 2019