Futbola mali kural uygulanabilir mi?
Bu hafta ele alacağımız "Futbola Mali Kural", aslında bizim bu sütunlarda uzunca süreden beri üzerinde durduğumuz bir konu. Bu bağlamda geçen hafta iki farklı konuda ancak felsefe olarak aynı anlayışa sahip iki önemli olayla karşı karşıyaydık. Bunlardan ilki, makroekonomik disiplini sağlamak amacıyla meclisten geçirilmek için hazırlanan "Mali Kural" yasa tasarısı; diğeri ise sportif anlamda tüm profesyonel futbol kulüplerini yakından ilgilendirecek Türkiye Futbol Federasyonu'nun "Futbola Mali Kural" deklarasyonu…
Ekonomik ve sportif olarak iki farklı alanda gündeme gelen ancak temel olarak benzer felsefi ve mali hedeflere odaklanmış iki değişik konuyu burada değerlendirmeye çalışacağız. Her ne kadar birisi spor, diğeri de ekonomi ile ilgi olsa da, öz itibariyle parasal borçlanmanın disipline alınmasıyla ilgili bu iki benzer konu genel olarak mali bir amaç peşinde uygulamaya alınmaya çalışılıyor.
Biz öncelikle kısaca isterseniz, ekonomik anlamda "mali kural"ı kısaca anlamaya çalışalım. Daha sonra "futbolun mali kuralı'" üzerinde durmaya çalışalım.
Nedir mali kural
Kamuoyunda daha çok "Mali kural" olarak bilinen bu yasa tasarısının temel amacı: Ekonomide güven ve istikrarı güçlendirmek, mali disiplin anlayışını kalıcılaştırmak, ekonomi politikalarına uzun vadeli perspektif getirerek mevduat ve kredi vadelerinin uzamasını sağlamak, kamunun uzun vadede finansman ihtiyacını netleştirerek özel sektörün daha uzun vadeli ve daha düşük maliyetle kaynaklara ulaşmasını sağlamak…
Tasarıya göre Mali Kural, genel yönetim, KİT'ler ve bağlı ortaklıklar ile sermayesinin yarısından fazlası kamuya ait olan işletmeci kuruluşlar ile fonları kapsayacak. Döner sermayeli işletmelerin bütçelerinde gelir ve gider denkliğinin sağlanması esas olacak. KİT'ler ve bağlı ortaklıkları ile sermayesinin yarısından fazlası kamuya ait işletmeci kuruluşlar toplulaştırılmış bazda borçlanma gereği oluşturamayacak.
Kısacası: bahse konu yeni mali politika anlayışına göre borç artışının kontrol altına alınabilmesi için bütçe açıklarının bu süreç içinde sürekli kontrol altına alınması gerekiyor. Yani sözün özü, bu yasa tasarısı ile borçlanmaya bir disiplin getiriliyor.
Yukarıda anlattığımız "Mali kural" makro ekonomi için yaşamsal öneme sahip. Olayın makro ekonomik görünümü yukarıda anlattığımız gibi. Ancak bunun etkilerini önümüzdeki günlerde hep birlikte göreceğiz. Olayın sportif yönünde ise "Mali kural" neyi hedefliyor, hayata nasıl geçirilecek? Ona bakalım isterseniz…
Futbolun borcu gelirlerini aşıyor!
Futbolun günümüzde giderek parasallaşıp ticarileşmesi ve endüstriyel bir karaktere bürünmesi futbol pastasının on milyar Euro'lara ulaşmasına yol açtı. Öyle ki Deloitte'un en son raporuna göre Avrupa futbolu yıllık 14.6 milyar Euro bir gelir yaratıyor. Yaratılan bu gelir doğal olarak futbolun parasal giderlerini de artırıyor. Gelirler ve giderler arasındaki bu orantısız büyüme süreç sonunda gelirler ve giderler arasında uçurumun giderek büyümesine yol açıyor. Başta transfer harcamaları, oyuncu ücret maş ve primleri, statlara yatırılan yüz milyonlarca Euro olmak üzere kulüplerin yapmış oldukları harcamalar ne yazık ki bir türlü futbolun parasal gelirleriyle karşılanamıyor. Gelirlerin kaynağını artırmak ya da yeni gelirler elde etmek kolay olmuyor. Statların kapasiteleri artırılarak, ilave gelir elde etmek her zaman mümkün olamıyor. Her sene bir önceki yıla göre daha fazla logolu ürün satışı gerçekleştirilemiyor, taraftar sayısı artmıyor. Kısacası futbolun gelirleri sınırlı kaynaklardan elde ediliyor.
Bir bütün olarak bakıldığında, futbolun gelirlerinin giderlerini karşılamakta yetersiz kalması, kulüp borçlanmalarının her geçen giderek artmasına yol açıyor. Temelde rekabet dinamiğinden kaynaklanan bu yetersizlik, futbol gelirlerinin elde edilmesi sürecinde önemli bir finansman ihtiyacı doğuruyor. İşte futbol kulüplerinin, kendi rekabet güçlerini artırabilmek adına yöneldikleri bu süreçte giderlerin gelirlerden fazla olması, sezon sonlarında kulüplerin "gider fazlası" vermelerine neden oluyor. Bir türlü "gelir fazlası" veremeyen futbol kulüplerinin giderlerindeki bu dramatik artış, aslında futbol kulüplerinin finansal, ekonomik ve sportif sağlıklarını olumsuz etkilemeye başlıyor, bağışıklık sistemini zayıflatmaya başlıyor. Doğal olarak bu aşırı borçlanma kulüplerin mali yapıları üzerinde finansal bir baskı yaratıyor. Bu finansal baskıdan kendisini kurtaramayan kulüpler ise süreç içinde geri dönemeyecekleri bir yola giriyorlar. Sonuçta, kulüp iflasları, küme düşmeler, kapanan ve tarih olan kulüpler gerçeği ile karşılaşıyoruz.
Gelir ve borçlanma arasındaki açık artıyor
Deloitte'un düzenlediği "En Zengin 20" sıralamasında yer alan kulüplerin bir önceki yıla göre toplam borçlanmaları, toplam gelirlerinden yaklaşık 280 milyon Euro fazlayken; bu tutar 2008/09 sezonunda tam 2.2 kat artarak 898 milyon Euro'ya yükselmiş durumda. Yani kulüplerin gelirlerindeki artış, giderlerini karşılamakta yetersiz kalınca, bir önceki yıla göre en zengin 20 kulüp 618.4 milyon Euro daha fazla borçlanmaya gitmiş. Kulüp başına borçlanmadaki artış tutarı yaklaşık 40 milyon Euro'ya ulaşıyor.
Şüphesiz gelirler ile borçlanma arasındaki makasın bu kadar çok açılmasının en önemli nedenlerinden birisi; gelirler çok fazla artmazken, başta transfer harcamaları olmak üzere kulüplerin operasyonel giderlerinde çok önemli artışlar yaşanmış olmasıdır.
Gerçekten de bugün Avrupa'nın en zengin ve en büyük liglerine bakıldığında Alman Bundesliga ve Fransız Lig 1 hariç olmak üzere diğer 3 büyük ligin borçlanmaları, gelirlerinin üzerinde seyrediyor. Bu liglerin içinde İngiliz Premier Lig'in yıllık finansman açığı yaklaşık 4 milyar euro civarındayken; bu tutar İspanyol la Liga'da 3.5 ve İtalyan Serie-A'da ise 1.2 milyar Euro düzeyine yükselmiş durumda.
En zengin 20'deki toplam finansman açığı ise 898 milyon Euro. 900 milyon Euro'ya ulaşan bu açık kulüplerin doğal olarak mali disiplinlerini de bozuyor ve onları çok ciddi sıkıntıların içine itiyor.
Bu somut durum bir kez daha bizim Kutlu Merih hoca ile birlikte ortaya koyduğumuz "Bir futbol kulübünde gelirler arttıkça, giderler ve buna bağlı olarak borçlanmalar artar" tezimizi de doğruluyor. Bunun somut örneklerini ne yazık ki futbol kulüpleri çok acı yaşıyorlar.
Ülkemizde durum nasıl?
Ülkemizde yıllık yaratılan futbol gelirleri toplamı yaklaşık 525 milyon Euro civarındayken, 2010 başında yapılan yeni naklen yayın ihalesiyle bu tutar 287 milyon Euro artarak 812 milyon Euro'ya yükseldi.
2008/09 rakamlarına göre Süper Lig kulüplerinin yıllık gider toplamları 685 milyon Euro düzeyindeydi ve Türkcell Süper Lig ekipleri yaklaşık 160 milyon Euro açık vermekteydi. Ya da kulüplerimizin ifadeleriyle Gelir Gider tabloları 160 milyon Euro "Gider Fazlası" veriyordu. Son on yılda oluşan birikimli zarar toplam ise 585 milyon Euro'ya ulaşmış durumda. Süper Lig ekiplerinin oluşan gider fazlaları ve zararlarını finanse edebilmek için bilançolarındaki toplam borçlanmaları ise 695 milyon Euro'ya kadar yükseldi. Yani buna göre Turkcell Süper Lig ekiplerinin ortalama borçlanma tutarları 38.6 milyon Euro düzeyinde.
Yukarıdaki verilerin bir başka ifadeyle açıklaması: Turkcell Süper Lig her yıl ortalama 160 milyon Euro gider fazlası verirken, ortalama 58.5 milyon Euro da zarar ediyor.
Futbola mali kural ne demek?
Gelirlerin giderleri karşılayamadığı ve her yıl bu amaçla aradaki açığı borçlanmayla kapatmaya çalışan Turkcell Süper Lig, yıllık önemli bir finansman baskısı altında rekabetçi gücünü ayakta tutmaya çalışıyor. Yeni yayın sözleşmesiyle artan gelirler bu anlamda Turkcell Süper Lig ekiplerine önemli bir soluklanma olanağı sağlayacak. Tabi ki, bu gelirin sürdürülebilirliği ise ligin kalitesi ve marka değeriyle yakından ilintili. Yayıncı kuruluşun vergiler dahil her yıl ortalama 400 milyon Euro kulüplere ve federasyona ödeme yapmak durumunda kalması, kulüpler açısından olumlu olmakla birlikte yayıncı kuruluş açısından ciddi bir finansman da gerektiriyor.
Kulüplerimizin yetersiz gelirlerini aşacak şekilde harcamaya yönelmesi ve bunun yarattığı "Gider fazlası" yıllar itibariyle kulüp borçlanmalarının geometrik olarak artmasına neden olmuştur. Kulüp borçlanmasındaki artış ise ilave finansman gerektirdiğinden, kulüplerin birikimli zararları da artmaya başlamıştır. Bu durum rekabet açısından sürdürülebilir ve kontrol edilebilir bir durum olmaktan çıkmasına neden olurken; bu durumun kontrol altına alınabilmesi "futbola mali kural" uygulamasını da bir zorunluluk haline getirmiştir.
Yukarıdaki olumsuz gidişat ve UEFA'nın 2004 yılında yayınlamış olduğu "Kriterler" ile 2009 yılında almış olduğu "Finansal Fair Play" uygulaması çerçevesinde Türkiye Futbol Federasyonu da harekete geçerek geçen hafta bir deklarasyon yayınlamak durumunda kaldı. Bu deklarasyona göre bundan sonra kulüplerimiz gelirlerinin yaklaşık yüzde yetmişini kendi operasyonel giderleri için harcayabilecekler ve transfere ayıracakları tutar ise bütçelerinin bir buçuk katı kadar olabilecek. Futbola getirilen bu mali kurallara uymayan kulüpler ise lisans alamayacaklar. Bu bağlamda "… Kendi dönemlerinde kuralları her kulübe aynı şekilde uygulandığını" belirten Federasyon Başkanı Mahmut Özgener, ''Belki sizleri üzdük, ama uzun vadede ne yapmak istediğimizi anlayacağınızı sanıyorum. Borcu olan hiçbir kulübe lisans vermedik. Bu kararı verirken üzüldük, ama biz mali disiplini sağlamadığımız taktirde futbolu bugünkü sıkıntılarından kurtaramayacağımız inancıyla kararlarımızı aldık. Görevde olduğumuz sürece kurallar, tüm kulüplere aynı şekilde uygulanacaktır'' ifadelerini kullandı. Konuşmasına "…liglerde mücadele edecek takımların lisans alabilmeleri yolundaki denetlemeleri eksiksiz uyguladıklarını ve herkese adil davrandıkları" şeklinde devam eden Özgener, "Göreve geldikleri dönemde, kulüp lisans uygulamasıyla ilgili var olan kuralların aksine, farklı uygulamaların yapıldığını tespit ettiklerini" dile getirerek, ''Kurallar gereği futbolcusuna, antrenörüne borcu olan bir kulübe lisans verilmemesi lazım. Ama bizden önceki federasyon döneminde keyfi uygulamalarla önemli sayıda kulübe bu lisans borçlarına rağmen verilmiş. Bazı kulüplere kurallar ciddi bir şekilde uygulanırken, bazılarına ise farklı davranılmış. Örneğin Samsunspor, borcu nedeniyle kadrosuna ikinci bir kaleci dahi alamazken, 20 küsur kulübe bu hak ayrıca tanınmış'' şeklinde konuştu.
Futbola mali kural çalışır mı?
UEFA 2004 yılında "UEFA Kriterleri" adı altında yayınlayıp, 53 ülke federasyonuna bu Lisanslama Kriterlerini gönderdiğinde, o günün koşullarında bu kriterleri uygulamanın çok da kolay olamayacağı lokal Federasyonlarda tartışılmaktaydı. Hatta bazı Federasyonlar 2008 yılına kadar kulüplerini bu değişen yaşama adapte edebilmek için ilave süreler bile aldılar. Ancak sistem UEFA'ya gidecek takımlar için çalıştırıldıysa da, UEFA organizasyonlarına katılmayan kulüpler için çalıştırılmadı. Bu nedenle de her yıl Turkcell Süper lig'de lisans alan ortalama kulüp sayısı altıyı geçmedi. Oysa bu seneden itibaren artık sadece UEFA'ya gitmek için değil, aynı zamanda Turkcell Süper Lig'de ve diğer profesyonel liglerde mücadele edebilmek için de bu kriterlerin yerine getirilerek lisans alınması bir zorunluluk haline getiriliyor.
Finansal fair play uygulaması ne zaman hayata geçirilecek?
UEFA'nın 2009 yılında yönetim kurulundan geçirerek, 2012-13 sezonundan itibaren uygulamaya almayı planladığı "Finansal Fair-Play" uygulamasıyla kulüpler; 1) Gelirlerinden daha fazla harcama yapamayacaklar, 2)Kulüp yöneticilerinden, başkanlardan ve diğer futbol dışı kurum ya da kişilerden alınan fonların kaynaklarına iade edilmesi amaçlanmaktaydı. Ancak daha sonra başta İngiliz kulüpleri olmak üzere bazı üst düzey lig takımlarının itirazları üzerine bu uygulamanın başlaması 2012-13 sezonu yerine 2014-15 sezonuna kaydırıldı. Bu amaçla Türkiye Futbol Federasyonu'nun da bu kriterlere kulüplerimizi uyarlaması gerekiyor.
Kulüpler mali kriterlere uyacak durumdalar mı?
Kulüplerin mali kriterlere uyabilecek konumda olduklarını bugünden söylemek çok zor. Kısa süre içinde mali disiplinin sağlanarak harcamaların kontrol altına alınması, denk bütçe uygulamasına geçilmesi, gelirlerin yüzde yetmişinden daha fazla harcamaya yönelinmemesi, transfer harcamalarında kulüp bütçesinin bir buçuk katının aşılmaması, kulüplerin şeffaf, hesap verebilir, denetlenebilir bir yönetsel yapıya kavuşturulması kulüplerimizi bu yapıya uymada gerçekten zorlayacakmış gibi görünüyor.
Ancak ne olursa olsun bu yapılanmanın içine de bir an önce girmek gerekiyor.
Sonuçta,
Makro ekonomide harcamaların ve borçlanmanın disiplin ve kontrol altına alınarak, bütçe açıklarının azaltılıp bazı makro dengesizliklerin önüne geçilmeye çalışılması ne kadar önemli ise, futbolda da kaynakları verimli kullanmayan, gelirlerinin çok üzerinde gider yaparak aşırı borçlanmaya yönelen kulüplerimizin rekabet güçlerini koruyabilmek için bu kuralın hayata geçirilmesi çok önemlidir. Bu amaçla Federasyonu böylesi bir karar alma ve uygulamaya gitmesi nedeniyle tebrik etmek gerekiyor. Ancak bu işin ne kadar zor ve uzun bir yol olduğunu da hep birlikte yaşayarak göreceğiz. Federasyonun burada çok dik durması ve eşitlik ilkesine göre hareket etmesi, uygulamanın başarısı açısından yaşamsal bir öneme sahip. Bu kararların hayata geçirilmesinin orta ve uzun vadede Türk futboluna çok yararlı olacağını, rekabetçi dengeyi yükselterek Türk futbolunun kalitesini ve marka değerini artıracağını düşünüyorum.
Bu uygulamaya yönelik gördüğüm eksiklik ve bazı aksaklıkları da önümüzdeki hafta bu sütunlarda ve www.futbolekonomi.com 'da yazmaya devam edeceğim.