Fry: Savaş insanın doğasında yok
"Şiddet; karmaşık ve hiyerarşik toplumlara geçişle başlıyor" yorumunu yapan Antropolojist Douglas Fry, "İnsanlar bana, 'Her zaman savaştık. Her zaman savaşacağız' diyorlar. Ben onlara, 'Belki de böyle olmaz' yanıtını veriyorum" diyor.
İnsan savaşa meyilli bir varlık mı? Tarihe baktığımızda, bu soruya evet cevabını verebiliriz. Fakat modern toplumlarda şiddeti inceleyen yeni bir araştırma, savaşçı tutumun yeni bir unsur olduğunu ortaya koyuyor.
Araştırmacılar, insanların şiddete meyilli olduklarını kabul etseler de, cinayetle sonuçlanan olayların grup çatışmalarından çok, kişisel ruh hali veya kan davalarından kaynaklandığını ileri sürüyorlar.
Wired dergisinin yer verdiği araştırmada, antropolojist Douglas Fry ve Patrick Soderberg, öncelikli olarak, "İnsanlar, komşu grup üyelerini öldürmek için koalisyon kurmaya meyillidirler" olgusunu reddediyorlar.
Fry, "Büyük bir kısmımız, savaşın eski ve insan doğasının vazgeçilmez bir parçası olduğunu kabul eder. Bu tür algılar, günümüz toplumunda olup bitenleri güçlü bir şekilde etkiler" diyor.
Fry ve Soderberg'in amacı, taşın kullanılmaya başladığı 2.5 milyon yıl öncesine ve metal araçların kullanılmaya başladığı 10 bin yıl öncesine ait döneme ışık tutmak.
Şiddet hiyerarşi ile başlıyor
Fry, "İnsanlığın Barış Potansiyeli" isimli kitabında, tarih öncesi savaşların yanlış yorumlandığını; modern av dönemi şiddetinin ise abartıldığını söylüyor. Arkeolojik kayıtlara bakıldığında, şiddetin gruplar arası yaşanması, insanların daha büyük, daha karmaşık ve hiyerarşik toplumlara geçmesi ile başlıyor.
Fry ve Soderberg, araştırmalarında 21 farklı avcı-göçebe toplumun son 200 yıla yönelik etnografik tarihini inceliyor. İncelenen 148 vakanın yarısından fazlasını, bir insanın bir başka insanı öldürmesi oluşturuyor. Vakaların yüzde 22'si çok sayıda saldırgan ve çok sayıda kurban içeren olaylar. Vakaların sadece üçte biri ise gruplar arası çatışmaları kapsıyor.
Cinayetlerin büyük bir bölümü kıskançlık, intikam almak veya hakaret gibi nedenlerden kaynaklanıyor. Gruplar arası şiddet ise çok sık rastlanır bir durum değil. Avcı gruplar arasında büyük bir işbirliği olduğunu söyleyen Fry'ın bu araştırmadan çıkardığı sonuç şu: "İnsan doğası tamamen barışçıl olmasa da, savaşçı da değil."
Sonuçta, insanlığın doğasına dair tüm sorular, toplumların da doğasını şekillendiriyor. Fry, "İnsanlar bana, 'Her zaman savaştık. Her zaman savaşacağız' diyorlar. Ben onlara, 'Belki de böyle olmaz' yanıtını veriyorum" diyor.
Umarız Fry haklı çıkar; fakat günümüze baktığımızda, insanlık adına atılan adımlar ve gerçekleşen ilerlemelerin savaş kavramını ortadan kaldırmadığını görüyoruz. Hatta kaldırmadığı gibi, yeni boyutlar da kazandırıyor. Bunlardan biri de siber savaş.
Geleceğin savaş meydanları
Siber savaş, ekonomik, politik veya askeri nedenlerle, herhangi bir ülkeye, bilgi ve iletişim sistemleri üzerinden gerçekleştirilen organize saldırılar olarak tanımlanıyor.
Ülkeler, geleceğin savaş meydanlarında kullanılacak ‘öldürücü olmayan’ silahlar geliştirmek için büyük yatırımlar yapıyorlar.
2013'te bu silahlardan korunmak için kurulan küresel siber güvenlik şirketlerinin toplam cirosunun 70 milyar dolar olması bekleniyor.
2018 için öngörülen pazar büyüklüğü ise 120 milyar dolar. Bu pazarın en büyük müşterisi yüzde 40 ile ABD. İkinci sırada batı Avrupa geliyor.
Siber savaşın, geleneksel savaştan çok daha kolay bir şekilde başlatılabileceğini düşünenler var. Bu düşüncelerinin birçok nedeni de mevcut. Bunlardan birincisi siber savaşın asimetrik olması. Ucuz ve yıkıcı olan siber savaş, zayıf ülkeleri, güçlü ülkelerle karşı karşıya getirebilen bir savaş türü. İkincisi, siber saldırıların planlanandan daha saldırgan bir yapı kazanabilmeleri. Üçüncüsü, siber saldırılardan korunmanın zor olması. Dördüncüsü ise, gizlilik ve belirsizlik üzerine kurulu olan siber savaşların, silah kontrol anlaşmalarının uygulanmasını zorlaştırabilmeleri.
Siber savaş barışı destekleyebilir
Öte yandan Princeton doktora öğrencisi Adam Liff, Journal of Strategic Studies'de yer alan makalesinde, siber savaşın o kadar da kolay olmadığını söylüyor. Liff'e göre, siber silah kullanacak ülkelerin gerçek gündemleri ve çıkar kavgaları olması; ve herşey kötüye gittiğinde bunun bedelini ödemeye hazır olmaları gerekiyor.
Liff, günümüz jeopolitik ortamında siber çatışmaların silahlı çatışmaları da azaltacağını ve siber silahların dünya barışını destekleyeceğini ifade ediyor.
Siber silahların sanıldığının aksine ucuz ve kolay ulaşılır olmadığını söyleyen Liff, bu silahları geliştirmenin çok fazla kaynak, zaman, operasyonel gizlilik gerektirdiğini de ekliyor. Dolayısıyla Liff'e göre, zayıf aktörlerin, iyi korunan sistemlerin altyapılarına sızması sanıldığı kadar kolay değil.
Liff'in dikkat çektiği bir diğer önemli konu da, siber saldırıda bulunacak ülkelerin, sahip oldukları dijital gücü geleneksel silahlarla da destekleyebilmeleri gerektiği. Bu durum Somali veya Tacikistan gibi ülkelerin neden ABD'ye siber saldırıda bulunamayacaklarını açıklıyor.
Aslında ABD gibi büyük aktörler de, siber saldırıların başarı olasılığına yönelik net bir düşünceye sahip değiller.
Her savaşta olduğu gibi, belirsizlik her zaman hakim. Bu belirsizlik, siber saldırılarda daha da fazla.
Savaş aletinin taş olduğu dönemlerden, dijital savaş aletlerine geldiğimiz bu günlerde, yöntemleri değişse de, değişmeyen tek gerçek ne yazık ki hala savaş.