Futbolun zengin ve yoksulları arasındaki fark giderek açılıyor!

Tuğrul AKŞAR
Tuğrul AKŞAR EKO-SPOR [email protected]

Futbolun zenginleriyle yoksulları arasındaki fark her geçen gün artıyor. Giderek parasallaşıp ticari ve endüstriyel bir karaktere bürünen futbol, bir yandan kendisine yeni gelirler yaratırken, diğer yandan küçük kulüpler ile büyük kulüpler arasındaki gelir farklarının da açılmasına neden oluyor. Kulüplerin finansal olarak birbirlerinden uzaklaşmaya başladıkları bu durum "finansal polarizasyon" konusunu gündeme getiriyor. Yani futbol kulüplerinin gelirleri arasındaki fark açıldıkça kulüpler arasında kutuplaşma da giderek artıyor. Bu ise, büyük kulüplerin daha büyümesi; küçük kulüplerin ise giderek daha da küçülmesi anlamına geliyor. İşte bu polarizasyon sonuçta kulüpler arasında haksız rekabetin filizlenmesine ve büyük kulüplerin daha dominant olmalarına neden oluyor.

Finansal polarizasyonun zaman içinde sportif performanslar arasında belirleyici bir özelliğe sahip olması, bu konunun önemini daha da artırıyor. Parasal gelir olarak güçlü olan kulüp süreç içinde rekabet gücünü artırıyor. Bu durumda da rekabetçi dengede büyüklerin lehine, küçüklerin aleyhine bir durum ortaya çıkıyor. Bu ise futbolun uzun vadede ölümü anlamına geliyor. Rekabetin ve yarışmanın bittiği bir ortamda futbol kendi üretimini yeniden sağlayacak gelirler yaratamaz. Rekabetin olmadığı bir ortamda reytingden; reytingin olmadığı bir futbol ekonomisinde de gösteri endüstrisinden (show business) söz edemeyiz. Bugün endüstriyel futbolun ya da futbol ekonomisinin ana dinamiğini "reyting" oluşturuyor. Futbolun damarlarında dolaşan kan yani parayı "reyting" pompalıyor. Hal böyle olunca "finansal polarizasyon" çok önemli hale geliyor.

Deloitte Sport Business Group'un en son yayınladığı "National Interest- Annual Review of Football Finance 2010" raporunda önemli bir yer tutan bu konuyu sizlerle bu hafta paylaşmak istedim.

Aslında "finansal polarizasyon" futbol gelirlerinin dağıtımı sorunsalıdır ve futbolun politik ekonomisi konuları içinde de en önemli bir yeri işgal eder. Yani daha öz itibariyle futbol gelirlerinin dağıtımındaki dengesizliğin sebep olduğu haksız rekabet ve bunun sonucunda ortaya çıkan sportif performans tamamen "rekabetçi denge"nin nerede ve nasıl kurulduğuyla ilgilidir. 

İyi Yönetişim kavramı, genellikle içine kapalı, şeffaflıktan uzak futbol kulüpleri ve hesap vermek ve şeffaf olmak istemeyen futbol yönetim organları dünyasında özellikle önem taşıyan bir kavramdır. Futbol yönetim organlarının kulüplerdeki yönetişim sistemlerinin geliştirilmesine destek olmak için için daha fazla çaba göstermeleri gerekiyor. İyi yönetişim kulüplerim kendi başlarına başarabilecekleri bir uygulama olmaktan uzak görünüyor.Bu sürece taraftar örgütlerinin de katılmaları gerekiyor. Bu anlayış uygulamaya geçmeden bütün dünyada futbolum geleceği çok parlak görünmüyor.

Otoriteler aynı zamanda futbol gelirlerinin dağılımındaki adaletsizlikleri giderecek çareleri de geliştirmelidir. Yayın gelirleri daha adaletli dağıtılabilir. Gerçekte bu gelirlerin daha önemli bir kısmı alt ligler ve futbol alt yapısının geliştirilmesi için pay olarak ayrılmalıdır. Diğer taraftan maç günü gelirlerinin ve diğer ticari gelirlerin de yeniden dağılımı için teknikler geliştirilmelidir.

Bu yaklaşıma önemli bir itiraz, kötü yönetilen kulüplerin neden iyi olanlar sırtından finanse edilmeleri gerektiğidir. Buna cevap iyi yönetişimin bütün kulüplere yaygınlaştırılmasının etkinliği arttıracağıdır. İki temel stratejik hedef; gelirlerin daha adil dağılımı ve kulüplerin etkin yönetimi birbirleri ile tutarlıdır. Futbol yönetim otoriteleri gelirleri daha dengeli dağılan ve daha etkin yönetilen bir futbol modeli üzerinde ısrarlı olmalıdır. Burada taraftar dernekleri ve bunların federasyonları da iyi yönetişim modeline dahil edilmelidir. Taraftarların kulüp yönetimindeki etkinlikleri bir çok Avrupa liginde görülebilmektedir.

