Futbolumuz "Themis" mi?

Cem TOP
Cem TOP SPOR ANALİZ cem.top@dunya.com

Themis, Yunan mitolojisinde Uranüs ve Gaia'nın kızı olan adalet ve düzen tanrıçasının adı. Dünyanın her yerinde adaletin simgesi olmuş Themis, daha çok bilindiği şekliyle gözleri bağlı biçimde elinde tuttuğu terazi ile belleklerimizde yer etmiştir. Eğer gözlerin bağlı oluşu size uzaktan kumandalı penaltı kararlarını hatırlatıyorsa, lütfen gündemin girdabına kapılarak geçici bir sürmenaj hali içinde olduğunuzu kabul edin ve yıllık izninizin bir bölümünü kullanmayı ciddi ciddi düşünün. Themis'in gözlerinin bağlı oluşu, en kısa anlatımla tarafsızlığı ve etki altında kalmamayı sembolize eder. Bunu neden mi yazdım? Çünkü son günlerde gazete sayfalarından ve televizyon ekranlarından gerek etki altında kalarak, gerek sevdiği renklere kıyamayarak gerekse de bambaşka meselelerden doğan öfkesini kusarak başlamamış davanın hükmünü verenlere şahit oluyoruz. Henüz ortada bir iddianame bile yokken, "Fenerbahçe'yi temize çıkaranlar" ve "Aziz Yıldırım'ı darağacına yollayanlar" olarak toplum ikiye ayrılmış durumda. Tıpkı bir kavgayı ayırmak üzere araya girenlerin başına geldiği gibi bu süreçte de en fazla dayağı "durun bakalım adli süreci bekleyelim" diyenler yiyor. Buna rağmen ben objektif olmak için azami gayreti göstererek şike soruşturmasına ilişkin önemli gördüğüm birkaç ayrıntıyı sizler için yorumlamak istiyorum:

Linç kültürü ve Aziz Yıldırım

Bahsedeceğim tipte bir araştırma yapılıp yapılmadığını bilmemekle birlikte, bu ülkede Fenerbahçe'yi tutan milyonların takım sevgilerine dair ortaya koyduğu gerekçelerden birinin de "büyük, güçlü ve etkin kulüp" olduğunun ayırtındayım. Bunun "dokunulmazlık" yanılgısına yol açtığının da. Bir pazar sabahı başlatılan operasyonla Fenerbahçe Kulübü'nün en tepesindeki isimler gözaltına alınınca rahmetli İslam Çupi'nin "tarif edilemez büyüklük" diyerek nitelediği algı, aynaya vurulmuş çekiç misali yara aldı. Yıllar yılı dost sohbetlerinde, kahve muhabbetlerinde, sokakta, berberde bu görece büyüklüğü dinleyen rakip taraftarların bahsettiğimiz çekici arka arkaya usta darbelerle kullanmaları ise kanıksanmış bir durum. Ancak önce internete oradan basına sızan sabıka fotoğrafları, en hafif deyimiyle bizdeki linç kültürünün bir parçası. İnternete düşen bir fotoğrafın gündemden kalksa da asla kaybolmayacağını hepimiz biliyoruz. Bu demek oluyor ki, Aziz Yıldırım suçlu bulunup cezasını çekse bile sürekli önüne çıkacak bu fotoğraflar yüzünden müebbet bir sıkıntı yaşayacak. Kim ne derse desin benim bu davranış tarzının yanında olmam mümkün değil. Daha önce de yazdım, Aziz Yıldırım sosyal ilişkilerinde baskın olmayı seven ve dolayısıyla kamuoyunda "uyumlu perspektifi" olmayan biri. Fakat bu noktadan yola çıkarak daha sorgu aşamasında geçmişin "katran ve kaz tüyü" cezası gibi itibarsızlaştırma operasyonuna girişmek yenilir yutulur acımasızlık değil. Nihat Özdemir'in: "Fenerbahçe'ye karşı sürdürülen yargısız infaz ve linç kampanyasının durumu içler acısıdır." sözlerine katılmakla birlikte "yayın yasağı" gibi uygulamalarla bu ülkenin çok geniş bir kesiminin ilgi alanında olan bir soruşturmada bilgi akışının kesilmesine ise karşıyım.

Hastaneye ring seferler

Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım'ın sorgu sürecinde beş kez hastaneye götürülmesi, sağlık durumunun tutuklu yargılanmaya elverişli olup olmadığı tüm bu süreç içerisinde en çok tartışılan konulardan bir tanesi oldu. Tansiyon ve şeker problemi olduğu bilinen Fenerbahçe Başkanı'nın gündüz soruları yanıtlayıp geceleri hastane odasında konaklaması, sıradan vatandaşın kafasında "Ben olsam beni de böyle hastaneye taşırlar mıydı?" sorusunun belirmesine yol açtı. Özellikle de "şekeri kritik seviyeye yükseldi" denilen Yıldırım'ın ambulans içinde uzanmış gazete okurken görüntülenmesinden sonra. Ancak burada ince bir nüans olduğunu da unutmamak lazım. Dışarıda milyonlarca taraftarının soluk almadan takip ettiği bir soruşturma esnasında Fenerbahçe Başkanı'nın tıbbi manada "üzerine titremek" yapılması en doğru davranış tarzı. Olası bir kötü senaryoda kamuoyunun soruşturma hakkındaki algıları büyük oranda değişebileceğinden yetkili makamlar tarafından bu konuda azami özenin gösterildiğini düşünüyorum. Tutuklama kararı sonrası Aziz Yıldırım'ın bu kez cezaevinde aynı titizlikle takip edilmesi gerekir. Hatta işin hukuki boyutunu bilmemekle birlikte ilerleyen dönemde "ev hapsi" tartışmalarının yaşanıp yaşanmayacağını da merak etmekteyim.

FIFA ve UEFA'nın tutumu

İçeride gündemin sıcaklığı hepimizi terletirken soruşturma esnasında dış kaynaklı iki önemli gelişme oldu. Bunlardan bir tanesi UEFA'nın "karar alma" konusunda Türkiye Futbol Federasyonu'nu teşvik eden tatlı-sert açıklamaları. Diğeri ise FIFA Başkanı Sepp Blatter'in dikkat çekici sözleri. Futbol üzerine oynanan bahislerin tüm dünya çapında yaygınlaşması ve sponsor desteğiyle birlikte futbol pastası yuvarlanan çığ misali büyüyünce legal çerçevenin dışına çıkma eğilimi de arttı. Blatter'in açıklamalarına göre son birkaç ay içinde "şike ve bahis" konulu soruşturmaların yapıldığı ülkeler: Yunanistan, Türkiye, Malezya, Singapur, Filipinler, Finlandiya, Güney Kore ve El Salvador. Bu eğilimin farkında olduklarını ifade eden Blatter, şikeye karıştığı yasal olarak tespit edilen isimlerin "ömür boyu men" cezasıyla futbolun dışında tutulacağı mesajını verdi. UEFA ise en kısa zamanda gereğinin yapılmasını aksi halde Türk futbolunun bundan zarar göreceğini açıklayarak "belge yok duyum var" diyen çiçeği burnunda federasyon başkanına soğuk duş aldırdı. Sahi siz elde belge olmadan sadece duyum üzerine insanların en çabuk 6 ay sonra çıkmak üzere hapise konulabileceğini düşünebiliyor musunuz? Bu çok büyük bir adaletsizlik olmaz mı? Eğer böyle bir adaletsizlik varsa vicdan sahibi her bireyin bu uygulama karşısında olması gerekir. Ancak son günlerde "lige çıkan kulüplerden birinin satın alınıp adının Fenerbahçe yapılarak" yasanın dolanılmasını tavsiye eden 2011 model Zihni Sinir'ler ile karşılaşınca kimin hangi olaya nasıl tepki vereceği de kestirilemiyor, onu da söyleyelim. Hele şu tartışma programlarında "Fenerbahçe'yi savunmayı misyon edinmiş" ya da "Fener düştüğü gibi üçlü çekiyoruz arkadaşlar" tandansında görüş açıklayanlar yok mu, her türlü övgüyü(!) hak ediyorlar. Geçtiğimiz günlerde siyaset yazarları şike soruşturmasını konuştular, maalesef mi demek lazım bilmiyorum ama işin gerçeği spor basınından daha güzel konuştular. Açık ve net!

