‘Futboldan ekonomiye kadar her yerde sistem kazanır…’

Emre ALKİN
Emre ALKİN PAYLAŞMASAK OLMAZDI [email protected]

Bu haftaki konuğumuz TFF’de omuz omuza çalıştığım Dr. Fatih Tanfer. Ciddi bir özel sektör tecrübesinin yanında Türk Futbolu’nu A’dan Z’ye kadar analiz etme imkanını bulmuş ‘Egeli’ bir beyefendi. Futbol Federasyonu’nun ‘efsane’ Temsilciler Kurulu Başkanı. Valiler ve emniyet müdürleri dahil herkesin sevdiği, danıştığı saygı gösterdiği bir ‘ağabey.’ TFF’deki görevimiz esnasında konuşamadığımız dertleşemediğimiz ne varsa geçen hafta İzmir’de masaya yatırdık. Paylaşmasak olmazdı...

Nasıl bir çevrede, hangi şartlarda büyüdünüz?

Ben Manisa’nın Salihli ilçesinde doğdum. Babam avukattı. Çok kültürlü bir insandı. Annem babam kadar okumuş olmasa da çok aydın bir kişiydi. Babam, “Benden daha akıllı” derdi annem için. 1970’li yıllarda her şey gazete kağıdına sarılırdı. Annem onları bile okurdu. Ailemizin çıkış noktası insanlara saygı, onları eşit görmekti. Dolayısıyla küçük ile küçük, büyük ile büyük olabilmeyi öğrendim. Tabii, Çerkez olmamızın da yetişme tarzında rolü olduğunu söylemeliyim.

İyi bir öğrenci olduğunuzu tahmin ediyorum?

Doğrudur. Ancak okuldan önce ilk eğitimi ailede aldım. Her zaman da bunun faydasını gördüm. İlkokulu Manisa’da bitirdikten sonra, İzmir Türk Koleji’nde devam ettim. Sonra Ankara’da üniversiteye başlamak istedim ama öğrenci olayları zirve yapmıştı. Bir yıl bekledim ki okullar açılsın diye. Sonra İstanbul’a gittim. İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi’nde okumaya başladım. Bitince İzmir’e döndüm. Bağkur’da işe başladım.

'Çalışkan, gayretli ve azimli olmadan başarmak zor...'

Kariyerinize hemen başlamışsınız…

O zamanki şartlar böyleydi. Uygun ve yapımıza uyan bir iş bulunca tereddüt etmezdik. Ancak en önemli tecrübem 26 yaşında Tepecik Hastanesi Müdürü olmamdı.

Genç yaşta zor bir görev olmamış mı?

Gerçekten öyle. Siyasetin en karmaşık olduğu ve her taraftan baskı gelen 12 Eylül öncesi bir dönemde hele. Sendikalar ve partiler arasında büyük bir çekişme varken, ben sevgi ve bilgiyle ortamı yönetmeyi başardım. Çıkış noktam hem inanç, güven ve sevgi oldu. Ne iş yaparsanız yapın çalışkan, gayretli ve samimi olmak gerekiyor. Diyalog kanalları hep açık olmalı. Her görevi bu anlayış içinde icra ettim. Hastanedeki görevimden başka bir göreve geçerken gözyaşları içinde vedalaştık herkesle. Çünkü Petkim’den teklif gelmişti. Tam 19 yıl çalıştım orada. 9 genel müdür ve 9 yönetim kurulu başkanı ile projeler yapma imkanım oldu. Maral Öztekin, Faruk Yağız, Turgut Bozkurt, Erman Yerdelen ve Kemal Çolakoğlu gibi dönemin efsane yöneticileriyle nice anılarımız oldu. Petkim bir okuldu gerçekten. Bu arada Petkim Spor Kulübü’nün de başkanlığını yaptım.

Futbolla orada mı tanıştınız?

Yok. Futbolla ilk tanışmam Manisa’da oldu. Salihli’de ‘Gürbüzler’ isminde bir takım vardı. İlk idarecilik tecrübemi orada yaşadım. Sonra da Salihlispor’da yönetici oldum. İlerleyen dönemde İzmir’de İl Hakem Kurulu’nda görev yapmaya başladım. 16 yıl da gözlemci oldum. Daha sonra 4 yıl TFF’de Amatör Kurul Üyeliği, 11 yıl da Temsilciler Kurulu’nda görev yaptım. Bu sürenin 3 yılında da bu güzide kurula başkanlık ettim. Futbolun her kısmıyla uğraştım diyebilirim. Hâlâ da futbolun içindeyim. Köşe yazarlığı yapıyorum.

Siz, futbolun mali tarafına da bakıyorsunuz bildiğim kadarıyla...

Evet. Geçenlerde UEFA Finansal Fair Play kurallarıyla ilgili bir yazı kaleme aldım. Oldukça rağbet gördü. Ancak bir okuyucu “sizin alanınız değil” gibi bir mesaj atmış. Bilmiyor ki ben maliye doktorası sahibiyim ve en çok bilgi sahibi olduğum bu alan. Yine de sevgiyle ve anlayışla kendisine cevap yazdım. Kendisini bilgilendirdim. Çünkü vakit ayırıp beni okuduğuna göre benim ona saygılı olmam gerekiyor. Görev yaparken hep “nasıl saygı görmek istiyorsanız, o şekilde saygı gösterin” demişimdir gençlere. Çalışanların Bizans oyunları, dedikodu ve boş uğraşlar yerine, meslekte derinleşmeye vakit ayırmaları en doğru davranış olacaktır.

'Egeliler dayatmadan hoşlanmz'

Egelilik nasıl bir şey? Hatta İzmirlilik diyelim...

Yaşayın hocam. Ben şöyle düşünüyorum: Ülkemizin yaşam kalitesini, kültürünü, bilimini ve gelişmişlik düzeyini İzmir’in seviyesine getirdiğimiz gün birçok sorun çözülmüş olur. 

Neden Egelilere kızıyorlar ya da Egelileri çok seviyorlar?

Açıklayayım. Egeliler yaşam hakkına çok saygı duyarlar. Kendilerine aynı saygının gösterilmesini isterler. Baskı ve zorlamadan hoşlanmazlar. Egeli kendisine yapılan ya da planlanan dayatmaları reddeder. Ancak, bu durum sadece bugün değil tarih boyunca her zaman böyleydi. Egeli’nin şirin gözükmek ya da bilerek kızdırmak gibi kaygısı yoktur. Atatürk “Bağımsızlık karakterimdir” demiş ya, Egeli de böyle hisseder.

Ya İzmir?

Geçenlerde bir anket yapmışlar. Türkiye’nin her köşesindeki insanlara “Kendi şehrinizden başka nerede yaşamak isterdiniz” diye sormuşlar. Büyük bir oranla cevap “İzmir” çıkmış. Bunun bir sebebi var elbette. İzmir’i gören gelmek istiyor, gelen de başka bir yere gidemiyor.

'İzmir'in futbolu ile iş dünyası arasında fazla bir fark yok'

Ege’den iyi de sporcu çıkıyor değil mi?

Başarılı sporcular çıkıyor ama devam edemiyorlar. Sadece sporda değil. İş dünyasında da durum bu. Kurarız, büyütürüz ama çoğunlukla istediğimiz yere getiremeyiz. Aslında Egeli yetenekli ve bilgilidir. Ancak milyonlarca lirayı spora yatıracak fazla insan bulamazsınız Ege’de. Çünkü zor şartlarda kazanılan kaynakları kolayca harcayamıyorlar. 

Süper Lig’de İzmir takımlarının kalıcı olamaması da bu sebepten mi?

Altınordu Projesi gibi önemli adımlar var neyse ki. İzmirliler artık mantıklı işler yapmak istiyorlar. Sürekli para harcayarak değil, parayı doğru şekilde harcayarak devam etmek istiyorlar. Esas sıkıntımız tesis yetersizliği. PTT 1. Lig’de üç takım var İzmir’de ama doğru dürüst stadyum yok. Bu şekilde başarı sağlanamaz. Kendi şehrinde oynayamayan bir takım istikrar sağlayamaz. Göztepe ve Karşıyaka gibi büyük camialara yazık oluyor. Neyse ki kendi statları için bir hareketlilik içindeler bugünlerde.

'Akhisar'ın başarısı ders olarak okutulmalı...'

Bu açıdan Akhisar’ın başarısı için ne diyeceksiniz?

Aslında orada da aynı sorun var. Akhisar’da kendi sahasında değil Manisa’da oynuyor maçlarını. Bunun haricinde bana göre örnek alınması gereken bir kulüp. Üniversitelerde ders konusu olarak okutulması lazım. Mali açıdan doğru yönetilen, transferleri akılcı  yapan ve organizasyonu kusursuz işleyen bir sistemleri var. 

Brezilya-Almanya maçından misal, gelişmiş ülkeler artık her konuda “yenilmez” mi oldular?

Ben her zaman Franco’nun “Futbol toplumu uyutma modelidir” tarzındaki söylemlerine karşı çıktım. Eğer M. City-Arsenal maçını 82.000 biletli seyirci izliyorsa buna “uyutma” diyemeyiz. Futbol ciddi bir iştir. Dev bir sektördür. Doğal kabiliyetler sektörlerin gelişmesi için yeterli olmuyor. Bu sebeple Milli Takımlara Yurt Dışında top oynayan vatandaşları çağırıyoruz. Brezilya da aynı şekilde doğal kabiliyetlere güvendi. Almanya karşısında darmadağın oldu. Sistem her zaman kazanır. Ekonomide, hayatta ve her yerde bu böyledir.

Çok teşekkür ederim

Ben de hem size, hem de DÜNYA Gazetesi ailesi ve okurlarına teşekkür ederim. 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar