Futbolumuz ekonomik durumumuzun bir aynası gibi

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM [email protected]

Türkiye'de futbol endüstrisi son yıllarda çok büyüdü. Özellikle yayın ihalelerinden ve UEFA'dan gelen gelirler ve çeşitli reklam ve promosyon gelirleri sayesinde rakamlar ve cirolar daha önce hayal edilemeyecek boyutlara ulaştı. Ancak, son derece tezat bir şekilde, oynanan futbolun kalitesi de gittikçe geriye gitmekte. Esasen, kulüp takımlarımız ve milli takımımız yurtdışında maç oynamasa, biz bunun farkında bile olamayacak, ve herşeyin ne kadar iyi olduğundan dem vuracağız ama neyse ki yabancı takımlarla oynuyoruz da ne berbat durumda olduğumuzu biraz olsun idrak edebiliyoruz. (Türkiye futbol endüstrisinin büyüklüğü, ülke nüfusunun sayısı ve halkın oyuna olan ilgisi kriterleriyle bakıldığında aslında futbolda neredeyse Dünya sonuncusu durumunda.)

Futbolda geriye gidişin pek çok sebebinden bahsedilebilir. Ancak ana sebep kurumsallaşamamış futbol kulüplerinin birden bire artan finansman imkanları sayesinde ellerine geçen paralarla altyapıya ve teknik kadroya yatırım yapacakları yerde ikinci sınıf yabancı oyunculara gereğinden fazla paralar ödeyerek disiplin ve taktik anlayıştan tamamen yoksun takımlar ortaya çıkarmaları. Yabancı oyuncu ithali aynı zamanda kaliteli yerli oyuncu yetişmesine de engel oluyor. Sonuçta 75 milyonluk ülkede düzgün bir yerli 11 çıkaramıyor, onun yerine yurtdışında yetişen veya devşirme oyunculara bel bağlıyoruz. Kulüp yöneticilerinin tüm erkleri ellerinde toplayıp muhalefet oluşmasını önlemesi de kötü sonuçlara rağmen yönetimlerin değişmesini engellemekte. (Bu paragrafı bir kaç kelime değiştirerek Türkiye ekonomisine uyarlayabiliriz sanırım.)

Futbolla ilgili bu miyop yaklaşım aslında ekonomiye bakışımızda da geçerli. Mesela, son 8 senedir çok hızlı büyüdüğümüz, 2000 yılında dolar bazında milli hasılamız 250 milyarlarda iken, şimdi 700 milyarlara ulaştığımız ve Dünya'nın 16. Büyük ekonomisi olduğumuz iddiasındayız. Hatta, son dönemde giren sıcak paranın yarattığı temelsiz büyümenin gazıyla 2023'te ilk 10'a girebileceğimiz şeklindeki deli saçması fikirlere bile prim verebiliyoruz. Halbuki, Türkiye'yi Dünya'daki diğer ekonomilerle kıyasladığımızda aslında yerimizin hiç de değişmemiş olduğunu görebiliriz. Türkiye ben bildim bileli (bazı büyük kriz yılları haricinde) Dünya'nın 17. Veya 16. Büyük ekonomisidir. Sadece, son 25 sene içerisinde Güney Kore ve Endonezya bizi geçmiş, biz de Avustralya, Hollanda ve İran'ı geçmişiz. Toplam Dünya hasılasından aldığımız payda da pek bir değişiklik yok. 1990'da %1.24'müş, 2010'da da %1.29 olması bekleniyor. İMF'nin son çıkan "Dünya Ekonomik Raporu"nun 5 senelik projeksiyonlarında da Türkiye'nin sıralaması değişmiyor.

Ekonomi konusundaki bu yanılsamalar sadece makro değil, mikro düzeyde de geçerli. Küçük bir örnek vereyim. Son yıllarda Türkiye'nin flaş(!) sektörlerinden birinin otomotiv olduğu iddia ediliyor. Üretimin ne kadar arttığından, ne kadar çok yatırım çektiğimizden, ihracatın ne boyutlara geldiğinden falan bahsediyoruz. Evet, tıpkı futbolda olduğu gibi, kendimizi Dünya'daki gelişmelerden soyutlarsak ve rakamlara sadece Türkiye perspektifinden bakarsak gerçekten de bir gelişme varmış hissine kapılabiliriz. Halbuki, gerçek şu ki son 20 yılda Batı ekonomileri otomotiv sanayini "outsource" etmişler. Şimdi, onlar teknolojisini geliştiriyor, asıl katma değerini yaratıyor, hamaliyesini de bizim gibi ülkelere bırakıyorlar. Üstelik, bu işi bize bırakırken bile, üretimleri kendi şirketleri ve markaları altında yaparak, ticari kârı da alıp götürüyorlar.

Otomotiv ile ilgili bir kaç rakam vermek gerekirse: Türkiye'nin 1991'deki toplam otomobil ve ticari araç üretimi 242 bin adetti ve Türkiye Dünya'da %0.5'lik bir payla 19. Sıradaydı. 2009 senesinde ise üretimimiz 870 bin oldu, ve Dünya'da %1.4'lik payla 17. Sıradayız. Şimdi, bu rakamlara bakarak otomotiv sanayinde bir aşama kaydettiğimizi iddia edebiliriz. Halbuki, gerçek şu ki, 1991 yılında gelişmekte olan ülkelerin toplam otomotiv üretimi içindeki payı %16.8 idi. Bugün bu pay %46! Kısacası, nihai üretim gelişmişlerden gelişmekte olanlara kaymış, biz de bu pastadan küçük bir oranda pay kapmışız. Hepsi bu! Yoksa bir otomotiv devi falan olduğumuz yok. Hatta, son dönemde otomotiv ithalatımız otomotiv ihracatımızın oldukça üstüne çıktı. Hele, bu rakama yerli üretimde kullanılan ara malları da dahil edilirse, otomotiv sektörünün dış ticaret açığı bayağı ciddi boyutlarda!

Türkiye'nin iç tasarruflarını artırmadan, yeri geldiğinde tek taraflı akılcı korumacı politikalar uygulamadan (ör: sermaye akımlarına karşı Tobin vergisi gibi), uzun soluklu bir sanayi politikası kurgulamadan ve kronik cari açık problemini çözmeden, Dünya ligindeki sıralamasını değiştirmesine imkan yok. Aslında futbol gibi ekonomik durumumuzla ilgili de söyleyebileceğimiz tek bir şey var: "Buna da yarabbi şükür!"

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019