G-20 toplantısı ve NATO üzerine
Geçtiğimiz hafta iki önemli uluslararası toplantı sonucunda G-20'nin kriz önlemleri kararları açıklandı ve NATO'nun yeni genel sekreteri atandı. İkisini de kısaca değerlendirelim.
G-20 kararları sorunları çözecek mi?
Pek öyle gözükmüyor.
G-20 karar bildirgesine bakıldığında en önemli ve somut kararın IMF ve uluslararası kalkınma bankalarına toplam 1,1 trilyon dolarlık ilave kaynak sağlanması olduğu görülüyor. Bunda aslan payı toplam 750 milyar dolarlık ilaveyle IMF alacak. Bu IMF kaynaklarının üç katına çıkması manasına geliyor. Bunun 250 milyar dolarının yakın gelecekte sağlanması öngörülüyor. IMF'ye ilave olarak Dünya Bankası başta olmak üzere uluslararası kalkınma finansmanı kuruluşlarına 100 milyar dolar, dünya ticaretini hızlandırmak için de ihracat kredisi kuruluşlarına 250 milyar dolar kaynak sağlanması kararlaştırıldı.
IMF ve kalkınma finansmanı kuruluşlarının kaynaklarının yükseltilmesi doğru ve gerekli bir karar. Bu karar alınamasaydı büyük sorun çıkacaktı. Ancak alınması sistem açısından gerekli bir sigortanın yerine konması manasına geliyor. G-20'nin bu kararı zaten alması gerekiyor ve bekleniyordu.
İhracat finansmanı kuruluşlarına sağlanacak katkı, o katkıyı yapabilecek ülkelerin ihracatçılarına yarayacak. Türkiye gibi bütçe imkanları kısıtlı olan ülkelerdeki ihracatçıların ise aleyhine işleyecek.
Karar metnindeki diğer maddeler beklenenden farklı değil ve ilk aşamada bu kararların dünya ekonomisini yeniden harekete geçirecek gürültüyü koparmayacağını görüyoruz. Sorun güven sorunu ve bu toplantı sisteme bu sorunu aşacak bir enerji veremedi.
NATO
G-20 karar metnindeki maddelerden birisi de uluslararası kuruluşların reforme edilmesi amacıyla diğer önlemlerin yanında bu kurumların üst yönetimlerinin yetkinlik temelinde, şeffaf süreçlerle seçilmesini kapsıyor. IMF'de Strauss-Kahn'ın başkan seçildiği 2007 yılında bu köşede 'IMF'nin İyi Yönetişim Sınavı' başlığı altında bu konu tartışılmış ve IMF'nin dünyaya iyi yönetişim dersleri verirken kendi içinde şeffaf ve yetkinliğe dayalı olmayan üst düzey atamalarının kuruma zarar verdiğinin altı çizilmişti.
Şimdi bu konu bir taraftan G-20 kararlarına girdi diğer yandan benzer bir süreç NATO Genel Sekreteri'nin seçimine yansıdı.
Yine bu köşedeki önceki yazılarda, özellikle Avrupa'nın sıkıntıların başında 'büyük' devlet adamları üretme kabiliyetini kaybetmesinin yattığı tartışılmıştı. NATO zirvesi sonrasında mevcut genel sekreter (adını hiç duymuş muydunuz?) ile iki yanında dev Avrupa ülkelerinin vasat başbakan (Almanya) ve başkanının (Fransa) pek dişe dokunur bir performans göstermedikleri basın toplantısını seyrettiyseniz ne demek istediğimi daha iyi anladığınıza eminim.
Sesi titreyerek yaptığı teşekkür konuşmasında, NATO'nun yeni genel sekreterinden çok 23 Nisan başbakanlarını andıran Rasmussen'i de izlediyseniz resim tam olarak yerine oturacak.
NATO'dan bir şey beklememeye devam edin; başında zayıf liderlerin bulunduğu kurumlar etkin olamaz…