Avrupa futbolunda gelir uçurumu 

Deloitte Sport Business group raporuna göre 2008/09 sezonunda Avrupa'da beş büyük ligde en zengin kulüpler ile en düşük gelirli kulüpler arasındaki uçurum daha da açıldı.

Avrupa futbol pazarının 2009/10 sezonu toplam gelirleri 15.7 milyar Euro'ya ulaştı. Olumsuz ekonomik koşullara rağmen büyümesini bir önceki yıla göre yaklaşık 1 milyar Euro artırabilen Avrupa futbolunda toplam gelirin yaklaşık 7.9 milyar Euro'luk kısmı beş büyük lig olarak nitelendirdiğimiz İngiltere, İspanya, İtalya, Almanya ve Fransa tarafından yaratıldı. Yüzde 50'lik bir dilimi kendi aralarında paylaşan Beş Büyük Lig'in ekonomik büyüklüğü bir önceki sezona göre yaklaşık 200 milyon Euro'luk bir artış gösterdi.

Kalan 48 ülkenin Avrupa futbol pastasına katkısı ise 7.8 Milyar Euro düzeyinde gerçekleşti. Buna göre 48 değişik ülke toplam futbol pastasına %50'lik bir katkı sağlamış oldu.

Yine Deloitte'un her yıl düzenlediği "En Zengin 20- Para Ligi" sıralamasında yer alan kulüplerin toplam gelirleri ise 3.9 milyar Euro'ya ulaşıyor.

En büyük polarizasyon La Liga'da

Beş Büyük Lig'de yer alan en zengin ve en yoksul kulüpler sıralaması yapıldığında ise en zengin ile en yoksul kulüp arasındaki önemli farklar olduğu görülüyor. Aşağıdaki tabloya göre beş büyük lig içinde en yüksek polarizasyon İspanyol la Liga'da…İspanyol La Liga'da yer alan 20 takım içinde en yüksek gelir ile en düşük gelir arasında tam 25 kat fark bulunuyor.

Beş büyük lig ve Süper Lig'de polarizasyon

 Milyon Euro 

 En yüksek En düşük Kaç katı olduğu

La Liga 401 16 25X

Premier Lig 327 55 6X

Bundesliga 290 33 9X

Serie A 203 26 8X

Ligue 1 140 24 6X

Süper Lig 110 10 11X

2008/09 sezonunda La Liga'da Barcelona ve Real Madrid'in toplam kazançları 767 milyon Euro'ya ulaştı. Toplam gelirin yaklaşık %51'ine karşılık gelen bu tutar, La Liga'da inanılmaz bir finansal polarizasyon olduğunu gösteriyor. Bir önceki sezon bu iki kulübün toplam gelir içindeki payı %47 civarındaydı. Yani La Liga'da finansal polarizasyon bir önceki yıla göre %4 daha fazla artmış durumda.

Yukarıdaki tabloya göre La Liga'da en yüksek gelir 401 milyon Euro iken, en düşük gelir 16 milyon Euro düzeyinde. Buna göre en yüksek gelir ile en düşük arasında tam 25 kat fark bulunuyor.

Beş büyük lig içinde ikinci büyük polarizasyon Bundesliga'da görülüyor. Bundesliga'da en yüksek gelir 290 milyon Euro iken, en düşük gelir 55 milyon Euro düzeyinde. Yukarıdaki tabloya göre, diğer büyük liglerden Premier Lig'de en zengin ile en yoksul arasındaki fark 6 kat iken; Serie-A'da bu oran 8, Lig1'de ise 6 kat civarında gerçekleşmiş görünüyor.

Beş Büyük Lig'de polarizasyonun nerden kaynaklandığına bakıldığında ise şunlarla karşılaşıyoruz.

İspanya'da en büyük fark naklen yayın gelirlerinden ve maç günü gelirlerinden gelirken; İngiltere'de ise ticari gelirler ile maç günü gelirleri polarizasyonun temel kaynağını oluşturuyor. Alman Bundesliga'da ise kulüp gelirleri arasındaki derin uçurumun kaynağı ise ticari gelirler ve sponsorluk gelirleri…İtalya'da ise yine naklen yayın gelirleri ve ticari gelirler kulüpler arasındaki gelir farklılığında derin uçurumlara yol açıyor.

Fransız Lig1'de ise havuz gelirlerinin %83'lük kısmı tüm kulüplere eşit dağıtılmasına karşın, polarizasyonun kaynağı ticari gelirler ve maç günü gelirlerinden kaynaklanıyor.

