Futbolu saran kanser: Bahis ve şike
Bahis ve şike, futbolun ve sporun düşmanı
Çok değil, bundan daha iki hafta önce yine bu sütunlarda "Sporun sırtında yükselen bir ekonomi: Bahis ekonomisi" başlıklı bir yazımı sizlerle paylaşmış ve bu ekonominin spora ve futbola olan etkilerini tartışmıştık.
Aslında bu olayların geçen hafta patlak vermesinden önce, biz bu olayın ayak seslerini DÜNYA okurlarına duyurmuştuk. İki hafta önce söz konusu yazının kaleme alınışı bir tesadüf değildi. Yaptığımız bazı araştırmalar ve incelemeler ile birtakım haberler böyle bir olayın her an patlak verebileceğini ortaya koyuyordu. Ancak bu işin bu kadar kısa sürede patlak vereceğini ve boyutunun bu kadar büyük olabileceğini tahmin edememiştik.
İki hafta önce bu sütunlarda yayınladığımız makalemizden bazı pasajları buraya alarak, geçen hafta patlak veren şike skandalına geçmek istiyoruz.
Bahis ekonomisi
Küreselleşmenin avantajlarını, paraya çevirme bakımından, yeni spor ekonomisinin en önemli aracı olan televizyon ve dijital yayın platformları, bir yandan spor karşılaşmalarını naklen yayınlayarak, dört milyara yakın insana bu heyecanı aynı anda izlettirip, spora yeni gelir kaynakları yaratma olanağı sağlarken; diğer taraftan da spordan beslenen farklı ekonomilerin de gelişip büyümesine olanak sağladı. İşte bu ekonomilerin en büyüklerinden birisi olarak karşımıza "bahis ekonomisi" çıkıyor. Ana dinamiğini spor oluşturmasına karşın, sporun bağışıklık sistemini zayıflatan bir yapıdan, bir ekonomiden bahsediyoruz. Bahis ekonomisinden… Bahis ekonomisinin beslendiği en büyük kaynak olarak karşımıza futbol çıkıyor.
Geçen hafta Almanya'da patlak verip, dalga dalga tüm Avrupa'yı etkisi altına alan bahis skandalının boyutu her geçen gün büyüyor. Görünen o ki, giderayak 2009 yılına damgasını vuracak bu olay, Türk futbolunu da ciddi şekilde etkileyecek.
Soruşturmayı yürüten Bochum Savcısı Avrupa'da ve Türkiye'de oynanan 200 maçta şike tespiti yaptı. Alman polisi yürüttüğü soruşturma kapsamında Almanya'da 15 ve İsviçre'de 2 olmak üzere toplam 17 şüpheliyi tutukladı. Birçok ülkede 50'ye yakın şikeci de aranıyor. Şikecilerin kazancının 10 milyon Euro'nun üzerinde olduğu tahmin ediliyor.
Alman Spor Haberleri Ajansı (SID), ülkenin saygın gazetelerinden Süddeutsche Zeitung ve Berliner Morgenpost'un ulaştığı ilave bilgiler, aralarında Alman ve Türk takımlarının da bulunduğu yeni bir şike skandalının da patlak vermek üzere olduğunu haber veriyor. Polis aynı zamanda aralarında çok miktarda nakit paranın da bulunduğu güçlü delillerin olduğunu bildiriyor. Soruşturma kapsamına sadece futbol alındı ve diğer spor dalları araştırılmadı. Bohum savcılığı 10 farklı ülkede 15 şüpheli hakkında tutuklama kararı çıkarttı.
Durum gerçekten vahim, vahim olduğu kadar düşündürücü.
Türk futbolcular da işin içinde mi?
Bu şike skandalı Türk futboluna da gölge düşürecek gibi görünüyor. Berlin merkezli bir bahis çetesinin, özellikle Turkcell Süper Ligi'ndeki maçlara büyük paralar yatırdıkları tespit edildi. Alman medyasındaki haberlere göre, Alman 1'inci ligi Bundesliga ile Turkcell Süper Lig'den bazı futbolcular da şike olaylarına karışmış durumda. Türk futbolcular arasında milli takıma kadar yükselenler de bulunduğu iddia ediliyor. Bu futbolcuların kimler olduğunu, soruşturmanın ilerleyen evrelerinde hep birlikte öğrenmiş olacağız.
Haberde Bochum Savcılığı'nın soruşturma dosyasında hangi futbolcuların adının geçtiğineyse yer verilmedi. Berliner Morgenpost, Berlin'deki güvenlik makamlarına dayandırdığı haberinde, şike skandalıyla ilgili olarak yaklaşık 100 kişi hakkında soruşturma yürütüldüğünü duyurdu.
Bochum Savcılığı, şike konusundaki iddialara açıklık getirmek üzere bir basın toplantısı düzenleneceğini duyurdu. Toplantıya, soruşturmalara eşlik eden Avrupa Futbol Federasyonları Birliği UEFA'dan da bir yetkilinin katılacağı açıklandı.
Skandal hangi ülkeleri vuracak?
Türkiye ve Almanya'nın yanı sıra Avusturya, Belçika, Bosna, Hırvatistan, Macaristan, Slovenya ve İsviçre liglerinden takımların da adı şike dosyasında yer alıyor.
Bu ülkelerde de çok sayıda futbolcu, teknik direktör, hakem ve idarecinin Berlin merkezli çeteyle işbirliği yaptığı, yaklaşık 40 maçın maniple edildiği öne sürülüyor. Bochum Savcılığı'na göre, Bundesliga2'de 2, 3. ligde 3 ile yerel liglerde 18, Oberligen'de 5 ve iki U19 maçında şike yapıldı. Ayrıca 9 ülkede 200'den fazla maç maniple edildi. Almanya'nın yanı sıra Beçika, İsviçre, Hırvatistan, Slovenya, Türkiye, Macaristan, Bosna ve Avusturya'da şike yapılmış maçlar tespit edildi. Bu maçlar içinde en az 3 Şampiyonlar Ligi ve 12 Avrupa Ligi ile bir U-21 Avrupa Şampiyonası eleme maçı bulunuyor.
Şike yapılan maçların ülkelere göre dağılımı ise şöyle: Belçika'da 17 ikinci lig maçı; İsviçre'de 22 hazırlık ve 6 lig maçı; Hırvatistan'da 14 birinci lig maçı; Slovenya'da 7 birinci lig maçı; Türkiye'de Süper Lig ve diğer alt liglerde olmak üzere toplam 29 maç; Macaristan'da 13 birinci lig maçı; Bosna'da 8 birinci lig ve Avusturya'da 11 birinci ve ikinci lig maçı.
Yukarıdaki tablodan da anlaşılacağı üzere, adı bahis skandalına karışmış 10 Avrupa Ligi içinde en fazla sayıda şikenin yapıldığı lig, 29 maçla Türkiye futbol ligi… Bochum Savcılığı'na göre, Süper Lig'den daha alt liglere kadar tüm gruplarda ve Türkiye Kupası'nda toplam 29 maça şike bulaşmış durumda.
Yine Bochum Savcılığı'na göre, Türkiye liglerindeki 29 maça yüksek meblağlı bahisler oynanmış. Bu organizasyona bazı ünlü milli oyuncular da katılmış. Genel olarak suçlamaların temelinde zanlıların, Avrupa'nın çeşitli liglerinden oyuncu, hakem, antrenör ve yüksek düzeydeki yetkilileri para karşılığında kullandığı yatıyor.
2005 yılında yine bir şike skandalı yaşanmıştı!
Alman bahisçi Robert Hoyzer ve Hırvat bahisçi Ante Sapina Almanya'da 2005 yılında hakemlerle ile işbirliğine giderek bazı maçlarda şike organize etmişlerdi. Bunun üzerine yapılan yargılama sonunda Ante Sapina ile Robert Hoyzer ve eski futbolcu olan iki kardeşi de Almanya'da toplam 23 maçta yaklaşık 2 milyon Euro tutarında şike yaptıkları gerekçesiyle 35 aya kadar çeşitli hapis cezalarına çarptırılmışlardı. Skandalının baş sorumlusu olan Hoyzer, 1 yıl 2 ay cezaevinde kaldıktan sonra, iyi halden dolayı tecilli olarak serbest bırakıldı. Türkiye'de de daha önce Alişen Kandil ile Gökdeniz Karadeniz bahis şikesi cezası almıştı.
İtalya'da yaşanılan şike skandalı
Anımsanacağı üzere 2006'nın ortalarında mayıs-haziranda İtalya'da Juventus'un eski genel direktörü Luciano Moggi'nin başrolünü oynadığı bir skandal patlak vermiş ve olaya İtalya Futbol Federasyonu ile diğer bazı kulüplerin de dahil olmasıyla skandalın boyutları büyümüştü. FİGC'in de devreye girmesiyle giderek büyüyen bu skandalda bazı kulüp yöneticilerinin federasyondaki bazı hakemleri telefonla arayarak, maçların hakemlerini değiştirttikleri; bazı hakemlere ekstra maddi avantajlar sağlayarak, maçların sonuçlarına etki ettikleri ve bazı maçlarda da şike uygulamalarına yer verildiğinin tespit edilmesi üzerine başta Juventus olmak üzere Serie-A'nın en büyük ve güçlü kulüpleri büyük cezalar almışlar ve Juventus küme düşürülmüştü. Futbolda temizlik operasyonu çerçevesinde FIGC, skandala adı karışan kulüp ve kişiler hakkında Roma Savcılığı'na suç duyurusunda bulunmuş ve savcılık da daha sonra adı geçen kulüp, oyuncu ve yöneticileri yargılanmak üzere mahkemeye sevk etmişti. Yargılama sonucunda belirtilen kişi ve kurumlar önemli cezalara çarptırılmıştı.
Şikeye ilişkin ülkemizde yasal bir düzenleme bulunmuyor
Şike tüm dünyada adli soruşturma gerektiren bir suç olduğu için hemen hemen tüm Avrupa'da ceza kanunlarıyla yasal düzenleme altına alınmış durumda. Buna karşın ülkemizde spor müsabakalarında şike ve teşvik primini adli soruşturma gerektiren 'suç' olarak tanımlayan yasal bir düzenleme bulunmuyor. Halbuki konuya ilişkin 2008'de Meclis'e gönderilerek yasalaşmayı bekleyen Spor Müsabakalarında Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nda ise şike ve teşvik primi hem suç olarak tanımlıyor hem de bu suçu işleyenlere verilecek cezalar yer alıyor. Ancak tasarı halen Adalet Komisyonu'nda görüşülmeyi bekliyor. Görüşülmeyi bekleyen tasarıyla şike, 'Bireysel veya takım halinde yapılan spor müsabakalarına sporcu, antrenör, teknik direktör, hakem veya her ne ad altında olursa olsun görevli olarak katılanlar ile sporcu veya takımı temsile yetkili olanlardan karşılaşma veya yarışmanın sonucunu çıkar karşılığı anlaşarak etkilemek' olarak tanımlıyor. Tasarıya göre 'şike' suçunu işleyenlerin, 5 yıldan 8 yıla kadar hapis cezası ve 20 bin gün adli para cezası ile cezalandırılmaları öngörülüyor. Tasarı kabul edilirse, şike suçunu işleyenler sadece hapis cezası almakla kalmayacak, aynı zamanda 2 milyon TL'ye kadar para cezasına da çarptırılacaklar.
Aynı maddede, teşvik primi ise şöyle nitelendiriliyor: 'Milli takım ile mensubu bulunduğu kulübün sporcu veya teknik elemanlarına verilen primler hariç olmak üzere rakip spor kulübü veya sporcusu ile müsabaka yapan diğer spor kulüplerine sporculara veya diğer spor elamanlarına kendi veya mensubu bulunduğu kulübün çıkarlarına olan bir neticenin sağlanmasına yönelik olarak verilen ayni veya nakdi bağış veya yardımlar.' Tasarının 8. maddesinde yer alan ceza düzenlemesine göre, 'teşvik primi' suçu işleyenler, 3 yıldan 5 yıla kadar hapis ve teşvik primi olarak vaat edilen paranın 5 katına kadar para cezasına da çarptırılacaklar.
Dünyada bahis ve şans oyunlarına yatırılan para 227 milyar dolar
Sporun küresel anlamda yarattığı pastanın yıllık yüz milyar dolarlar düzeyine ulaşması, çok doğal olarak bu pastadan pay almayı hedefleyen spor dışı bazı ekonomilerin de filizlenip gelişmesine yol açtı. Ana öğesi spor, daha doğrusu bir yarışma olan bahis oyunları, süreç içinde sporun giderek gelişmesi ve parasallaşmasına paralel olarak, kendisini de global anlamda parasal olarak büyüttü. Spor temelli bahis oyunlarının bugün yıllık ciroları 227 milyar dolar mertebesine ulaşmış durumda.
Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu'nun ''Kamu Kurum ve Kuruluşları ile Diğer Kişiler Tarafından Gerçekleştirilen Talih ve Şans Oyunları ile Yarışlara İlişkin Değerlendirme Raporu'' ile Milli Piyango Genel Müdürlüğü verilerinden derlenen bilgilere göre, dünyada oynanan bahislerde son bir yılda yüzde 9, sayısal oyunlarda ise yüzde 10 artış kaydedildi.
Dünyada yılda 226 milyar 726 milyon dolarlık bahis ve sayısal oyun oynanırken, Türkiye'de şans oyunlarına yatırılan para yılda 2,5 milyar doları buluyor... Bu paranın sadece 1,6 milyar dolarlık kısmı İddaa'dan geliyor.
Yine yaptığımız araştırmalara göre bugün yer yüzünde yaklaşık 75 bin adet bahis sitesi on line hizmet veriyor. Sanal ortamda oynan bahis miktarı ise yaklaşık 90 milyar dolar düzeyinde.
Bahis oyunları gerçekten futbola finansal destek sağlıyor mu?
Bahis oyunlarının temel dinamiğini spor ve futbol etkinliği oluşturmasına karşın, bahisten elde olunan gelirin çok az bir kısmı spor ve futbola gidiyor. Ülkemizde oynanan bahis oyunlarından elde olunan hasılatın sadece %10'a yakın bir kısmı spora geri dönüyor. Bu bağlamda örneğin bahis ekonomisin ülkemizdeki gelişimine bakıldığında, ülkemizde en yaygın oynanan bahis oyunu İddaa'nın son beş yıllık süre içinde toplam cirosu 10.2 milyar liraya ulaşmasına karşın; spora/futbola aktarılan tutar 554 milyon TL'ye (2009 itibariyle bu tutar 670 milyon TL'ye ulaştı); Spor Toto'dan da aktarılan 5,8 milyon TL dikkate alındığında, iki bahis oyunundan futbola aktarılan tutar 675,8 milyon TL'ye ulaşmış…
Aynı şekilde diğer spor dallarına da son derece küçük miktarda para aktarıldığını burada yineleyelim. Nitekim, 2009 yılında toplam cirosu 2,5 milyar TL'ye ulaşması beklenen İddaa'dan Basketbol Erkek 1.Ligi'ne aktarılan tutar 7,4 milyon TL iken; bu tutar voleybolda daha da düşüyor. Bayan voleybol ligine plase edilen tutar 673 bin TL civarındayken; voleybol erkek ligine aktarılan toplam tutar da 1,4 milyon TL'ye ulaşmış durumda.
Bahis oyunları sporu (futbolu) sakatlıyor!
Temel dinamiğini spordan almasına karşın, bahis oyunlarının sporun özünü sakatlayan paradoksal bir duruma da neden olduğunu burada belirtelim. Çoğunlukla on line ortamda oynanan bahis oyunlarıyla futbola ve spora olan ilgi daha da artarken, özellikle futbolda teşvik, şike, doping gibi anti futbol unsurlarının, bahis oyunları aracılığıyla futbola sirayet ettiklerini gözlemliyoruz. Nitekim, Avrupa'da ve ülkemizde bu konulara ilişkin geçmişte yaşanmış ve halen yaşanmakta olan bazı teşvik ve şike olayları bu tezimizi doğrular niteliktedir. Süper Lig'de kendi takımının aleyhine İddaa oynayan futbolcuların bulunduğunu geçen yıllarda hep birlikte görmüştük. Bu tür olayların tespiti ve belirlenmesine yönelik sürecin çok uzun zaman alması; bazı konuların kanunlarda açık ve sarih olarak düzenlenmemiş olması (örneğin teşvik primi olayı) bahis oyunlarının futbola ve spora bir virüs gibi girmesine olanak sağlıyor.
Bir yandan spora ve futbola olan ilgiyi en üst düzeye çıkartırken, diğer taraftan futbolun zayıf karnı olan bahis olayının çok sıkı denetim altına alınması da her zaman mümkün olamıyor.
Sonuç
Sporun ve futbolun özellikle 1990'lı yıllardan itibaren endüstriyel bir dönüşüm sürecine girerek, yeni gelir kaynakları yaratıp spor pastasını büyütmeleri, bahis ekonomisi gibi ekonomilerin de çok daha etkin olarak ortaya çıkmalarına neden oldu. Daha önceden de var olmasına karşın, endüstriyel dönüşüm dinamiklerinin tetiklediği bahis oyunları, bugün yeryüzünde yıllık 230 milyar dolara ulaşan parasal büyüklüğü ile yıllık spor pastasının neredeyse yüzde ellisine yakın bir parasal büyüklük oluşturuyor. Bir yandan sporun daha da ilgi görmesi ve yaygınlaşmasına olanak sağlarken; diğer taraftan da sporun yarışmacı özüne zarar veren bir yapıda olan bahis oyunları, bir kanser gibi ne yazık ki bugün tüm spor dallarını sarmış durumda. Ana beslendiği etken spor olmasına karşın, bahis ekonomisinin spora olası dışsal etkileri de minimum düzeyde gerçekleşiyor. Spor ile aralarında paradoksal bir ilişkinin olduğu bahis ekonomisi, diğer taraftan sporun ve futbolun bağışıklık sistemini de uzun vadede zayıflatacak özelliklere sahip. Bu nedenle bahis oyunlarının spora olası olumsuz etkilerini en alt düzeyde tutabilmek için başta yasal düzenlemeler olmak üzere teşvik, şike, şiddet ve doping gibi anti-spor öğelerine karşı da her türlü yasal ve yönetsel önlemlerin alınması ve bunlara karşı saptanan eylemlerde taviz verilmeksizin olayın üzerine gidilmesi en öncelikli görevlerden birisi olarak karşımızda duruyor. Diğer bir öncelikli konu da bahis ekonomisinden spora aktarılan kaynakların daha da fazlalaştırılması sorunudur…
Görülüyor ki, futbol dışı öğelerin futbolu kirleterek, buradan kendilerine fayda ve kazanç sağlamalarına izin verilemez, verilmemeli de. İtalya bunun sınavını verdi. Şimdi Almanya ve diğer ülkeler bunun sınavını verecek.
Ancak bu sınavı verecek ülkemizdeki yönetsel ve yasal yapılanma İtalya'dan çok farklılıklar arz ediyor. Bizde hâlâ teşvik bir suç unsuru olarak değerlendirilmez ve şike eylemi için Türk Ceza Hukuku'nda herhangi bir yaptırım yer almazken; İtalya'da kulüpler spor mahkemelerinde yargılandı ve en ağır cezalara çarptırıldılar. Olayın yasal yapılanma yönündeki eksikliklerin en kısa sürede parlamentoda çözümlenmesi gerekiyor. Bu tür olayların sadece 3183 sayılı Futbol Federasyonu Yasası çerçevesinde yönetsel yaptırımlar doğrultusunda, yani Federasyon'un inisiyatifinde çözümlenemeyeceğini bugüne kadar yaşadığımız olaylarda gördük. Olayın federasyonun yönetsel inisiyatif ve taktirine bırakılmaksızın, yasal mercilerde halledilmesi, bu tür olayların önüne geçebilmek bakımından temel çözüm gibi görünüyor. Bu konuda acilen yeni yasal düzenlemelere gidilmeli. Bu konuda uzman yasal yapılanma oluşturulmalıdır.
Yönetsel yönden kısır tartışmaların içinde bu sorunlara çanak tutan klasik yönetim felsefesi ve anlayışından da kulüplerimizin ve tüm futbol yöneticilerimizin acilen kurtulması gerekiyor. Bu konuda hiç bir kuruma, kulübe ve oyuncuya ayrıcalık tanınamaz, tanınmamalı da. En küçük duyumların bile üzerine kararlılıkla gidilmeli, olay çok uzatılmadan hızlı bir şekilde sonuçlandırılmalıdır. İtalya'da delillerin toplandıktan sonra bir ay içinde mahkemenin toplanarak, karar vermesi bize örnek olmalıdır.
Bu olayların neden olduğu olumsuzlukları da neden sonuç ilişkisi içinde irdelemeliyiz. Zaten futbolun doğasında var olan dengesiz gelişim dinamiğinin, somut koşullara determinist etkisini en aza indirecek düzenlemeleri de futbol idaresinin yapması gerekiyor. Futbolun kendi içsel dinamiklerinden kaynaklanan dengesizliğin, futbolumuzu daha da çarpıtacak ve dengesini bozacak ortamlar sağlamasının önüne geçmeliyiz. Sivrisineklere yaşama şansı veren bataklığı kurutmak zorundayız ki, "futbolumuzdaki sıtma" yayılmasın. Bunu yapma yerine biz hâlâ sıtmayı ilaçlarla tedavi etmeye çalışıyoruz. Yani hastalık üreten yapıyı ortadan kaldırmak durumundayız. Bu anlamda gelir dağılımındaki dengesizliği giderebilmenin, haksız rekabeti önleyebilmenin ve bazı kulüplerin lig çatısının üzerine çıkmasının önünü kesmeliyiz. Tüm kulüplere dengede rekabeti sağlayacak, buna bağlı olarak futbolun kalitesini yükseltecek bir yasal, yönetsel yapılanmayı gerçekleştirmek, bugün Türk futbolunun önünde duran en acil görevdir.
Bu olayların üzerine titizlikle gidilmez de geçiştirilmeye çalışılırsa, Türk futbolunun marka değeri büyük zarar görür ve futbol pastası büyümez. Bu olayın Türkiye bacağı üzerine hiç taviz verilmeden gidilmeli ve ilgili yasa bir an önce çıkartılmalıdır.