G-20 toplantısının ardından...
Geçtiğimiz hafta gerçekleştirilen G-20 toplantısında global mali teşvik veya finansal sektörün nasıl destekleneceği konularında yeni bir noktaya varılamazken, IMF fonlarının artırılması ve uluslararası ticaretin desteklenmesi konusunda önemli adımlar atıldı.
ABD'nin desteklediği ek mali teşvik planına başta Almanya, Fransa olmak üzere AB ülkeleri, finansal sistemde bir reform gerçekleştirilmeden yapılmasına, karşı çıkarlarken, G-20 liderlerinin zirvede acele bir şekilde, bir dizi popülist önlemleri almayarak temkinli bir yaklaşım ortaya koydukları değerlendiriliyor.
En önemli konuların başında gelen, finansal sektördeki sorunlu aktiflerin banka bilançolarından nasıl temizleneceği konusunda ise henüz global bir görüş birliği yok. ABD, Geithner planı ile bankaları sorunlu aktiflerini satmaya ikna etmeye çalışırken, İngiltere ,örneğin, bankaların kayıplarına karşı garanti sağlamakta. Sorunlu aktifler bilançolardan temizlenmediği sürece de bir toparlanmadan, finansal sistemin tekrar hakkıyla işlevini yapmasından bahsetmek zor olacak.
Finansal kurumların zararları ve alacaklar probleminin çözümü iki yol ile olmakta: Birincisi bu kurumların yeniden sermayelendirilmesi ki, hükümetler de sermaye desteği sağlamakta, ABD'de hükümet, bankalara yaklaşık 200 milyar dolar tutarında sermaye desteği verdi. İkincisi ise kredilerin yeniden yapılandırılması; ancak verilen kredilerin büyük bölümü menkul kıymetleştirilip dünyaya dağıldığı için yeniden yapılandırma zor bir süreç olup, düzelme zaman alacak. IMF'nin daha önce 2.2 trilyon dolar olarak tahmin ettiği ABD kaynaklı zararları 1 trilyon dolar artırarak 3.2 trilyon dolara çıkartacağı değerlendiriliyor. Konut fiyatlarındaki düşüş de sürüyor. Bu da bankaların konuta bağlı aktiflerinde değer kayıplarının sürmesini getiriyor, sermayesini zayıflatıyor ve yeni kredi verilmesini güçleştiriyor.
Zirveden çıkan en önemli sonuçların başında ticaretin finansmanı için önümüzdeki 2 yıl içinde 250 milyar dolarlık ek bir finansman olanağı sağlanması geliyor; söz konusu krediler Dünya Bankası ve her bir ülkenin ihracat kuruluşları aracılığı ile kullandırılacak. Kimin ne kadar katkı sağlayacağı henüz net olmasa da bu olumlu bir gelişme olarak görülebilir zira global krizle birlikte sermaye hareketleri ve uluslararası ticaret hacimlerinde önemli düşüşler yaşanıyor: Gelişmiş ülkelerde resesyonun sonucu olarak görülen talep daralması ve azalan ithalat, üretim zincirindeki artan globalleşmeden dolayı tüm dünyada senkronize bir şekilde dış ticaret hacimlerinde çift haneli düşüşleri getirdi. Kredi sıkışıklığının bir sonucu olarak ticaretin finansmanında yaşanan sıkıntı dış ticaret hacminde görülen bu hızlı, yüksek oranlı düşüşün önemli bir sebebidir: Ticaretin finansmanındaki daralmanın 100 milyar dolar olduğu tahmin ediliyor.
Uluslararası finansal kuruluşlar zararlarından dolayı devletten fonlar ve destekler alarak faaliyetlerini sürdürmekte karşılığında ise bu fonları yurtiçi piyasalarında kullandırma yükümlülüğüne girmekteler. Devlet kaynağını kullandıklarından gelişmekte olan ülkelere giden kaynak da kaçınılmaz olarak azalmakta. IIF (Institute of International Finance) verilerine göre 2008 yılında 254 milyar dolar olan gelişmekte olan Avrupa ülkelerine giden net özel sermaye girişlerinin bu yıl 30 milyar dolara gerilemesi beklenmekte; en çarpıcı gelişme ise ticari bankalardan sağlanan kredilerde olması öngörülüyor; bu kredilerde 2008 yılındaki 123 milyar dolar girişten sonra bu yıl 27 milyar dolar çıkış bekleniyor. Dolayısıyla bankalar bu yıl net geri ödeyici konumunda olacak.
Sermaye hareketlerinde beklenen bu dramatik tersine dönüş de yurtdışı fon kaynaklarına ihtiyaç duyan gelişmekte olan ülkeler için ciddi sıkıntılar doğurmakta. Dünya Ticaret Örgütü dış ticarette 2009 yılında %9 daralma öngörmekte. Sonuç olarak G-20 zirvesinde mutabakata varılan bu yeni kredilerin, dünya ticaretinde nispi bir toparlanmayı da beraberinde getirmesi, ihracata bağımlı olan gelişmekte olan ülkeleri rahatlatması bekleniyor.
Gelişmekte olan ülkeler ayrıca IMF'nin fonlarının artırılmasından yararlanacaklar: Üye ülkeler IMF'ye 500 milyar dolar ve Dünya Bankası'na üç yıllık süreyi kapsayan ek bir 100 milyar dolarlık fon sağlama konusunda anlaşmaya vardılar. IMF'nin halihazırda finansal sıkıntıda olan ülkelere tahsis etmek için 250 milyar doları mevcut. Ayrıca IMF'nin rezervlerinde 250 milyar dolar artışla -özel çekme hakları- üye ülkelerin yabancı para rezervlerinin artırılarak global finansal sistemdeki likiditeye destek olunacağını açıkladılar. Bu 250 milyar dolarlık SDR ülkelerin IMF'deki kotalarına göre tahsis edildiği için, gelişmekte olan ülkelere 100 milyar dolar civarında fon düşebilecektir. Bu yeni fonların olabilecek şoklara karşı önemli bir garanti olduğu ve herhangi başka bir sistemik krizi önlemek için yeterli olabileceği değerlendiriliyor.