Ülkemizde finansal polarizasyon

Ülkemizde de yukarıda anlatılanlara benzer bir durumla karşı karşıyayız. Deloitte'un hesaplamasına göre 342 milyon Euro tutarındaki Türk futbol pastasının (hangi kalemlerden ve nasıl oluştuğu ne yazık ki raporda yer almıyor. Bize göre futbol pastamızın büyüklüğü yeni naklen yayın bedelleri ile 812 milyon Euro'ya kadar yükselmiştir.) paylaşımında da önemli farklılıklar bulunuyor.

Ülkemiz futbol pazarındaki polarizasyonu iki şekilde ele almaya çalıştık. Bunlardan ilki, havuz gelirlerinin dağılımı baz alınarak yaptığımız analiz ve sportif performans açısından polarizasyon analizi.

Beş Büyük Lig analizinde yer alan tutarlar üzerinden konuya yaklaştığımızda, Süper Lig'de en yüksek kulüp geliri 110 milyon Euro iken, en düşük gelir olarak ta 10 milyon Euro'luk geliri görüyoruz.

Buna göre 110 milyon Euroluk gelire ulaşan Fenerbahçe ile yaklaşık 10 milyon Euroluk gelire sahip Denizlispor arasında tam 11 kat gelir farkı bulunuyor. Yani Süper Lig'de de polarizasyon kendisini bu şekilde somutluyor.

Türkcell Süper Lig'de en düşük - en yüksek gelir

  Toplam Sportif

 gelir olarak performans geliri olarak

En yüksek gelir (milyon Euro) 110 8.5

En düşük gelir (milyon Euro) 10 3.2

En yüksek / en düşük 11X 1,5X

Yukarıdaki tablodan da görülebileceği üzere, toplam gelirler üzerinden aradaki gelir uçurumu 11 kata kadar çıkarken, havuz gelirlerinin dağıtımı baz alındığında sportif performansa göre dağıtılan gelirler arasındaki fark 1.5 kat civarında olabiliyor. Örneğin 2009/10 sezonunda sportif performans nedeniyle Bursaspor 8.5 milyon TL ile en yüksek geliri elde ederken, en son sırada yer alan Denizlispor'un sportif performans geliri 3.2 milyon TL düzeyindedir. Sportif performans geliri olarak biz sadece havuz gelirleri içinde kulüplerin kazandıkları ve berabere kaldıkları maçlarda, maç başına kandıkları puanlardan elde ettikleri gelirleri dikkate aldık.

Yukarıdaki tablodan da görülebileceği üzere, 2009/10 sezonunu şampiyon olarak tamamlayan Bursaspor toplamda 27.8 milyon TL'lık bir gelire ulaşırken, 17. Sırada yer alan Denizlispor'un toplam geliri 10.9 milyon TL civarında gerçekleşmiştir.

Bursaspor'un şampiyon olmasına karşın Süper Lig'de en yüksek gelire ulaşamaması ise özel olarak analiz edilmelidir. Ancak şunu belirtmekte yarar var ki, özellikle dört büyük kulübün şampiyonluk nedeniyle aldıkları primler toplamı, toplam gelirin %13'ünü oluşturuyor.

Dört büyük kulübün havuz gelirleri toplamı 124 milyon TL civarında olup, bu tutar toplam 314.6 milyon TL'lık havuz gelirlerinin %39.4'üne karşılık geliyor. Buna göre dört kulüp başına ortalama gelir 31 milyon TL seviyesinde gerçekleşirken, diğer 15 takımın ortalama gelirleri ise 12.7 milyon TL civarında kalıyor. Buna göre dört büyükler ile diğer 15 kulüp arasındaki ortalama gelir farkı 18.3 milyon düzeyine çıkıyor. Bu ise diğer 15 kulübün ortalama gelirlerinden %43 daha fazla bir tutarı işaret ediyor.

Analizimizden çıkan sonuçlar;

·Bir ligde havuz gelirleri ne kadar adaletli ve dengeli dağıtılsa bile, eğer kulüpler arasında çok önemli gelir farkları var ise bu noktada karşımıza finansal polarizasyon çıkıyor. Örneğin, Premier Lig'de havuz gelirleri %50 - %25 - %25 kuralına göre dağıtılmasına (%50 dayanışma payı, %25 sportif performans ve %25'te popülerlik payı) karşın, kulüplerin gelirleri arasındaki fark 6 kata kadar çıkabiliyor. Ya da daha çarpıcı olması nedeniyle Fransız Lig1'i örnek verebiliriz. Lig1'de toplam gelirin %83'ü eşit dağıtılmasına karşın polarizasyon katsayısı 6'dır.

·İspanyol La Liga örneğinde olduğu gibi eğer havuz gelirleri uygulaması yoksa polarizasyon en yüksek seviyede gerçekleşebiliyor. İki kulübün toplam gelirlerinin İspanyol futbol pastasının %51'ine karşılık gelmesi bunu net olarak ifade ediyor. Bu ligde polarizasyon katsayısı tam 25 kat. Gerçekten bunu, rekabetçi dengenin artık tamamen büyüklerin lehine kaymış olduğunun bir göstergesi olarak yorumlamak gerekiyor.

·Finansal polarizasyonu yüksek liglerde rekabeti belli başlı birkaç kulübün domine ettiği ortaya çıkıyor. İspanyol La Liga'da Real Madrid ve Barcelona'nın sportif etkinliği buna en iyi örnektir. Son on yılda La Liga'da sadece 2 takımın şampiyonluk sayısının 8'e ulaştığını görüyoruz. Premier Lig'de son on yılda sadece 3 takım (Manchester United, Chelsea, Arsenal) şampiyonluğa ulaşırken; Italyan Serie-A'da da yine 3 takımın (Milan, Inter ve Juventus) şampiyon olduğunu gözlemliyoruz. Bu bağlamda en ilginç sonuçlardan birisi de Fransız Lig1'de gerçekleşti. Olympique Lyonnais son 10 yılın yedisini şampiyon olarak tamamladı.

·Ülkemizde de finansal polarizasyon futbolun geleceğini tehdit ediyor. Her ne kadar Bursaspor geçen sene Süper Lig'i şampiyon bitirse bile, İstanbul kulüpleriyle Anadolu kulüpleri arasında çok önemli gelir ve bütçe büyüklük farkları belirli ölçüde regüle edilemediği sürece, Üç büyüklerin finansal, ekonomik ve stratejik üstünlükleri devam edecekmiş gibi görünüyor. Bu bağlamda son on yılda Üç Büyüklerin dışında Anadolu'dan bir şampiyonun çıkması, Ligimizde de polarizasyonun ne kadar etkili olduğunu gösteriyor.

Polarizasyona karşı ne yapmalı?

Futbolun giderek parasallaşıp endüstriyel bir karaktere bürünmesi, kulüpler arasında çok önemli finansal dengesizliklere, haksız rekabete ve üstünlüklere yol açtı. Buna biz kısaca "finansal polarizasyon" diyoruz. Bu patolojik durum zaman içinde rekabetin yok olmasını da beraberinde getirdi. Doç.Dr. Kutlu Merih ile birlikte kaleme aldığımız Futbol Ekonomisi isimli kitabımızda bu durumu çok detaylıca ele aldık. Ve bunu futbolun en önemli paradokslarından birisi olarak nitelendirdik ve bunu "Üstün finansal güç, rekabeti geriletiyor" cümlesiyle formüle ettik.

Hal böyle olunca futbolun geleceği ve selameti açısından futbol otoritesinin mutlaka bazı regülasyonları uygulamaya alması gerekiyor. Çünkü polarizasyonun en önemli kaynaklarından birisi kulüplerin aşırı borçlanmaya gitmeleri ve bu şekilde sağladıkları fonlarla kendilerine haksız rekabet üstünlüğü sağlamaları…Bu bağlamda UEFA'nın "finansal fair play"i ve Türkiye Futbol Federasyonu'nun "mali kural"ı çok önemli bir misyona sahip…

Otoriteler aynı zamanda futbol gelirlerinin dağılımındaki adaletsizlikleri giderecek çareleri de geliştirmelidir. Yayın gelirleri daha adaletli dağıtılabilir. Gerçekte bu gelirlerin daha önemli bir kısmı alt ligler ve futbol alt yapısının geliştirilmesi için pay olarak ayrılmalıdır. Diğer taraftan maç günü gelirlerinin ve diğer ticari gelirlerin de yeniden dağılımı için teknikler geliştirilmelidir.

"Bu yaklaşıma önemli bir itiraz, kötü yönetilen kulüplerin neden iyi olanlar sırtından finanse edilmeleri gerektiğidir. Buna cevap iyi yönetişimin bütün kulüplere yaygınlaştırılmasının etkinliği arttıracağıdır. İki temel stratejik hedef; gelirlerin daha adil dağılımı ve kulüplerin etkin yönetimi birbirleri ile tutarlıdır. Futbol yönetim otoriteleri gelirleri daha dengeli dağılan ve daha etkin yönetilen bir futbol modeli üzerinde ısrarlı olmalıdır. Burada taraftar dernekleri ve bunların federasyonları da iyi yönetişim modeline dahil edilmelidir. Taraftarların kulüp yönetimindeki etkinlikleri bir çok Avrupa liginde görülebilmektedir."

***

(Kutlu Merih, Futbol Sektöründe Finansal polarizasyona karşı kurumsal Yönetişim, http://www.futbolekonomi.com)

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar