Futbol kulüplerine "işe uygun" yönetici aranıyor!

Tuğrul AKŞAR
Tuğrul AKŞAR EKO-SPOR [email protected]

Bu sütunlarda iki hafta önce "Premier Lig kulüplerine doğru, düzgün yönetici aranıyor" başlıklı bir makalemizi kaleme almıştık. Anılan makalemizde İngiliz Futbol Federasyonu (Football Association-FA) tarafından dört kulüp özelinde yürütülen bir soruşturmaya değinmiştik. Bu çerçeve içinde de genel olarak Premier Lig'de kulüp sahibi ve yöneticisi olabilmek için FA'nın uygulamış olduğu seçim kriterleri ve Türkçe'ye "işe uygun insan" ya da "doğru düzgün insan" şeklinde çevrilebilecek "fit and proper person" testinden bahsetmiştik.

Bu testten söz etmiştik ki, geçen hafta Türkcell Süper Lig'de hepinizin bildiği üzere konuyla ilgisi doğrudan olabilecek bir "örnek vaka" yaşandı.

Neydi yaşanılan örnek olay?

Gazetelere ve televizyonlara yansıyan olay: Ankaragücü yönetiminin bir gece oyuncularına telefon açıp, "Yarın antrenmana çıkmayacaksınız" uyarısı ve tehdidiyle oyuncuları idmana çıkartmayıp, teknik direktör Hikmet Karaman'ı antrenmanda yalnız bırakmasıydı. Ankaragücü Başkanı'nın açıklamalarına göre, teknik direktör Hikmet Kahraman ile kulüp yollarını ayırmıştı ve bu nedenle oyuncuların bu hocayla antrenmanlara çıkması söz konusu olamazdı.

İşte bizim iki haftadır ele aldığımız bir konu şimdi Türkcell Süper Ligi'nde de kendisine ortam ve olanak buluyordu.

Gerçekten çok enteresan bir gelişmeydi yaşanılanlar… Buradan alacağımız çok önemli dersler var. Bu derslere geçmeden önce isterseniz biz konuyu kısaca sütunlarımıza alıp, konu hakkında ola ki, haberi olmayan okurlarımız varsa, onları da bilgilendirmiş olalım.

2010'da yüzüncü yılını kutlayacak bu asırlık çınarın, bugünkü kriz ortamına sürüklenmesinden önce çok kısaca tarihinden de bahsetmeliyiz ki, Ankaragücü'nün nasıl bir kulüp olduğu anlaşılsın

İmalat-ı Harbiye'den Ankaragücü'ne

Ankaragücü 2010 yılında yüzüncü yılını kutlayacak bir Anadolu takımı. Milli mücadele İstanbul'dan başlayıp Anadolu'ya doğru sıçramaya başladığında, bağımsızlık savaşının silah ve mühimmat ihtiyacının İstanbul'dan karşılanamayacağının anlaşılması üzerine,  İstanbul'daki  İmalat-ı Harbiye'nin silah üreten atölyeleri bir süre sonra Ankara'ya taşınacaktır. Bu taşınma öncesi İmalat-ı  Harbiye'de öğrenim gören öğrencilerden Agah Orhan ve Şükrü Abbas'ın önderliğinde 31 Ağustos 1910'da Altınörs İdmanyurdu ve Turan Sanatkarangücü birleşmesiyle bugünkü Ankaragücü'nün de temelleri İstanbul'da atılır.

Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın başlaması üzerine kulüp bir anlamıyla 'futbolu' bırakmak durumunda kalır. İşgal kuvvetlerinin silah fabrikalarının kapatılmasına ilişkin baskılarıyla birlikte futbolcuların ve yöneticilerin çoğu Anadolu'da yürütülen Kurtuluş Savaşı'na katılırlar. Bu şekilde kulüp merkezi de Ankara'ya taşınır. Bu dönemde Kurtuluş Savaşı'na destek amacıyla oluşturulan birçok 'direniş teşkilatı'ndan birisi de İmalat-ı Harbiye Direniş Örgütü'dür ve bu örgütün de çekirdeğini Altınörslü ve Turan Sanatkarangüçlü futbolcular oluştururlar. 1920'lerin başına gelindiğinde ise her iki kulüp kendisini Ankara'da yeniden kurar. Altınörs İdmanyurdu ismini Anadolu Sanatkarangücü olarak değiştirir. İki kulübün birleştirilerek İmalat-ı Harbiye adını ise 1926'da alır. Kulübün Ankaragücü adını alması ise ancak 31.08.1933'deki kongresinde mümkün olur. Daha sonra isim bir süre AS-FA Gücü olarak değişirse de; 1948'den itibaren tekrar kulübün adı tekrar Ankaragücü olarak değişir ve bugüne ulaşır.

Yüzüncü yılda yaşanan kriz

2010 yılında yüzüncü yılını kutlayacak asırlık bir kulübün başına gelenler gerçekten de ibret verici. Sadece Ankaragücü açısından değil, Türk futbol endüstrisi için de "bir defo" olarak karşımıza çıkan bu durum, kulüp sahipliği ve kulüp yöneticiliği konularında federasyona önümüzdeki yıllar için de aslında ciddi bir yeniden düzenleme olanağı ve ortamı sağlıyor. Bu konuya yazımızın ilerleyen kısımlarında değineceğiz. Öncelikle biz krizin ayak seslerimi ve olayların kısa bir hikayesini burada sizlerle paylaşmak istiyoruz.

Bütün bu olaylar serisi aslında Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek'in Ankaraspor'a el atmasıyla başladı. Öncelikle Ankaraspor'un içinin boşaltılarak Ankaragücü ile birleştirilmeye çalışılması; bu süreçte tüm oyuncuların Ankaragücü'ne transfer edilmesi vb. eylemler  sonrasında bilindiği üzere Ankaraspor  Süper Lig'den Tahkim Kurulu kararları gereğince düşürüldü. Ankaraspor'un henüz Bank Asya Ligi'ne düşme sansasyonu devam ederken arkasından Ankaragücü Teknik Direktörü Hikmet Karaman'ın sözleşmesi, hotel ile antrenmanda yaşanılan sorunlar gündeme geldi.

Peki bu sürece nasıl gelindi?

Krizin perdesi ilk olarak takımın idman saatinin, Hikmet Karaman'ın haberi olmaksızın yönetim tarafından değiştirilmesiyle açıldı. Takımın tüm oyuncularına yönetimce telefon edilerek, ertesi gün yapılacak antrenman saatinin değiştirildiği iletildi. Ancak bu değişiklikten haberi olmayan üç futbolcu ve Hikmet Karaman sabah tesislere geldiklerinde soyunma odalarının kapalı olduğunu gördü. Bunun üzerine yöneticileri arayan Hikmet Karaman, olayın gerçek boyutunu öğrendi. Aslında bu, yönetim tarafından Hikmet Karaman'ı gönderme ve sindirme planının ilk parçasıydı. Bunun üzerine noter aracılığıyla görevinin başında olduğunu tespit ettiren Hikmet Karaman'a ikinci darbe, yönetimin sahaya getirdiği  noter aracılığıyla kulüple olan sözleşmesinin geçersiz olduğunun  tebliğ edilmesiydi. Krizin ikinci perdesi ise Ankara'ya geldiklerinden bu yana otelde kalan Darius Vassell ve Gustavo Bebbe'nin kulübün ödeme yapmaması nedeniyle kaldıkları otelden atılmalarıyla devam etti. Krizin son perdesini ise akşam saatlerinde Ankaragücü Başkanı Ahmet Gökçek'in, düzenlediği basın toplantısı oluşturuyordu. Düzenlenen basın toplantısıyla Hikmet Karaman defterini tamamen kapattıklarını belirten Ahmet Gökçek özetle: "Böyle bir sözleşmenin olamayacağını;  kendisinin Karaman'a karşı önyargısı olmadığını; her takımın teknik direktör gönderdiğini; 12 haftalık dönemde yaşanan başarısızlıklar nedeniyle normal olarak kendisiyle yollarını ayırmak istediklerini; ancak sözleşmesi nedeniyle bu durumun bu kadar büyüdüğünü; bir önceki yönetim kurulunun Hikmet Karaman ile imzaladığı sözleşmenin çok ağır, inanılmaz ve  olağandışı olduğunu; tazminata takılıp kalmadıklarını; tepkilerinin sözleşmeye ve sözleşmede Hikmet Karaman'a verilen yetkilere olduğunu" belirtti. "Hikmet Kahraman'a öyle yetkiler verilmiş ki bir tek kulübü satamıyor" diyen Gökçek şöyle devam etti: "Sözleşmenin geçersiz olduğuna dair biz delilerimizi bulduk. Karaman, Ankaragücü ile önce 400 bin dolarlık bir anlaşma yaptı. Ardından 250 bin lira, son sözleşme ise 1.7 milyon dolara çıkıyor. Burada art niyet aramamak enayilikten başka birşey değildir."

Ankaragücü Başkanı'nın bu açıklamalarına yanıt veren Hikmet Karaman ise; "Ortada kendisine yapılan bir haksızlık olduğunu; kulüp tarafından kendisine sözleşmesinin geçersiz olduğuna dair bir tebligat yapıldığını; olayın mahkemeye intikal ettiğini; sözleşmeden doğan alacakları toplamının 700 bin dolar civarında olduğunu; beş aydır da maaş ve diğer haklarını alamadığını" ifade etti.

Olayların gelişimine ilişkin eski yöneticilerden Hikmet Hancıoğlu ise yaptığı açıklamalarda; "Ahmet Gökçek yönetimini eleştirerek, şampiyonluk yaşatma hedefiyle yönetime gelenlerin ilk günlerden aldıkları kararla keyfi ve kişisel bir yönetim anlayışı sergilediklerini; teknik direktör Hikmet Karaman'ın 2008-2009 sezonunda Ankaragücü için 'küme düşer' yorumunun yapıldığı bir ortamda göreve geldiğini;  Ankaraspor'dan transfer edilen 15 futbolcunun takımın kimyasını bozduğunu; bununla birlikte, bu oyuncuların alacaklarının da Ankaragücü tarafından ödenecek olması nedeniyle kulübün borç miktarının arttığını; bütün bu olup bitenlerle aslında Karaman'ın görev yapmasının engellenerek, Karaman'a karşı adeta bir darbe yapıldığını" ifade etti.

Bütün problem Hikmet Karaman'ı tazminatsız göndermek mi?

Ankaragücü bugün 12 maçta topladığı 13 puanla 12. sırada. Yani takımın düşme  konusunda önemli bir tehlikesi bulunmuyor ve son zamanlarda oynadıkları futbol da son derece göze hoş geliyor. Ligin yenilgisiz ekiplerinden ve tüm maçlarını kazanmış Galatasaray'ı da 3-0 yenen bir takım. Aslında yaşanılan olayların arka planına bakıldığında, Hikmet hocanın performansı, onun gönderilmesini gerektirecek düzeyde değil. Üstelik geçen sezon düştü gözüyle bakılan bu takımı da 43 puanla 13. Sıraya yükselterek, Süper Lig'de tutmuş…

Yani anlaşılan o ki, Hikmet hocanın performans sorunu yok. Sorun başka yerlerde. Yönetim değişinceye kadar bir problem de  görünmüyordu. Ancak Ankaraspor ile başlayan "hukuki ve idari sakatlıklar" süreci sonuçta Ankaragücü'nü de bu girdabın içine çekti.

Başkana  göre, Hikmet Karaman'ın  çok iyi bir  "hak ve alacak sözleşmesi" yapmış olması, onun kulüpten tazminatsız gönderilmesini ciddi şekilde engelliyor.

Yorumcu Erman Toroğlu'na göre, Ankarada ve Anadolu'da en fazla taraftarı olan kulüplerden birisi konumundaki Ankaragücü'nü 10 yıldır Melih Gökçek almaya çalışıyordu. Sonuçta oğlu Ahmet Gökçek başkan da olunca, operasyon start almış oldu. Çünkü, Melih Gökçek Ankaraspor'u kaybettikten sonra bu takımı almak, taraftar sayısı da göz önüne getirildiğinde önemliydi. Ancak tek engel vardı. O da Melih Gökçek'in Hikmet Karaman ile çalışamayacağı konusu. Yine Toroğlu'na göre Melih Gökçek'in talip olduğu yıllarda Ankaragücü'nün 5 milyon borcu bulunuyordu. Bugün ise bu tutar 25 milyona yükselmiş durumda.

Turkcell Super Lig'e  de "fit and proper person" testi!

Bu test, 2004?ten beri Premier League'de  kulüp yöneticileri ile kulübün yüzde otuzundan fazla hissesini elinde bulunduran kulüp sahiplerine ya da bir kulübü satın alacak olanlara uygulanıyor. 

Geçen haftalarda bu sütunlarda İngiliz Futbol Federasyonu'nun (Football Asociation- FA) dört İngiliz kulübünden, Portsmouth, Leeds United, Notts County ve QPR'dan mali yapılarına ilişkin açmış olduğu soruşturmayı kalem almıştık. Bu dört kulüp gözlem altına alınırken de kulüplerin sahipleri ve yöneticilerine FA'in "fit and proper person" testi uygulayacağını dile getirmiştik.

İngiliz Futbol Federasyonu yıllardır bu uygulama ile kulüp sahibi olacak işadamları ile kulübe yönetici olacak kişileri sıkı bir kredibilite ve moralite analizinden geçiriyor. Kulüp sahipleri içinde payları %30'un üzerinde olan ortaklar varsa onlar mutlaka bu teste giriyorlar. Bu analizden geçen kişiler ancak kulüp satın alabiliyor veya kulüplere yönetici olabiliyor. Bu teste girmeyenleri veya test sonuçları olumlu çıkmayanlar kulüp sahibi ya da yönetici olamıyorlar.

FA özellikle UEFA'nın kulüp mali yönetimlerinde olması gereken disiplinin sağlanmasına yönelik son zamanlarda almış olduğu kararlar sonrasında işi biraz daha sıkı tutmaya başladı. İngiliz futbol yönetimi şimdi bir yandan Premier Lig ekipleri olmak üzere tüm profesyonel futbol liglerinde (Premiership, Championship, First  Division, Second Divisionda) borçlanmaları kontrol etmeye çalışırken; diğer taraftan kulüp sahipliklerine ilişkin son haftalarda Ada'da yaşanılan bazı sıkıntılar nedeniyle kulüp sahiplerinin futbol kulüpleriyle olan ilişkilerini gözden geçiriyor. Bazı aksiyonlar alıyor ve kulüpleri mali disipline yönlendiriyor.

Bu test ile kulüp satın alacakların kredibilite ve moraliteleri ile sabıka ve geçmiş finansal ilişkileri mercek altına alınıyor.

Kulüplerin birer şirket olması ve bazılarının borsada  bulunmaları bu durumlarda kulüp başkanlarını önemli ölçüde zora sokabiliyor. Mali kayıtlarda bazı açıklanması zor hareketlerin ve yeterli şeffaflığın olup olmadığının saptanması; başta kulübün finansal ve muhasebe hareketleri olmak üzere, kulübün ortaklık  yapısı ile mülkiyet durumunun genel bir değerlendirmesinin yapılması…

FA her ne kadar İngiltere'de kulüp alacak yabancıları, İngiliz kulüplerine sahip olacak kişilere uyguladığı "uygun ve dürüst insanlar" testinden geçirse de zaman zaman bu tür sorunlar yaşanabiliyor. Bu nedenle şimdi FA işi daha sıkı tutmaya çalışıyor.

Bu kapsamda Al-Faraj Pompey'i ağustos ayında ilk kez satın almak istediğinde ligin İngiliz kulüplerine sahip olacak kişilere uyguladığı "uygun ve dürüst insanlar testi"nden geçmişti.

Aslında İngiliz taraftarlar bu testin, Premier Lig ekiplerini satın almaya çalışan Arap ve Rus işadamlarını durduracağını ümit ediyordu, ne var ki, uygulama böyle gerçekleşmedi.

TFF bu olaya acil müdahale etmeli

Olaya yasal ve yönetsel yönlerden bakıldığında, ortada hukuki bir uyuşmazlık söz konusu. Normal prosedür gereğince öncelikle iş akdi karşılıksız fesih edilen Hikmet Kahraman Federasyon'un hukuk kurullarına veya istediği sonucu alamazsa tahkime; tahkimden de yanıt alamazsa Uluslararası Spor Mahkemesi'ne (CAS) gidecek…

Bunlar tamamen yasal ve yönetsel yönler… Ancak olayın bir de fiili pratiği var ki, bu konu bundan sonra da emsal olması bakımından büyük önem taşıyor. Karşılıklı anlaşmayla medeni kanun hükümlerine göre yapılan bir sözleşmede tarafların karşılıklı taahhütlerini yerine getirmemelerinden dolayı doğacak her türlü zarar ve ziyan bir şekilde ilgili kanunlar gereğince çözüme kavuşturulsa bile, bu tür olayların gerçekleşmesine izin vermek, göz yummak ya da kayıtsız kalmak futbol endüstrisinin gelişiminin önünü keser, futbolun marka değerini zayıflatır, Süper Lig'e olan güven ve inancın yitip gitmesine neden olur. Bu nedenle, başkanın hiçte hukuki teamül ve uygulamalara uygun düşmeyen bir yaklaşım içinde, "bu sözleşme bizden önceki yönetimlerce yapılmış, bizi bağlamaz" ifadesi, Hikmet Karaman'ı ve hukuku bağlamaz aslında. Bu nedenlerle TFF'nin burada olaya müdahil olup, bu tür olayların daha farklı mecralara gitmesinin önünü kesmesi gerekir.

Ayrıca bu olay nedeniyle bundan sonra TFF, kulüp başkanı ve yöneticisi olacak kişilere, ya da kulüp satın alacak kişilere mutlaka "işe uygunluk testi" uygulaması gerekir. Sadece bir kulübün ilgili tüzük hükümlerinin verdiği haklara sahip olmak, yönetici ya da başkan olmak için gerekli ama yeterli bir koşul olmamalı.

Başkanın her türlü sosyal, ekonomik, mali, sportif ve idari  konulardaki sahip olduğu özellikleri, yetkinlikleri mutlaka önceden test edilmeli ve buna göre lisans verilmelidir. Yeterli liyakat ve yönetsel yetkinliklere sahip olsa bile bir kişinin sosyal saygınlığı ve  moralitesinde bir olumsuzluk saptanmışsa, söz konusu kişilerin  bu teste dahi girmelerine izin verilmemelidir.

Bu olaylar da gösteriyor ki, TFF'nin daha etkin,  kararlı, hızlı ve objektif  karar verebilmesi için mutlaka bizim daha önceden önerdiğimiz TFF yeniden yapılanma modeli çerçevesi içinde yer alan ayrı bir hukuk kurulu oluşumuna yönelinmesi gerekiyor.

Kurumsal yönetim ve yönetişim kulüplerde egemen yönetim modeli haline getirilmelidir

Futbol kulüplerinde lokal rekabet düzeyinin artırılabilmesi; futbol kalitesinin yükseltilebilmesi ve bunlara bağlı olarak futbol ürününün daha değerli hale getirilebilmesi için bu türden olayların oluşumuna daha baştan izin verilmemelidir. Bir kulübün geleceğini etkileyebilecek kararlarda mutlaka futbol otoritesinin müdahalesi olmalıdır. Aksi halde Ankaraspor örneğinde olduğu gibi kaybeden sadece Ankaraspor olmayacaktır. Futbol kaybedecektir. Bir kulübün kurullarının ve yönetimlerinin  bazı kişi ya da kurumlar tarafından ele geçirilmesi; daha sonra bu gücün kullanılarak kulübe zarar verilmesine TFF asla seyirci kalmamalıdır.

Bu bağlamda kulüplere mutlaka "fit and proper person" testinden geçmiş, liyakatlı, sertifikalı ehliyetli insanların yönetici olmalarına olanak sağlayacak bir yapı tesis edilmelidir. Bu yapı da kurumsal yönetişim tabanlı örgüt yönetimidir.

Bugünkü yaşanılan bu olay TFF'na ileriye yönelik adımlar atma ve yeni yapılanmaya gitme konusunda güçlü argümanlar veriyor. Bu tarihi fırsat kaçırılmamalıdır.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar