Futbol ve otomotiv
Futbol ve otomotivin tüm dünyada gündem yaratma gücü bulunuyor. Nitekim Türkiye'de de öyle. Bakın son günlerde milli takım ve yerli otomobil konuşuyoruz bol bol.
Fakat ne acıdır ki ikisinde de dişe dokunur bir başarımız yok. Evet her ikisinde de yurtdışına ihracat yapabilecek yetenek ve kapasitemiz bulunuyor. Nitekim hem futbolcu hem de otomotiv ihracatı yapıyoruz.
Lakin her ikisinde de ülkemizde kalan katma değer ne yazık ki çok az. Çünkü her ikisinde de altyapı zayıf. Her ikisi de ithal ağırlık çalışıyor. Futbolcularımızı dünyanın dört bir yanından transfer ederken, otomobillerimizi de ağırlıklı olarak iki kıtadan ithal ediyoruz.
Otomotiv alanında yaptığımız her sentlik ihracatın ardında, ithal ettiğimiz akıl mevcut. Futbolda da başarıyı hep yabancı aklından bekliyoruz. Başarı gelmediği vakit de "Türk'ün Türk'e propagandası" başlıyor. Aşırı doz bir böbürlenme, olması gerekenden çok daha fazla değer biçme görülüyor. Ligimizin ve milli takımımızın yerlerde süründüğü noktada, marka değerinden bahsediyoruz. İthalat-ihracat dengesinin zorlandığı bir yerde ise atılım yaptığımızı savunuyoruz.
Zaman zaman başarılı olduğumuz da oluyor. Fakat o başarıların ardından sürdürülebilir bir büyüme/istikrar yakalanamadığı için inişler çok daha sert oluyor.
Türkiye'nin potansiyelinden bahsedip, gelme niyetini beyan eden otomotiv yatırımcı sayısı ile, her sene spor gazetelerinin Türk takımlarına transfer ettirdiği futbolcu sayıları bile neredeyse hep aynı.
Yıl boyunca ya da her basın demecinde "türkiye'deki potansiyel yatırım olanaklarını araştıran", Türkiye'yi yatırım listelerinin, başına yazan CEO, Başkan, Genel Müdürlerle, Türk takımlarının muhteşemliğine hayran olan, Türk futbolunu çok beğenen ve mutlaka gelmek isteyen futbol starları bile paralellik gösteriyor.
Arada bir de hakikaten isim yapmış, katkı veren yıldızları transfer edebiliyoruz. Tıpkı, yenileme yatırımlarını ya da birkaç modelin tek üretim üssü olmayı başardığımız gibi.
Ama, her transfer döneminde imza aşamasına gelen 1368 topçudan sadece üç-beş tanesi gelip sahaya çıkıyor. Tıpkı, Türkiye'ye gelmesi beklenen "on bin yüz milyon" euroluk, yatırımlardan sadece bir kısmının temele kazmayı vurması gibi.
Maalesef ne transferde ne de yabancı yatırımda asparagas ile gerçek arasındaki fark bir türlü kapanmıyor.
Gelenler niye geliyor peki? Cevap basit. Bu kadar parayı, bu kadar az çalışma ortamında, bu kadar teslimiyetçi sözleşmelerle adamın önüne koyarsanız adam da gelip lütfedip iki topa vuruyor.
Peki geleceğim diyen niye gelmiyor?
Onlara da futbolculara tanıdığımız, düşük vergi, bedava ev, rahat çalışma ortamı gibi teşviklerin yerine tam tersi taşlı/dikenli bürokratik/vergisel sözleşmeler sunuyoruz da ondan.
Yatırımcıya yaptığımızı, futbolcuya, futbolcuya sunduğumuzu da yatırımcıya sunsak belki işler değişir.
Örnek mi istiyorsunuz?
Sambacılara bakın.