Fresco'nun sözleri, kriz ve fırsat üzerine

Adnan NAS
Adnan NAS ASLINA BAKARSANIZ adnan.nas@stfa.com

Bazılarınız haberdardır, ünlü yazar ve fütürist Jacque Fresco bir konferans için geldiği İstanbul'da, yeni şekillenmekte olan dünya düzeninde Türkiye'yi geleceğin lider ülkeleri arasında saymamış. Ona göre bunun en önemli nedeni "bilimsel araştırma ve katma değer üretimi" yönünden geri oluşumuz.

Aslında biz yabancıların sadece boğaz ve balık gibi zararsız konular üzerinde konuşup Türkiye'ye hayran kaldıklarını söyleyenlerini sevdiğimiz için ömrünün sonuna gelmiş ve kimseye müdanaası kalmamış bir adamın bu sözleri pek yankı yapmadı. Zaten kriz ile moraller bozulmuşken bir de böyle kaba gerçekçilik ile yaraya tuz ekmenin alemi yok da denmiş olabilir. Oysa pek çoğumuz ve bu köşenin okuyucuları için bu tespit yeni de değil, çarpıcı da. Hatta moral bozucu da sayılmamalı: Bunun farkında olmak ve her türlü strateji tasarımında dikkate almak yeterli.

AR-GE'deki gecikme

Daha önce ayrıntılarıyla işledik, Türkiye on yıllar boyunca milli gelirinin yüzde yarımına bile varmayan kaynağı araştırma geliştirmeye ayırabilmiş. Ancak son yıllarda bu alanda bir odaklanma ve hızlanma ile bu oranı yüzde 0.8'e ulaştırabilmişiz. Üç yıllık orta vadeli program sonu için de, dünyadaki başarılı ülke örneklerine göre yetersiz de olsa, yüzde 2 gibi bir hedefimiz var. Oysa ABD ve Japonya gibi büyük ekonomilerde öteden beri gerçekleştirilen, AB'de ise şimdi hedeflenen oran yüzde 3. hızlı kalkınma gerçekleştiren Asya kaplanlarında ise bu oran zaman zaman yüzde 10'lara yaklaşmış.

Bu yetersizlik, hem kamu kesimi, hem de özel kesim için geçerli. Sorunun önemli bir boyutu da, eğitim sistemimizin de temel zaaflarından birini teşkil eden, üniversite-sanayi işbirliğinin hiçbir zaman gerçekleşmemesi. Bu, hem yurtiçi katma değer üretiminin ve verimliliğin itici gücü olacak AR-GE ve yaratıcılık potansiyelinin kısırlaşmasına, hem de ekonomiye nitelikli işgücü yetiştirilmesine sekte vuruyor.

Son iki yılda artan odaklanma ve yeni AR-GE Teşvik Yasası'nın yürürlüğe girmesi artık bir uyanışın belirtisi gibi algılandı. Şimdi de kriz gündeminin etkisi ile bu odaklanmanın kaybolacağından, Faruk Eczacıbaşı gibi sorunun önemini bilen ve gelişme için büyük gönüllü katkı veren pek çok kişi kaygı duyuyor. Unutmamak gerekir ki her kriz gibi bu da şu veya bu şekilde bitecek, ancak yurtiçi katma değer üretiminde ve dolayısıyla içsel büyüme dinamiklerinde yetersizlik aşmamız gereken temel sorunlardan biri olarak ortada duracak. Bu nedenle kamuda da özel kesimde de krizde bile en son kısılacak harcamalar arasına AR-GE ile ilgili olanların konmasında zorunluluk var. Tabii büyüme ve rekabet yarışından çekilmek istemiyorsak!..

Krizin ve risklerin yönetimi

Dönelim ezeli derdimiz olan kısa vadeli gündemimize. Gecikerek de olsa hükümetin kriz konusunda ciddi ve yoğun bir çaba içine girdiği ve Maliye politikası ile para politikası alanında bir bölümü uygulamaya sokulan çok sayıda tedbirin netleşmeye başladığı anlaşılıyor.

Ancak merkez değil, çevre ekonomilerden biri olduğumuz ve daha güvenli bankacılık sistemi/yüksek faiz kalkanlarına sahip bulunduğumuz için geç girdiğimiz krizden mümkün olduğu kadar erken çıkmak, bir başka değişle krizin hasarını asgaride tutmak için alışkın olduğumuz tek aşamalı düşünce formatını biraz değiştirmemiz ve sayısı yüze varan tedbirin hem sistemin tümüyle ve birbiriyle tutarlılığını, hem birden fazla aşamadaki sonuçlarını gözetmeliyiz. AR-GE konusunda yakın zamana kadar gösterdiğimiz düşünce ve eylem tembelliğine böyle bir zamanda hiç tahammülümüz yok. Doğrusunu isterseniz, sık sık seslendirdiğimiz iddialarımızda samimiysek, genel olarak da böyle bir lüksümüz olmamak gerekir.

Yaşadığımız krizin büyüklüğü, niteliğinden çok, sistemin sözgelişi 1929 büyük buhranına göre çok daha gelişmiş ve karmaşık olmasından kaynaklanıyor. Türkiye de 2001 krizine göre daha sağlam bir durumda olmasının yanında, 2006'daki döviz krizi ve 2007'deki belirsizlik ortamı gibi farklı nedenlerin bileşik etkisiyle iyimser beklentilerde yaptığı iskonto yönünden de şanslı. Ayrıca emtia ve petrol fiyatlarındaki düşüş, cari açık darboğazı yönünden kısmi bir koruma da sağladı. Böyle bir tabloda kamunun, özel kesimin ve bankacılık sisteminin başta kur ve bilanço riskleri olmak üzere karşıkarşıya bulundukları risklerin yönetimi, düşünülen ya da önerilen tedbirler arasından optimal tercihlerin yapılmasını ve bu tercihlerin sadece ilk aşamada değil, sonraki aşamalarda da birbirleriyle çelişmemesini ve daha önemlisi nihai amaca yani ülkenin yeniden kalıcı büyüme yörüngesine oturmasına sekte vurmamasını gerektiriyor.

Fırsat yaratmak farklı

Bu arada ekonominin yeniden güvenli bir dengeye kavuşturulması ile krizden fırsat çıkarma amaçlarının arasında hassas bir mesafenin korunmasında yarar var. Kuşkusuz fırsat üretebilirsek iyi olur ama karmaşık faktörlere bağlı olan bu işi başaramasak da ilk amacı yani güveni ve sistemin işleyişini başarmak zorundayız. Zaten çabaların amacı da, nasılsa oluşacak dengenin mümkün olduğu kadar yüksekte kurulmasında.

Sözgelişi yapısal zaaflarımızı düzeltme gereği sadece fırsat yaratmak isteğinden değil, belki daha çok böyle bir dengenin yakalanması ihtiyacından doğuyor. Kaldı ki bu zaaflar giderilmeden ülkenin tam anlamıyla güvenli bir limana dönüşmesi ve fırsat üretmesi de kolay olmayacak.

Nasıl finans merkezi olmak için finansal enstrümanları artırmak ve sermaye piyasasını geliştirmek gerekiyorsa, varlığını ve önemini yeni fark ettiğimiz ülke servet fonlarını çekmek için de sadece dinsel ve kültürel yakınlığımıza ve 11 Eylül sendromuna güvenmek yetmez. Örneğin bu fonların uzun bir süredir batı ülkelerinde hangi karmaşık yapılanma ve enstrümanlar üzerinde yoğunlaştığını, hangi vergi avantajlarından yararlandıklarını, kurumsal yatırımcı topluluğuna nasıl bütünleştiklerini bilmek ve benzer bir ortamı nasıl kuracağımız üzerinde kafa yormak gerekir. Aksi takdirde bu konuda da yol almamız zorlaşır ve neden Arap kardeşlerimizin paralarını Türkiye'ye getirmediklerini merak eder dururuz. Bu alanda kamuya da, özel kesime de düşen çok şey var.

Unutmayalım, finans sistemimizin basitliği krize geç girmemizi sağladı, ama krizden fırsat çıkarmak ,gelişmiş ve karmaşık bir sistem ve mevzuat gerektiriyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Seçim biter, kriz bitmez 02 Temmuz 2019
Yolun sonuna geliyoruz 11 Haziran 2019