Futbol maçları da berabere bitmese ve uzatılsa...
Bundan yaklaşık 30 yıl kadar önce basketbol karşılaşmaları berabere biterdi. Ama şimdi lig usulü oynanan karşılaşmalarda beraberlik yok, maç uzatmaya gidiyor ve sonuçta bir taraf kazanıyor.
Peki bu uygulama futbol için de geçerli olsa? Taraflardan biri galip gelene kadar maç uzatılsa... Ama bir şartla...
90 dakika tamamlandığında takımlar istedikleri bir futbolcuyu çıkarsalar ve maç 10'ar kişiyle 5 dakika daha oynansa... Beraberlik bozulmadı mı, birer futbolcu daha çıkarılsa ve bir 5 dakika daha. Maç bu şekilde beraberlik bozulana kadar devam etse...
"Futbolcuda hal mi kalır" diyorsunuzdur. Ona göre taktik geliştirilir; kimse top sürmeye çalışmaz, uzun paslarla oynanan bir maç çıkar ortaya zaten.
Düşünün, normal süre bitmiş, uzatmalara geçilmiş ve beraberlik hala bozulmamış, 105-110 arası oynanıyor, sahada 7'şer futbolcu. Ve iki taraf da beraberliği bozabilmek için var güçleriyle mücadele ediyorlar.
***
Tek maç üstünden yapılan kupa elemeleri örneğin. İki taraf da yenmeye oynar, çünkü beraberlik işlerine gelmiyordur. Hele maçın uzatmaya gitmesi ve penaltılara kalması, büyük ölçüde şansa bırakmaktır ki galibiyeti, bunu kimse istemez.
O heyecanın derbilerde kendini nasıl göstereceğini bir canlandırın gözünüzde! Hangi takım, "Deplasmandayım, yenilmeyeyim yeter" ya da "Bir puan iyidir" diye oynayabilir ki...
***
Hayal tabii ki, ama düşünün bir! Stadyumdasınız ya da televizyonda izliyorsunuz maçı. Sahada da 3'er futbolcu kalmış, nasıl bir oyun olur, her an gol geldi gelecek; ne orta saha kalmış, ne savunma!
Sahada birer futbolcu kalana kadar devam eder bu oyun. Teorik olarak yalnızca kaleciler kalana kadar. Dakika 135'tir artık ve hangi kaleci diğerine üstünlük kurar ve golü atarsa avantaj o takıma geçer. Altın gol yok ama, gol atılsa bile o 5 dakika tamamlanacak.
***
Böyle oynanacak bir maçı normal sürede, yani 90 dakikada kazanacak olana 3, uzatmada kazanacak olana da 2 puan verilebilir. Uzatmada kaybedene 1 puan verilmesi de düşünülebilir.
Uzatma dikkate alınarak normal süre de pekala 90 dakikadan aşağı çekilebilir. Uzatmalar için de ek oyuncu değiştirme hakkı tanınabilir.
***
Hadi itiraf edin, çok abuk sabuk geldi bu düşünce değil mi...
Ama unutmayalım; futbolda bir dönem sarı kart ve kırmızı kart da yoktu, sözüm ona sakatlanan her futbolcunun yerine başka bir futbolcu girebilirdi, kaleciler takım arkadaşlarının ayakla bilerek gönderdikleri topu elleriyle tutabilirlerdi, hakemler bellerinde yer işaretleme tüpleri taşımazlardı, dördüncü hakem kavramı yoktu, çizgi hakemini bilmezdik bile, video hakem ise
hiç gündemde değildi.
O yüzden bakarsınız olur mu olur; ama ne zaman olur bilemeyiz...
Ne filmmiş ama!
Cam filmlerinin yasaklandığının açıklandığı günler... Televizyon muhabiri meslektaşımız cam filmi tartışmasıyla ilgili bir röportaj yapıyor. Mikrofonu bir vatandaşa uzatıyor ve "Aracınızdaki cam filmini söktürecek misiniz" diye soruyor. Vatandaş nasıl da kızgın, hıncını meslektaşımızdan alacak sanki:
"Hayır söktürmem, aile mahremiyeti var. Ailem biniyor arabaya!"
Yahu kardeşim, sen arabanda ailenle ne yapıyorsun ki böyle celalleniyorsun!
İnsan ailesiyle arabalarda birilerinin görmesini istemediği şeyler mi yapar ki...
***
Yasak gelmiş ve çoğunluk ceza yememek için filmleri söktürmeye koşmuştu ki Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuya el atmasıyla cezalar şimdilik durdu.
Hangi koyuluktaki filmler yasak olmalı, hangileri olmamalı, şimdi onu tartışıyoruz. Hiç kuşkunuz olmasın, bir ölçü getirsek bile bu kez de "Bu film yasağa girer-girmez" tartışması yaşanacak.
Ama vatandaşın "Modifiye hakkımız, söke söke alırız" pankartlarıyla verdiği büyük mücadeleyi görmezden gelmek ve takdir etmemek de olmaz.
Benzinin 5 lirasının 4 lirası vergiyse vergi; alan zaten razı, belli ki veren de razı. Ama vatandaşın "modifiye hakkına" dokunmayacaksın!
NASIL YAZILIR, NASIL YAZILMAZ
Türk eğitim sistemi yabancı dil öğretebilen bir sistem değil. Ama okullarımızda Türkçeyi iyi kötü öğretebiliyoruz çocuklarımıza. Ne var ki bu çocukların bir kısmı büyüyünce dil yönünden küçülüyor ve zaman içinde eğip bükerek tuhaf bir dil yaratıyorlar.
İşte zaman zaman bu tuhaflıklara değineceğiz.
Şu "eski" sıfatının yeri örneğin. Kim "icat" etti bilinmez; doğru kullanım zaman içinde tümüyle yanlışmış gibi algılanmaya başlandı.
Tuttuk; "eski Maliye Bakanı" diyeceğimize, "Maliye eski Bakanı" demeye başladık. Eski sözcüğü, bir anda "Maliye Bakanı" tamlamasının ortasında yer buldu kendine.
Efendim neymiş, eski başa gelirse Maliye eski demek olurmuş, bu da yanlışmış!
Peki Maliye Bakanı "şişman" olsaydı, "şişman Maliye Bakanı" yerine "Maliye şişman Bakanı" mı yazacaktık?
Örnekleri çoğaltalım:
"Kırmızı futbol topu", "futbol kırmızı topu" mu olacak? Yoksa "mavi tükenmez kalem", "tükenmez mavi kalem" diye mi söylenip yazılacak? Veya "kırık kapı kolu"na "kapı kırık kolu" mu diyeceğiz?
Ne yani, "kırmızı futbol topu" dediğimizde futbol kırmızı mı oldu!