Görmezden gelinen futbol değeri: Hürser Tekinoktay

Tanımayanlar için yazalım; Hürser Tekinoktay bir teknik adam. Araştırmayı, futbol üzerine kafa yormayı seven, bu ülkenin gençlerine ve potansiyeline inanan, sistemin içinde olduğu yıllarda kurduğu takımlarla adından söz ettirmiş biri. Aynı zamanda yaklaşık on yıldır teknik direktörlüğünü kendi kararıyla askıya almış bir değer. Yakın çevresine "bu düzen yıkılıp, futbol temizlenmedikçe ben yokum" diyeli hayli zaman geçmiş. 2007'de bu işlerin biteceğine dair içinde bir umut belirmişse de maalesef gerçekleşmemiş. 1993-1994 sezonunda Lazio kulübünde incelemelerde bulunarak ısınma turlarına başlayan "Hürser hoca", 1995-2000 arası Beşiktaş'ın çeşitli altyapı kademelerinde görev almış. Nihat Kahveci'nin A takıma yükseldiği sezon da onun hocasıymış. Yasin Sülün, Ali Cansun, Yalçın Ayhan, Savaş Kaya gibi isimlerin üstünde de emeği var. Beşiktaş altyapısında çeşitli kademelerdeki takımların başında 269 resmi ve özel maça çıkıp 234 galibiyet almış. 2001-2002 sezonuyla birlikte Tekinoktay'ın devrim gibi başarılarının gerçekleşeceği Çanakkale Dardanelspor serüveni başlamış. Yaş ortalamasını 19'a düşürerek Türkiye Kupası'nda ilk 16'ya kalmayı başaran Ç. Dardanelspor; Hürser Tekinoktay ile birlikte bakın kimleri Türk futboluna armağan etmiş: Okan Koç, Tolga Seyhan, Gökhan Zan, Fevzi Elmas, Mehmet Çoğum, Hasan Kabze. Hürser hoca yönetimindeki Ç.Dardanelspor bu dönemde Gökhan Zan, Okan Koç, Emirhan Özdemir, Mehmet Çoğum ve Fevzi Elmas'ı Genç Milli ve Ümit Milli Takım kadrolarına göndermiş.

Peki, ne olmuş da başarılı çalışmalarıyla dikkat çeken Hürser Tekinoktay futboldan ve bugünkü yapısından bu denli soğumuş? Size bunu anlatmak için paragraflar boyu cümleler kurabilirim ama asla şu söyleyeceğim kadar etkili olmaz: Merak edenler youtube'u açsınlar ve arama kutucuğuna "Çanakkale Dardanelspor'un Hakeme ve Rakibe Karşı Zaferi" yazsınlar. Arka arkaya bu tip maçlar oynayan bir takımın teknik direktörü olduğu empatisini kurabilen herkes sanıyorum Hürser hocaya hak verecektir. Bugünlerde tüm kanallar dört bir frekanstan "futbol ve şike" programları yaparken neden hiçbiri kendisini çağırıp "Hocam siz neden futboldan koptunuz?" diye sormaz? Hani başta Themis'e atıf yapıp "gözleri bağlı" dedik ya, işte Hürser Tekinoktay'lar konuşursa belki futbol daha temiz olur. Bir bakmışsınız o zaman Themis de "bu maç kaçmaz" deyip gözlerindeki bağı çözmüş.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Derbi kadar zor 03 Mart 2016
Düğüm çözülecek mi? 25 Şubat 2016
Skandalın daniskası 23 Şubat 2016
Maçın şifresi: Savunma 18 Şubat 2016
Öp Quaresma’nın elini 16 Şubat 2016
Taktik savaşı 11 Şubat 2016
Maça geç kaldılar 09 Şubat 2016
Ciddiyet şart 02 Şubat 2016