G-20'de ne umduk, ne bulduk, ne gördük?

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ [email protected]

Tüm dünyanın gözü kulağı Antalya'da ve Türkiye'de olacak, bu Türkiye'nin tanıtımına büyük katkı sağlayacaktı. Umudumuz, beklentimiz buydu. Ama Paris katliamı, G-20'yi gölgeledi. Tüm dikkatler Paris'e, bu insanlık dışı katliama kaydı haliyle. Aslında kimse umursamadı bile Antalya'yı, G-20'yi. Hem yapılan bir ekonomi zirvesiydi yalnızca. Hangi yıl bu tür zirveler çok önemseniyordu ki bu yıl farklı olacaktı.  

Dünya liderleri toplanmıştı; güvenlik önlemleri şöyleydi, böyleydi; yemekte nasıl da güzel servis yapılmıştı liderlere; Erdoğan Obama'nın yanağını mı okşamıştı yoksa, yok yok, o durum fotoğraftaki açıdan kaynaklanmıştı; Obama yine hangisine bindiği belli olmayan iki otomobille ayrılmıştı alandan; Suudi Kralı nasıl da şatafatlı bir otelde kalmıştı, kaç lüks araç kiralanmıştı; falan filan...

Peki ne konuşuldu zirvede, ne kararlar alındı ya da alınan bu kararların uygulanması nasıl olacak... 

Geçiniz; bunların ne önemi var ki, önemli olan zirve toplandı mı, toplandı; magazin sayılabilecek haberler çıktı mı, çıktı; görüntüler oluştu mu, oluştu.

Hem gelin çok da abartmayalım şu G-20 zirvelerini. 2014 yılındaki zirve hangi ülkede ve hangi şehirde toplanmıştı hatırlayanınız var mı? Ya da, 2016 zirvesi hangi ülkenin hangi şehrinde toplanacağını kaçımız biliyoruz? 

G-20 zirvelerinde zaten bağlayıcı bir karar alınmıyor, temenni kararlarıyla yetiniliyor. Dünya liderleri yılda bir kez bir araya geliyor ve görüş alış verişinde bulunuyor; hepsi bu aslında.

Biz bu yılki zirveden ülke tanıtımına büyük katkı bekledik. Sanki geçen yılki zirve, o ülkeye ve kente büyük katkı sağlamış gibi. Hatırlatalım, 2014 zirvesi Avustralya'nın Brisbane kentinde yapılmıştı. 2016 zirvesi de Çin'in Hangzhou kentinde gerçekleştirilecek. 

Gördüğümüz ise çok başka

G-20 zirvesinden uluslararası alanda çok şey beklendiği zaten yoktu. Ama biz, önümüzdeki dönemde ekonomi politikasının nasıl şekilleneceğine ilişkin bir dizi iz görme olanağına sahip olduk. 

Erdoğan-Obama görüşmesinde Türk heyetinde yer alan isimler, yeni kabinenin nasıl oluşacağı ya da kabinede kimlerin söz sahibi olacağı konusunda ipuçları veriyordu. Heyetteki iki isim dikkat çekiyordu. Eski Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım ve ilk kez milletvekili olan Berat Albayrak. Yıldırım, eski bakandı, AKP'nin kuruluşundan beri parti içinde yer alıyordu ve 7 Haziran'da milletvekili seçilmediği için Cumhurbaşkanı Başdanışmanı olarak görevini sürdürmekteydi. Ama Albayrak'ın görünürde milletvekili olma dışında hiçbir unvanı yoktu. Uzun süredir dillendirilen bir görüş, Albayrak'ın ekonominin başına getirileceği yönündeydi. En azından, Albayrak görünürde bu görevi üstlenmese bile, fiiliyatta ekonomiyle ilgili söz sahibi bir pozisyonda olacaktı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Albayrak'ı sırf damadı diye Obama'yla olan görüşmesine almayacağına göre, heyetin bu şekilde oluşmasında başka anlamlar aramak normaldi.

Ve yine faizi tartışacağız 

Erdoğan, Antalya'da yaptığı konuşmada bir kez daha Türkiye'de faiz oranlarının yüksekliğine vurgu yaptı, bu faiz oranlarıyla yatırım yapılmayacağının altını çizdi. Bu, Erdoğan'ın çok uzun süredir dile getirdiği bir görüş zaten. 

Şimdi AKP içinde bu konuda taban tabana zıt iki görüş var. Biri, Eski Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in dile getirdikleri faizi Merkez Bankası'nın serbestçe belirlemesi gerektiği yolundaki görüş, bir de başta Cumhurbaşkanı Erdoğan ve bazı eski bakanlarla birlikte Berat Albayrak'ın dile getirdiği faizin düşürülmesi gerektiği yolundaki görüş.

Bakınız Berat Albayrak, yaklaşık bir buçuk yıl önce 30 Mart 2014 yerel seçimi geride kaldıktan sonra faiz konusunda Merkez Bankası'nı hedef alan nasıl zehir zemberek bir yazı yazmıştı: 

"...Para kurulu üyelerine şunu önemle tavsiye ederim; bulundukları kurumdan daha sık dışarıya çıkmalı, daha çok esnaf ve ticarethaneyi ziyaret etmeli, halden anlamalı, klişe ezberlerden sıyrılmalı, ekonomi olmanın temel dinamiklerini kitabın sayfalarından ziyade hayatın global anlamda yaşayan gerçeklerinde daha çok aramalı ve kararlarını bu bağlamda almalıdırlar.

Acaba bu kurumu son yıllarda temelleri teker teker yıkılan statükonun son kalesi olarak mı görmeliyiz? Zira havasından mıdır suyundan mıdır bilinmez, kapısından dahi geçen aynı makamı okumaya başlamaktadır.

Kurum kendini revize etmedikçe, Türkiye'yi hakiki manada büyüten farklı ölçekteki birçok sanayici esnaf vb. tarafından, 'Bu zevat akademik sığlık ve statükonun dışında olaylara bakamadıklarından, klasik ezberlerden ve rant ekonomisini desteklemekten başka karar alamazlar' türünde eleştiri oklarına hedef olmaktan kurutulamayacağa benziyor. 

Lafı eğip bükmeye gerek yok; artık kurumu statükonun son kalesi olarak görmüyorlarsa, kendilerinden beklenen, bu anlatılanlar ışığında tekrar normalleşme için ekonomiyle ilgili gereken adımları atmaları, özellikle piyasa faizlerini mevcut ekonomi stratejisiyle uyumlu bir şekilde hızlıca düşürme yönünde hareket etmeleridir."

Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı'nın görev süresi gelecek yıl nisanda sona eriyor. Ve şu koşullarda, Başçı'nın görev süresinin uzatılma ihtimali neredeyse hiç yok gibi. Yeni başkan da herhalde faiz konusunda hükümetin istediklerine daha ılımlı bakacak bir isim olacaktır. ABD'nin faiz artırdığı, Türkiye'ye fon akışının iyice yavaşladığı hatta çıkışın giderek hızlandığı bir dönemde ekonomimizin genelinde neler yaşanır, düşünmek bile can sıkıcı... 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar