Futbol para yıkama aracı (mı?)
Geçen ay Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü'nün (OECD) Mali Eylem Görev Gücü (FATF) "Money laundering through the football sector" (Futbol sektörü üzerinden para aklama) isimli şok bir rapor yayımladı. Bu rapor sadece birkaç gazetenin spor sayfasında çok küçük bir haber olarak yer aldı. Köşe yazısı olarak ta sadece usta gazeteci Attila Gökçe'nin köşesinde kendisine yer bulabildi. Daha sonra da bu konu unutuldu gitti. İşte biz bu hafta bu konuyu gündeme taşıyarak, futbol otoritesinin konuya dikkatini çekmeye çalışacağız.
Futbol bir para aklama aracı olarak kullanılıyor!
Bugün dört milyara yakın insanın delicesine peşinden koştuğu; uğruna yüz milyarlarca paranın harcandığı en yaygın spor dallarından birisi olan futbol, artık günümüzde "iş" olsun diye oynanıyor. Kitlelerin futbola olan bu sevdası, doğal olarak futbolu farklı bir mecraya da sürüklüyor. Futbolun güzelliği ve ona olan ilgi günümüzde itinayla paraya tahvil edilirken; bu masum oyun, bir oyun olmaktan öte bir kazanç-çıkar sağlama aracına dönüştürülüyor. İşte bu süreç aynı zamanda futbolun kendi mezar kazıcılarını da yaratıyor. Futbolun giderek parasallaşması, futbolun kendi bağışıklık sistemini zayıflatacak Teşvik, şike, rüşvet, şiddet ve bahis gibi anti futbol öğelerinin de ortaya çıkmasına neden oluyor.
Bugün yeryüzünde 4 milyara ulaşan futbol seyircisi, 38 milyon kayıtlı futbolcu, 5 milyon hakem, 155 bine ulaşan profesyonel futbol kulübünün olduğu ve yıllık yüz milyar dolarlara ulaşan parasal gelir etkisi dikkate alındığında, para aklamada neden futbolun seçildiği de bir bakıma ortaya çıkıyor.
Paranın futbol piyasasına girişinde herhangi bir engelleme ile karşılaşmaması, günümüzde para aklamaya çıkartılan en büyük davetiyeyi oluşturuyor. Aynı zamanda bu olumsuzluk futbolun en önemli handikaplarından da birisi olarak karşımıza çıkıyor. Daha doğrusu futbolun yeryüzündeki genel popülaritesi, futbola enekte edilen paralara karşı hükümetlerin finansal bir miyopiye yakalanmalarına yol açıyor.
Tüm para hareketlerinin çok sıkı takip edildiği bir ülkede, konu futbol olduğunda tüm otoriteler bu para hareketlerine seyirci kalabiliyorsa, o zaman konuya ilişkin sorulacak çok soru ve aydınlanması gereken birçok nokta var demektir. Aksi halde son beş yıl içinde Chelse'ye 850 milyon dolar para aktaran Roman Abramovich'e karşı, İngiliz Futbol Federasyonu'nun (The Football Association-FA) ve İngiliz maliyesinin seyirci kalmasının başka nasıl bir açıklaması olabilir ki? Ya da yıllık 170 milyon Euro geliri olan bir kulüp nasıl olur da 500 milyon Euro'luk bir borç batağına saplanabilir ki? Veya yıllık 250 milyon Euro'luk transfer yapabilen bir kulüp, bu bütçeyi nereden ve nasıl sağlayabilir ki? Kısacası daha buna benzer bir çok soruyu peşi sıra sorabiliriz.
İşte FATF'nin bu raporu da tam bu konuyu sorguluyor.
Futbolun aktörleri arasındaki para dolaşımı
Futbolun ana öğelerine baktığımızda sektörün en önemli hücresini futbol kulüpleri oluşturuyor. Kulüpleri takip eden diğer önemli futbol aktörü olarak karşımıza, endüstrinin en önemli varlığını oluşturan profesyonel futbolcular çıkıyor. Futbola para akıtan sponsorlar; futbolun nakit ve yayın akışını sağlayan medya; bazı ülkelerde kulübün yasal olarak hisselerini elinde bulunduran girişimci patronlar; futbolcu sirkülasyonunu ve nakit hareketini sağlayan futbol menajerleri (football agents);bu işten önemli vergi geliri elde eden maliye (Premier Lig yıllık 1,2 milyar dolar vergi ödüyor) ve daha buna benzer bir çok unsur futbolda sportif ve mali hareketliliği sağlıyor. İşte bu öğeler arasında her tarafın yararına olan çoklu bir simbiyoz yaşam da söz konusu. Tüm öğelerin birbiriyle olan organik bağını ise, çok da sağlıklı ve transparan olmayan bir muhasebe sistemi sağlıyor. İşte bu yapı, para aklama sisteminin de kovalent bağını oluşturuyor. Anti-futbol ögelerinin yaşamasına, bu aktörler arasındaki kompleks network olanak sağlıyor.
Gelir dağılımındaki dengesizlik
Rapora göre: Avrupa futbol piyasası 2007 yılında 13.8 milyar Euro'luk bir hacme ulaştı. Bunun % 52'sini beş büyük lig (İngiltere, İspanya, İtalya, Almanya ve Fransa), % 68'ini bu beş büyükteki ligler oluşturdu. Toplam hacmin % 30'u bu beş top-ligdeki futbolcu ücretlerine gittiği için gelir dağılımı son derece adaletsiz. Futbol piyasası kolay girilebilir, yönetimi yıllardır profesyonellikten uzak ve ortak bir yasal yapıdan yoksun (Her ülkede farklı kulüp yapıları, farklı muhasebe, vergi sistemleri var) oluşu nedeniyle karaparaya karşı savunmasız. Sektördeki nakit akışının hacmi çok büyük, boyutu da uluslararası olduğundan denetimi çok zor.
Suç örgütleri yatırım yapıyor
Piyasa giderek büyüdüğü için nakit ihtiyacı da aynı paralelde büyüyor ve kulüplerin finansal yapısı bozuluyor. Bu nedenle futbol kulüpleri gelen paranın kaynağını sorgulamıyor ve hem parayı aklıyor hem de bu kaynağı getiren sosyal bir statü, çevre kazanıyor. Suç örgütleri futbola yatırım yaparak bahis, gayrimenkul gibi sektörlerde hakimiyet elde ettikleri gibi yerel ve ülkesel yönetimlerle de ilişki kuruyorlar.
Birçok ülkede kulüp yönetici ve sahiplerinin inşaat sektöründen gelmeleri dikkat çekici. Futbolcuların imaj hakları genelde vatandaşı oldukları ve/veya oynadıkları ülkelerin dışındaki ülkelerden kişi ve/veya kurumlara pazarlanarak hem vergi kaçırma hem para aklama operasyonları yapılıyor. Futbol sektörü para aklama dışında, insan ticareti, vergi suçları ve ilaç (özellikle doping) ticareti gibi suçları da saklamakta kullanılıyor.
FATF nedir?
Şoke eden raporu yayınlayan FATF (The Financial Action task Force), tüm dünyada terörizmin finansmanı ve para aklamaya karşı global finansal sistemi korumaya ve kollamaya yönelik politikalar üretmek, geliştirmek amacıyla kurulmuş, uluslar üstü olduğu kadar hükümetler arası, bağımsız bir örgüt. İnceleme ve analizlerini yayımlıyor, öneriler getiriyor, hükümetlere, devletlere tavsiyelerde bulunuyor ve uluslararası kamuoyu oluşturuyor. Saptadığı, analiz ettiği, irdelediği konulara ilişkin gerekli yasal düzenlemelerin yapılabilmesini teminen, hukuksal, finansal ve muhasebe olarak evrensel normlar getirmeye çalışıyor. Tüm sektörleri inceleyebiliyor, her türlü bilgiye hükümetlerin uluslararası gücünü kullanarak ulaşabiliyor. Tüm araştırmalarını da yazılı ve web ortamında yayınlıyor. Kısacası, FATF bir nevi dünya parasal düzeninin bağışıklık sistemine zarar verecek her türlü para aklama eylemine karşın bir virüs koruma programı gibi çalışıyor. Ya da böylesi bir misyona sahip.
Temmuz 2009'da bu kez FATF'nin hedefinde küresel spor dalları ve en çok da popüler spor dalı olan futbolun, para yıkama eylemlerinde nasıl kullanıldığının araştırması vardı. Çok ilginç, ilginç olduğu kadar da neredeyse teamül haline gelmiş ve en kötüsü de neredeyse genel olarak kitlelerce kanıksanmış yöntemlerle futbol ve diğer spor dallarında para aklama eylemleri masaya yatırılmıştı. İşte biz bu raporun özellikle de futbola ilişkin kısımları üzerinde duracağız. Raporda saptanan konular üzerinden bazı kişisel analizlerimizi de yapacağız.
Raporun genel içeriği
Rapor altı bölümden oluşuyor. İlk bölümde para aklamanın (ya da daha açık ifadeyle para yıkamanın) hangi spor dallarında nasıl yapıldığı anlatılırken, futbolun bu işe neden alet edildiği sorgulanıyor.
İkinci bölüm futbol sektörünün yapısının analiz edildiği bölümü oluşturuyor. Bu bölümde Avrupa futbol pastası ve bu pastanın paylaşımının neden olduğu olumsuzluklar gözler önüne serilirken, futbolun kurumsal yönetimi (UEFA, FIFA , AFC, CAF, CONCACAF, CONMEBOL, OFC) genel olarak analiz ediliyor. Ve bu federasyonlar arasındaki bağ sorgulanıyor. Yine aynı bölümde gelir dağılımındaki dengesizliğin futbol kulüplerinin finansal kırılganlıklarını nasıl artırdığı ele anlıyor.
Üçüncü bölüm ise; sistem içinde futbolun güvenlik açıklarını sorguluyor. Futbolun sisteme nasıl ve ne şekilde girdiğini ortaya koyuyor.
Dördüncü bölüm ise futbolda para aklama yöntemlerini çeşitli örnek olaylarla tipolojik olarak ele alıyor.
Beşinci bölümde ise para aklama girişimlerine genel bir bakış ortaya konurken, son bölümde ise sonuç olarak ulaşılan önemli bulgular değerlendiriliyor.
Sektörün güvenlik zaafları
Rapora göre sektörün güvenlik eksiklerini yorumlayacak olursak, aşağıdaki sorunlarla karşılaşıyoruz.
·Sektöre paranın girişinin önünde bir engel olmaması nedeniyle, sisteme nüfuzun kolay olması.
·Kulübün paydaşları arasındaki karmaşık ağ yapısı.
·Profesyonel yönetim eksikliklerinden kaynaklanan sorunlar.
·Kulüplerin yasal ve ticari yapılanmalarındaki sıkıntılar.
·Sektörün hatırı sayılır parasal büyüklüğü içinde oluşan ve kontrol dışı parasal işlemler, harcamalar ve sözleşmeler.
·Futbolun irrasyonel yapısından kaynaklanan öngörülemeyen maliyetler ve bunun etkileri.
·Kulüplerin finansal ihtiyaçları ve bunun yol açtığı kırılganlık.
Para aklamaya olanak sağlayan yukarıdaki faktörlerin temelde;
·Kulüp sahipliği,
·Transfer piyasası ve oyuncu bonservis sahipliği,
·Bahis faaliyetleri,
·İmaj hakları, sponsorluk ve reklam-medya sözleşmeleri/düzenlemeleri temelinde yükseldiğini ve bu yapı üzerinde çok önemli riskler doğurduğunu gözlemliyoruz.
Kulüp sahipliği temelindeki örgütlenmelerde, yasadışı kazançların kulüpler aracılığıyla legalleştirilmeye çalıştırılması çok sık görülen bir uygulama olarak karşımıza çıkıyor. Nereden edinildiği şüpheli olan parasal gelirin kulübe aktarılarak, paranın kayıt altına alınması ve daha sonra bu tutarın kulüp borçlandırılmak suretiyle yasal olarak geri alınması en sık karşılaşılan para aklama methotlarından birisi.
Borsaya açılan kulüplerin hisselerinde spekülasyon yapılarak, haksız kazanç elde edilmesi.
Oyuncu transferlerinde resmi sözleşmenin, gerçek değerinin üzerinde bağıtlanarak, aradaki farkın kulüpten çekilmesi ya da tersi işlem ile kulübe para enjekte edilerek, yasal olmayan paranın kaydi sistem içine alınması.
Ya da gerçek değerinin altında bir sözleşme ile vergi ziyanına neden olunması. Bu amaçla transfer edilen bir oyuncuya bir miktar paranın yurtdışında elden ödenmesi.
Futbolcuya ödenen ücretin önemli bir kısmının "imaj hakları" olarak gösterilip bu tutarın yurtdışında faaliyet gösteren bir şirkete devredilmesi ve ödemelerin bu şirket üzerinden yapılması.
Bahis şirketleri aracılığıyla şike organize edilmesi ve bunun genç oyuncu transferinde etkin bir araç olarak kullanılması.
Karanlık geçmişler ve yüz milyon dolarlık servetler
Sahip oldukları servetleriyle dünyanın en zengin insanları olma özelliğine sahip şaibeli milyarderlerden de burada söz etmemiz gerekiyor.
20 milyar dolar civarındaki serveti ve Chelsea'ye aktarmış olduğu 850 milyon dolara ulaşan parası ile gündemden hiç düşmeyen Roman Abramovich;
1995 yılında Roman Abramovich ile birlikte kurduğu Sibneft'ten sonra, Kia Joorabchian'ın sahibi olduğu Media Sports Investment şirketinin gizli ortağı olan Boris Berezovsky;
Brezilya'nın en popüler kulüplerinden Corinthians'ı satın alan Media Sports Investment şirketinin başkanı olan dolar milyarderi Kia Joorabchian;
Rus asıllı Fransız işadamı Arcadi Gaydamak'ın oğlu ve Portsmouth'un sahibi ve milyar dolarlık serveti olan Alexandre Gaydamak, futbola aktardıkları paralar ile geçmişlerini de futbol aracılığıyla yıkayan şaibeli dolar milyarderleri olarak karşımıza çıkıyor.
Genel değerlendirme
FATF'nin geçen ay yayınladığı para aklama raporuna ilişkin genel değerlendirmemizi yapacak olursak;
Raporda futbolun bağışıklık sistemini çökertebilecek genel semptomlar belirlenmiş; konunun temel kaynağına ilişkin örnek ve detay olaylar belirtilmiş olmakla birlikte, raporda ele alınmayan bir önemli konu var ki, ben bu konuyu sorunun ana kaynaklarından birisi olarak görüyor ve değerlendiriyorum. Özellikle futbolda; bataklığı oluşturan temel etmenlerden birisi olarak, küresel futbola yön veren ekümenik örgütlenme anlayışı üzerinde durmamız gerekiyor. Çünkü bu anlayış ile futbol hukuksal ve yasal denetimin dışına çekiliyor.
Bu bağlamda, sporun (özelde de futbolun) ekonomik, sportif ve hukuksal öğelerinin genel olarak ele alınıp, değerlendirildiği, AB Komisyonu tarafından yayımlanan ve Sporun (özellikle futbolun) AB hukuk sistemi karşısındaki durumunu belgeleyen Beyaz Kitap'tan bahsetmeden geçemeyiz.
"Sporun özgüllüğü"nü (yani FIFA, UEFA, IOC gibi kurumların ekümeniklik iddialarını) yeniden tanımlayarak, Avrupa spor Hukuku'nun, AB Hukuk normları içinde değerlendirilmesini sağlamaya yönelik bir hukuksal platform olarak karşımıza çıkan Beyaz Kitap, aslında kendisini yasalar ve devletler üstü gören UEFA ve FIFA'nın ekümenik yapısının da sonlandırılmasını amaçlıyor.
Bu konuyu aslında Doç. Dr. Kutlu Merih ile birlikte 2008 yılında kaleme aldığımız "Futbol Yönetimi" isimli kitabımızda Türkiye'de ilk kez akademik boyutta detaylıca irdeleyip futbol hukukunun geleceğine yönelik bazı analizler yapmıştık.
Futbolun spor hukuku içinde yerini sorgulayan "White Paper" (Beyaz Kitap) üzerinde konuyla ilişkisi bakımından kısaca durmamız gerekiyor.
Beyaz Kitap
FIFA'nın Bosman kurallarından bu yana Avrupa hukuk sistemi ile olan çelişmesi ve kendinde varsaydığı yetkileri tartışma konusudur. Bu yetkiler Avrupa hukuk sistemi tarafından geçerli sayılmamaktadır. FIFA yetkileri ve kapasiteleri konusunda AB Komisyonu ve AB hukuku karşısında giderek pozisyon kaybetmektedir. FIFA'nın yetkileri ve tasarrufları AB Müktesebatı ile sınırlı hale getirilmiştir. Caherleroi mahkemesi kararlarına göre FIFA sıradan bir ticari kuruluştur ve yetki ve tasarruflarını ancak AB hukuku çerçevesinde kullanabilir. Ayrıca AB komisyonu tarafından yayınlanan "Beyaz Kitap" dokümanına göre; "FIFA'nın yetkileri sadece yeşil sahada oynanan oyunla sınırlıdır. Bunun dışındaki her şey Avrupa hukuk sisteminin konusudur".
Sonuçta;
Her ne kadar kriket, ragbi, at yarışı ve motor sporları gibi sporlar da tehdit altında olmasına karşın, futbolun global boyutu, onu para aklamada kullanılan en yaygın spor dalı olarak karşımıza çıkartıyor. Suç örgütleri bu amaçla futbola yatırım yapıyor. Rapora göre küreselleşerek endüstri haline gelen futbol, kulüplerin finansman ihtiyacı arttığı için para aklamada yoğun olarak kullanılıyor. Özellikle futbolun küresel olabilme özelliği ve kulüplerin artan finansman ihtiyacı sonrası, yapılan oyuncu transferleri sayesinde futbolun uluslararası para transferine olanak sağlıyor. Bu hareket, futbol kulüplerini, suçlular için mükemmel bir para aklama aracı haline getiriyor.
Futbolun bugün ticari gelirlerinin ve yapılanmasının spor hukuku dışında tutulmaya çalışılması, onu para aklamanın mükemmel bir aracı haline getiriyor. İngiliz gazeteci Andrew Jennings'in "Faul: FIFA'nin Karanlık Yüzü" isimli kitabında bizatihi FIFA başkanı Sepp Blatter'in başkanlık seçimlerinde rüşvet dağıtarak, delege oylarını kazanmasına ilişkin ortaya koyduğu argümanlar ve FIFA hesaplarının incelenmesine, ekümeniklik anlayışı çerçevesinde adli mahkemelerin olaya müdahil olamaması, futbolun para aklamaya alet olmasının da en önemli nedenlerinden birisini oluşturuyor.
Peki ne yapılmalı?
Peki futbol dışı öğelerin, futbolu kullanarak para aklama çalışmalarının önüne geçebilmek için neler yapılmalı? Rapora göre para aklamaya ve mali suçlara karşı futbolu ve diğer spor dallarını koruyabilmek için;
·Sorunların kamuoyu ile paylaşılması,
· Farkındalığın artırılması,
·Finansal şeffaflığın sağlanması,
·Ve bu tür suçlarla yoğun mücadele edilmesi, gerekiyor.
Yukarıda sayılanlara ek olarak; Beyaz Kitap'ta da belirtildiği üzere, futbolun sahip olduğu kurumsal yapı ve statü içinde elde ettiği tüm gelirler AB spor hukukunda olduğu gibi spor hukuku normları içinde değerlendirilmeli ve takip edilmelidir. Bu bağlamda futbolun devletler/hükümetler ve yasalar üstü statüsünü anlatan ekümenik yapılanmasının kesinlikle spor hukuku içine çekilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu kapsamda futboldan kaynaklanan ve nemalanan her türlü mali suçlarda doğrudan spor hukuk mekanizmasının çalışmasına olanak sağlayacak yasal düzenlemelere gidilmesi, futbolda para aklamaya karşı çok önemli bir gelişim olacaktır.