Futbolumuzda gelir artıyor, sportif başarı düşüyor!

Tuğrul AKŞAR
Tuğrul AKŞAR EKO-SPOR [email protected]

Geçen hafta bu sütunlarda kulüp futbolu bazında Galatasaray'ın 2000 yılında kazandığı UEFA Kupası yıldönümünde, geçen 11 yıl içinde Galatasaray ve Arsenal'ın sportif, iktisadi ve mali gelişimlerini incelemiştik. Her iki kulübün UEFA finali oynadığı 2000 yılından bu yana gerek sportif, gerekse iktisadi ve mali yönden nasıl ayrıştıklarını ele almış, her iki takımın geçen on yıl içinde kulüp olarak nasıl bir gelişim çizgisi izlediklerini irdelemiştik.

Bu hafta ise Türk futbolunun geçen 10 yıllık süre içinde sportif, iktisadi ve mali olarak nasıl bir gelişim süreci yaşadığını ve bugünkü bulunduğu konumunun ne ölçüde gerçekleri yansıttığını sorgulamaya çalışacağız.

Futbolumuzda parasal gelir hızla arttı

İktisadi ve mali açıdan bakıldığında Türk futbolunun 2000 yılından itibaren hızla gelirlerini artırdığını gözlemliyoruz. 2000 yılında yaklaşık 150 milyon euroluk bir gelir yaratabilen Türk futbolunun geçen on yıllık süre içinde bu gelirini tam %290 oranında artırarak 600 milyon euro seviyesine getirdiğini görüyoruz.

Bu gelişim düzeyi aşağıdaki tablodan da net olarak görülebilir. Gelişim trendini doğrusal olarak çizdiğimizde sadece 2001ve 2006 yıllarında Türk futbol pastasının parasal artış tutarının on yıllık ortalamanın altına düştüğünü, bu yılların dışındaki sezonlarda ise 2007 senesine kadar genellikle aynı ortalama artış düzeyiyle bir gelişim yaşandığı, 2010 yılında ise ortalamanın üzerinde bir artış kaydedildiği görülüyor.

Türk futbol gelirlerinin 2000-2011 yılları arasında gelişimi (milyon euro)

Futbolumuzdaki parasal gelirin daraldığı ya da yeterinde büyümenin kaydedilemediği yıllara bir bakalım isterseniz.

2001 yılı Türkiye'nin Cumhuriyet tarihinde yaşadığı en büyük finansal krizin etkilerini bize yansıtıyor. Gerçekten de çoğu kulübümüzün mevcut dövize endeksli borçlarının kurlardaki aşırı yükselmenin etkisiyle astronomik bir artış kaydetmesi sonucu futbolun tüm alanlarında sıkı bir bütçe uygulamasının yaşanması, taraftar-tüketicinin devalüasyon nedeniyle satın alma gücünün çok düşmesi nedeniyle maç günü ve logolu ürün satış gelirlerinde yaşanılan talep daralması, krizin etkisiyle sponsorluk, reklam ve medya gelirlerinde yaşanılan büyük düşüş ve yine bu dönemde yayıncı kuruluşun dolar olarak ödediği naklen yayın bedellerini Türkiye Futbol federasyonu ile mutabık kalarak daha düşük bir kurdan ödemesi (cari kur 1.2 TL iken, 0.793 TL'den kulüplere ödeme yapılmıştır) futbol gelirlerinin önemli ölçüde düşmesine yol açmıştır.

2006 yılı ise Türk futbolunun Almanya'da düzenlenen Dünya Kupası'na gidememesinin diyetini ödediği yıl olmuştur. Her ne kadar mutlak değer olarak gelirlerimizde bir artış görünmesine karşın, 2006 senesinde elde olunan futbol gelirlerimizin büyüme hızı, on yıllık artış trendinin altında kalmıştır.

2008 yılında ise Türkiye'nin Euro 2008'e gitme başarısı göstermesi, parasal olarak futbol gelirlerimize olumlu etki yapmış, 2008 yılında Türk futbol gelirleri, on yıllık ortalama artış trendinin üzerinde bir artış kaydetmiştir.

2010 yılında gerçekleşen naklen yayın ihalesi ile futbol gelirlerimizde yıllık bazda %149'a varan bir gelir artışı yaşanması Türk futbol gelirlerinin ortalama trend artışının üzerinde bir gelir artışına ulaşmasına yol açmıştır.

Sportif performansımız düşüşte!

Türk futbolu 2000 ile 2011 arasında toplam gelirlerini yaklaşık 3 kat artırabilme başarısı gösterirken, aynı performansı ne yazık ki sportif performansta yakalayamamıştır. 2000 yılında Türk futbolunun FIFA sıralamasında yeri 29. Sıra iken, 2001 yılında bir sıra düşerek 30'unculuğa düşmüş; ancak 2002 yılında Güney Kore ve Japonya'da yapılan Dünya Kupası'na katılma başarısı göstermemiz bizi hızla daha yukarı sıralara taşımıştır. 2002 Dünya Kupası'nda yarı final oynayıp, Güney Kore'yi yenerek Dünya üçüncüsü olan milli takımımız sıralamada tam yedi basamak yukarı çıkarak 23'üncü sıraya yerleşmiştir.

Milli Takımımız 2000 ile 2011 yılları arasında Dünya Kupası eleme ve finalleri ile Avrupa şampiyonası eleme ve finallerinde aşağıdaki tablodan da görülebileceği üzere toplam 78 maç oynamıştır. Bu maçların 40'ını (%51) kazanırken, on yedisinde berabere kalmış (%22) ve kalan 21 maçı da kaybetmiştir (%27). Maçların %51'ini kazanmak Türkiye'yi daha yüksek bir sıraya taşımaya yetmemiştir.

Milli Takımın 2000-2011 arasında oynadığı maçlar

  O G B M

Dünya Kupası eleme ve finalleri 42 22 11 9

Avrupa Şampiyonası eleme ve finalleri 36 18 6 12

Toplam 78 40 17 21

Bu dönemde milli takımımızın FIFA sıralaması da aşağıdaki gibi bir gelişim göstermiştir.

 1999-2000 2000-2001 2001-2002 2002-2003 2003-2004 2004-2005 2005-2006 2006-2007 2007-2008 2008-2009 2009-2010 2010-2011

FIFA sıralaması 29 30 23 9 8 14 11 26 16 10 41 31

Milli takımımızın özellikle 2000 Avrupa Şampiyonası'na katılım öncesi oynadığı eleme maçlarından kazanılan puanlar ve daha sonra 2 Dünya Kupası eleme ve finallerinde kazandığı maçlar ile ülke puanımız hızla yükselmeye başlamış ve sonuçta 2000 ile 2004 arasında FIFA ülke sıramız 29. sıradan 8. sıraya kadar yükselmiştir. Ancak geçen on yıllık süreye bakıldığında, Türk futbolunun FIFA sıralaması olarak çok fazla yükselemediğini, 2000 yılındaki sıralama derecesinin altına düşüldüğü görülüyor.

Yine 2000- ile 2011 arası UEFA sıralamamız da aşağıdaki gibi bir değişim göstermiştir.

 1999-2000 2000-2001 2001-2002 2002-2003 2003-2004 2004-2005 2005-2006 2006-2007 2007-2008 2008-2009 2009-2010 2010-2011

UEFA sıralaması 7 8 10 10 11 11 15 14 11 11 11 10

2000-2011 arasında kulüpler bazında Türk futbolunun, milli takım bazlı FIFA sıralamasına göre daha iyi bir performans ortaya koyduğu görülmektedir. Nitekim yukarıdaki tabloya da göre 1999-2000 sezonunda Galatasaray'ın topladığı puanlar UEFA Ülke katsayısı sıralamasında ülkemize önemli avantajlar sağlamıştır. 2000 yılında UEFA Kupası'nın kazanılması ve izleyen iki yılda yine Türk takımlarının ve de özellikle Galatasaray'ın Şampiyonlar Ligi'nde oynadığı başarılı maçlar ve 2000-01'de çeyrek finale çıkma başarısı bir sonraki yılda ise gruplardan çıkma performansı Türkiye'yi UEFA'da Özellikle kulüpler bazında daha yukarılara taşımıştır. Ülke sıramız UEFA'da 2000 yılında 7. Sıradayken, 2011 yılında 10 sıraya gerilemiş durumda görünüyor.

Kulüp futbolu bazında Avrupa'da ne yaptık?

Bilindiği üzere FIFA milli takımlar sıralaması yaparken, UEFA kulüp bazlı ülke sıralaması ve takım sıralaması yapar. Bu kapsamda, kulüp futbolu olarak Avrupa'da ne yaptığımıza bakıldığında 2000-2011 arası Şampiyonlar Ligi'nde;

·Bugüne kadar beş takımla mücadele ettiğimiz,

·Bu takımlarımızla toplam 152 maça çıktığımız ve bu maçların yüzde 31'ini yani 48 maçı kazanırken, %46'sını kaybettiğimiz,

·Şampiyonlar Ligi'nde sadece iki takımımızın iki kez çeyrek final oynadığını,

Görüyoruz.

Aynı dönemde UEFA kupası ve Avrupa Ligi'nde ise bugüne kadar 13 takımımızın mücadele ettiğini,

·bu takımlarımızın toplam 157 maça çıktığını, bu maçların %45'ini kazanırken, %32'sini kaybettiğimizi,

·Sadece bu turnuvalarda bir takımımızın final oynayıp Kupa kazandığını,

·İki takımımızın üç kez çeyrek finalde mücadele ettiğini görüyoruz.

Milli takım ve kulüpler bazında Türk futbolunun sportif performans gelişimine bakıldığında ise aşağıdaki tabloyla karşılaşıyoruz.

Bu tabloya göre de değerlendirme yaptığımızda, milli takım futbol performansımızın, kulüp futbolun gerisinde kaldığı görülüyor.

UEFA sıralamasında kulüp futbolu bazında görece de olsa futbolumuzda bir istikrar olduğunu aşağıdaki tablodan gözlemleyebiliyoruz. Türkiye'nin UEFA ülke sırası yedincilikle on birincilik arasında dar bir bantta değişirken, FIFA sıralamasında bu bant daha genişleyebilmektedir. FIFA sıralamasında ülke sıramız sekizincilikle kırk birincilik arasında bir değişim gösteriyor.

Türkiye'nin 2000-2011 Arası FIFA ve UEFA Ülke Sıralaması

Kısacası Türk futbol gelirleri 2000 ile 2011 arasında yüzde 290'lık bir artış kaydetmesine karşın, sportif performansta ülke olarak ne yazık ki bu parasal artışın karşılığını alamadığımız görünüyor. Gerek FIFA sıralamasında, gerekse UEFA sıralamasında bugün ülke sırası olarak bulunduğumuz yerler hem milli takımlar bazında hem de kulüp futbolu bazında 2000 yılının gerisinde bulunuyor.

Futbol pastamızın gelişimi ile FIFA ve UEFA sportif performans derecelerimiz aşağıdaki tabloyla gösteriliyor.

Türk futbolunun 2000-2011 arası parasal ve sportif performans karşılaştırması

  Gelir FIFA UEFA

Yıllar milyon euro sıralaması sıralaması

2000 150 29 7

2001 130 30 8

2002 185 23 10

2003 235 9 10

2004 285 8 11

2005 335 14 11

2006 363 11 15

2007 425 26 14

2008 485 26 11

2009 525 10 11

2010 585 41 11

2011 600 31 10

Yukarıdaki tabloya bakıldığında Türk futbolunda parasal gelir artışı ile sportif performans gelişimi arasında bir korelasyon yokmuş gibi görünüyor. Ya da bunu tersten de yorumlayabiliriz. Türk futbolunda sportif performans olmadığı halde futbolumuzun parasal gelirleri artmıştır. Bu tezimiz aslında futbol ekonomisi literatürüne ve onun temel işleyiş dinamiklerine aykırı bir durumu ifade ediyor. Yani teorik olarak böyle bir şey mümkün olmamakla birlikte, bu parasal genişlemenin (büyümenin) dinamiklerine (kaynaklarına) bakmamız gerekiyor. www.futbolekonomi.com yazarlarından sevgili dostum Erdal Batmaz buna "Devlet eliyle hormonlu büyüme" diyor.

Gerçekten de 2010 Şubat'ında yaşadığımız naklen yayın ihalesinde yayıncı kuruluşun karşısına çıkartılan bir başka kuruluş ile artırılan "suni rekabetin" etkisiyle yayın bedeli tavanının yukarı çekilmesi, naklen yayın bedellerinin bir önceki yıla göre yüzde 150'lik bir artış kaydetmesine olanak sağlamıştır.

Bununla beraber sportif performansta başarılı olduğumuz yılları izleyen senelerde futbol gelirlerimizin de arttığını gözlemleyebiliyoruz. 2002 yılı Dünya Kupası'nda ortaya konan performans, futbol gelirlerimizi yüzde 27 artırarak 185 milyon Euro'dan 235 milyon Euro'ya yükseltmesine karşın, 2004 Eurocup ve 2006 Dünya Kupası'na gidemediğimiz halde parasal gelir artışı devam etmiş ve bu dönemde parasal büyüme hızımız yüzde %130'a ulaşmıştır. Bu artış hızında yapılan naklen yayın ihalesiyle ihale bedelinin yıllık bazda yüzde altmışlara varan bir artış kaydetmesinin büyük rolü bulunuyor. Bu dönemlerde yani 2000 yılında naklen yayın gelirlerinin toplam gelir içindeki payı %39 civarındayken, bu oran 2004 yılında yüzde 52'ye, 2010 yılında da yüzde 55'e kadar çıkmıştır. Naklen yayın gelirlerinin toplam gelir içindeki payı beş büyük ligde ise %46 civarındadır. Beş büyük ligin dışında ise Hollanda'da %12, Belçika'da %20, İskoçya'da %21, Avusturya'da %58, İsveç'te ise %21 civarındadır.

Türk futbolu Avrupa'da yarattığı gelir bakımından beş büyük ligin arkasından gelmesine karşın, ne yazık ki son on yılda gerek milli takımlar, gerekse kulüp futbolu bazında sportif başarıda beklenen performansı sergileyememiş, aksine on yıl öncesinin gerisine düşmüştür. Sportif performans yeterli olmamasına karşın geçen on yıllık süreç içinde Türk futbol pastası sürekli büyümeye devam etmiştir. Beklenen ve olması gereken sportif performansa dayalı bir mali başarı veya mali başarının sonunda gelmesi gereken bir sportif performanstır. Oysa, Türk futbolu sportif başarıdan bağımsız, futbol otoritesi destekli naklen yayın gelirlerine göbeğinden bağımlı, kendi iç dinamikleriyle gelir yaratamayan bir lig haline gelmiştir. Kısacası, ülkemizde futbol gelirleri "dış destekle" artarken, sportif performans düşmeye başlamıştır. Bu çok doğal ve sürdürülebilir bir durum değildir aslında. Futbolumuz kendi iç dinamikleriyle gelir yaratmakta zorlandığı için Avrupa ile rekabet edebilecek bir kalite düzeyi ve rekabetçi yapıya da ulaşamamıştır.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar