Fransa beraberliği futbolumuzun sorunlarını gizlememeli

Tuğrul AKŞAR
Tuğrul AKŞAR EKO-SPOR [email protected]

UEFA 2020 yolunda Milli takımımız Fransa ile 1-1‘ berabere kalarak aldığı bir puanla grubunda liderliğini korudu. Rakiplerimizin alacağı sonuçlardan bağımsız, son iki maçı kazanırsak, 2008’den bu yana hasret kaldığımız uluslararası bir turnuvaya katılma Hakkı elde etmiş olacağız.

Ne var ki, bu beraberlik bizi ümitlendirirse de, son günlerde Türk futbolu yönetsel, hukuksal, iktisadi, mali ve sosyal anlamda ciddi bir kaosun içinde yolunu bulmaya çalışıyor. Görünen o ki, bugün yaşanılanlar Türk futbolunun çözümü ertelenen birikmiş sorunlarının dışa vurumu…

- Futbol idaresinin kulüpler karşısındaki duruşunda ve vizyonunda sorunlar var.
- Kulüplerimizin kendi çıkarları doğrultusunda Federasyona manüplasyonları var
- Futbol Kulübü yöneticilerinin misyon ve vizyon konusunda ciddi sorunları var.
- Futbolumuzda dengesiz ve haksız bir rekabetin yol açtığı iktisadi ve mali sorunlar var.
- Futbol idaresinin örgütsel yapılanışından kaynaklanan hukuksal ve yönetsel yetersizlikleri var.

Yani dert çok, derman yok… Aslında bu sorunlara çare olacak çözüm yolları belli ve biliniyor olmasına karşın, kimse kendi menfaatlerinden taviz vermek istemiyor.

Endüstriyel futbol aşamasına geçemedik

Futbolumuz hızla endüstriyelleşirken, yöneticilerimiz hala konvansiyonel düşüncelerin girdabında, yol almaya çalışıyor. Vizyonları yetersiz. Misyonları lokal başarılara odaklı… Hala futbolun bir endüstri olduğunun farkında değiller. Kulüp yönetimleri, uzun vadeli strateji ve yarınları kurma yerine, günü kurtarmanın telaşı içinde yüz milyonluk bütçeleri yönetmenin yolunu arıyorlar. Taraftarın bilinç düzeyi de yöneticinin, futbolcunun bilinç düzeyinden daha ileri değil…

Oysa bugün futbolun tüm aktörlerinin ortak amaç ve hedefleri, Türk futbolunun sportif ve mali olarak, kalitatif ve kantitatif anlamda daha üst noktalara taşınması olduğu halde, bu bileşenlerin bugünkü yapılanış ve niteliksel yapıları ne yazık ki buna izin vermiyor. Türk futbolu, tüm ögeleriyle Avrupa’nın ve dünyanın yükselen bir değeri olarak, endüstri haline gelen futboldan sportif ve mali anlamda maksimum payı alabilmenin yollarını aramalıydı… Türk futbolunun çıkar yolu buradan geçiyor… Yoksa önümüzdeki yıllarda Avrupa Kulüpleri ile rekabet edebilmemiz kesinlikle mümkün olamayacak.

Son yirmi yılda futbol her yönüyle evrildi. Taraftarın, gelirlerin, futbolun, kulüplerin yapısı değişti. Hala futbolumuzun yönetsel mantalitesi bu değişimleri yakalayamadı. Tüm tehlike işte burada…

Başarıya yaklaşırken uzaklaşıyoruz

İşte bu ahval ve şerait içinde İsviçre ile 2008 Avrupa Kupası finallerinden bu yana uluslararası finallere katılamadık. Şimdi 2020 Avrupa Kupası için ümitlendik. Fransa’nın bulunduğu grupta lideriz ve sadece iki maçımız kaldı finallere katılmaya...

Türk futbolu kulüp ve milli takımlar nezdinde UEFA ve FIFA sıralamasında 2000’in gerisinde... Belki, 2020 yomunda son iki maçımızı kazanarak ya da finallere katılmayı garantileyerek, makus talihimizi yenme fırsatımız elimize geçti.

Kulüp futbolunda ise durumumuz daha da kötü... Milli takım futbolunda zar zor da olsa yol almaya çalışırken, kulüp futbolunda durumumuz daha vahim.

Avrupa kulüp futbolunda, endüstrileşen futbolun temel konularında ciddi hatalar yapıyoruz. Hala Kıta Avrupası’nın çağdaş futbol mantalitesini yakalayamadık. Kalıcı olabilecek başarılara bir türlü ulaşamıyoruz.

Oynadığımız tüm maçlar ve bugünkü ulusal takımımızın yapılanışı gösteriyor ki, başarıya giden yolda ortaya konulmuş, değişik varyasyonlardan oluşan sağlam bir stratejimiz yok. Had safhada konsantrasyon eksikliğimiz var. Sonuca yönelik etkin ve doğru stratejiler kuramıyoruz. Kendimize özgü bir model oluşturamıyoruz. Vizyonda ve misyonda çok ciddi sıkıntılarımız var. Kolektif oyun anlayışını saha içinde bir türlü uygulayamıyoruz. Ben-merkezci düşünce yapısı, egemen mental anlayışımızı oluşturuyor. Sistemsel sıkıntı eksiğimizi giderebilecek yeterli hamlelerde bulunamıyoruz. Hepimiz iyi bildiğimizi düşünüyor, hatalarımızdan ders çıkartamıyoruz. ‘’Case study’’ çalışması yapıp, daha sonraki maçlarımıza ışık tutacak analitik analizler yapamıyoruz. Sadece maç odaklı ve günü kurtaracak oyun eleştirisi ve analizlerin peşinden koşuyor; futbolun entelektüel birikimine katkı sağlayacak etkinlik ve üretkenlikte bulunmuyoruz.

Ben merkezci egolar sorunları algılamayı engelliyor

Futbolun endüstriyel bir olgu olduğunu hala kavrayamadığımız için endüstriyel düşünemiyoruz. Konvansiyonel düşüncenin etkisi altında yolumuzu bulmaya çalışıyoruz. Yani belirli bir yöntem ve plana sahip olmaksızın; kişiye bağlı, kurumsallaşmamış, modeli ve felsefesi olmayan bir futbol anlayışından medet umuyoruz. Oysa, endüstriyellik yüksek kalite, standart ve teknoloji demektir. Bu anlamda saha içinde ve dışında hızlı-seri düşünüp, sağlam stratejiler kurarak, standartı yakalayamıyoruz. Favori olduğumuz maçlarda sürpriz; sürpriz maçlarda ise yüksek standartı yakalayabiliyoruz. Ne zaman ne yapabileceğimiz belli değil… Ortalamayı tutturacak bir kaliteyi bile çoğu zaman zorlayamıyoruz. Endüstriyelliğin temel kriterlerini bir arada tutabilecek toplam kaliteye ne futbolcularımız, ne teknik adamlarımız, ne de yöneticilerimiz bir türlü ulaşamıyor.

Futbolumuzun yönetsel, iktisadi, mali, hukuksal ve pazarlama yönünden temel eksiklikleri bulunuyor. Rekabetçi dengenin üç büyük lehine kurulduğu, diğer takımların futbolumuzu domine edemediği bir futbol ligimizde yarışmacı kulüpler yaratmaya çalışıyoruz. Dengede rekabeti sağlayacak, yeteneklerimizi ortaya çıkartabilecek bir alt yapıyı henüz tam anlamıyla kuramadık. Yetenekler havuzumuzu genişletme yerine, hala gurbetçi gençlerimize bel bağlıyoruz.

Hala bir futbol ülkesi olamadık

Hala kendi ekolünü oluşturabilmiş bir futbol ülkesi değiliz. En son Fransa karşısında aldığımız 1-1’lik sonuç bizi aldatmasın. Fransızların önemli eksiklikleri onları gol yollarında zayıflattı. Yenebileceğimiz bir Fransa karşısında tek korner atamadan, maçı tamamladık. Son derece kişiliksiz, korkak ve bize yakışmayan bir oyun anlayışıyla katı savunma yaparak, bir puanı aldık. Maç bittiminde Fransızların topa hakimiyeti %36’yı gösterirken, biz %34 ile oyunu tamamladık. Bu sonuç çoğu kimse için yeterli görülebilir ama bizi bir yere taşımaz. Kritik zamanlarda, kritik top kayıpları veya gereksiz faullerle ya gol pozisyonları veriyoruz ya da gol yiyoruz.. Maç içinde gol yollarında yeterince etkinlik sağlayamıyoruz. Top tekniği zayıf forvetlerle ileride etkin olmaya ve gol atmaya çalışıyoruz. Kısacası, Fransa karşısında alınan 1-1’lik beraberlik ve grup liderliği balı sorunlarımızın olduğu gerçeğini unutturmamalı!

Futbol eğitiminde fundamentalleri göz ardı ediyoruz

Sonuçta iş gelip, fundamental eğitim eksikliklerimize dayanıyor. Bu yetersizliklerimizi görüp, buna göre gerekli aksiyomları almadan; futbolcumuzun, yöneticimizin, teknik adamımızın ve de futbol izleyicimizin entelektüel futbol birikimlerini geliştiremediğimiz sürece futbol başarıları bize ay kadar uzakta olacaktır.

Türk futbolunun içinde bulunduğu sportif ve mali başarısızlık üzerine çok derin analizler yapılabilir. Ancak genel olarak ifade edebilirim ki; Türk Futbolu kısa süre içinde çok şey yapabilmenin sıkıntılarını yaşıyor. Avrupa’nın iki yüzyıl da yaptığı sanayi devrimini biz Cumhuriyet dönemine sıkıştırmak durumunda kalmışız. Toplumsal anlamda üst yapısal oluşumlarda da aynı sıkıntıyı yaşadığımızı görüyoruz. Avrupalının belirli bir zaman aralığında yaptığını, biz kısa süre içinde yapmaya kalkışınca, bilişim alanımız daralıyor, sağlıklı düşünemiyor bir panik içinde çok şey yapmaya çalışıyoruz. Zaman kısıtı başımızın belası… Hal böyle olunca da ekonomiden politikaya varıncaya kadar tüm alt yapı ve üst yapı kurumlarımızı oluşturma sürecinde, bazı kurumları tam tesis etmeden (buna bir üst yapı kurumu olarak hukuksal ve yönetsel yapılanma gösterilebilir), katıldığımız uluslararası yarışmalarda istenilen sonuçlara ulaşamıyoruz. Hiçbir şeyi sindirerek yapmaya zamanımız yok. Ya da böyle bir felsefeyi kendimize şiar edinmemişiz.

Alt yapı olarak ta Avrupa ile yarışacak düzeyde olduğumuzu söyleyebilirim ama bizim temel sorunumuz üst yapıda ne yazık ki... Bununla birlikte, ekonomik ve finansal yapılanmada futbolumuz dengesini yitirmiş durumda. Avrupa’nın giderek büyüyen ve artan futbol gelirlerinden pay alabilmenin yolu, Avrupalıyla rekabet etmekten geçiyor. Ancak biz bu rekabetin neresindeyiz? Rekabeti sürdürebilecek ve yarışmacı turnuvalarda başarılı olabilecek mali-iktisadi alt yapılanmamız var mı? Bunları sorgulamamız gerekiyor.

Futbolumuzda istatistiksel çalışmalar ve bilgi işlem yetersiz

Kulüplerden bilgi ve belge sağlamanın neredeyse olanaksız olduğu bir futbol ortamında, bu işi yapabilecek tek otorite olarak karşımıza Federasyon çıkmasına karşın; sonuç tam bir düş kırıklığıdır. Federasyon'un, futbol yönetiminin yasal yönetim organı olmasından kaynaklanan sorumluluklarına ilaveten, bu tür çalışmalar için futbolumuzun istatistiğine yönelik bir veri ambarının oluşturulması ve bu verilerin araştırmacıların emrine sunulması konusunda da bir bilgilendirme yükümlülüğü ve fonksiyonu bulunuyor diğer yandan. Ama Federasyon’un bu konuda yeterli bir çalışma ve gayret içinde olamadığını gözlemliyorum.
Yüz milyon eroyu geçen bütçesiyle Federasyon bu tür çalışmalara daha fazla kaynak ayırmak zorunda. Futbolumuzun daha üst noktalara taşınması ve gelişen futbol pastasından hak ettiği payı alabilmesi, her şeyden önce entelektüel bir birikime sahip olmayı gerektiriyor.
Bunu unutmayalım.

Futbol düşünce üretiminde yeterli değiliz

Bir üst yapı kurumu olarak, entelektüel futbol birikimimizin de Avrupalının çok gerisinde olduğuna inanıyorum. Avrupalı futbolcunun, teknik adamın, yöneticinin ve taraftar müşterinin sahip olduğu futbol bilincinde ne yazık ki, ciddi sıkıntılarımız var. Fundamentalde hatalar yapıyoruz ve bunları düzeltmenin yolunu sorgulamıyoruz. İşte bu anlamda futbolun entelektüel birikimi, bizim önümüzü açabilecek en önemli faktörlerden birisi.

Çünkü, futbol üzerine yaptığımız araştırmalarımızda da gözlemlediğimiz gibi, futbolumuza ilişkin karşılaştığımız çoğu basit sorunun temelinde entelektüel birikim yetersizliği yatıyor. Mental anlamda ciddi sıkıntılarımız var. Kıta Avrupası’nın çağdaş futbol aklını yakalayamadan, kalıcı başarılara ulaşma şansımız yok gibi görünüyor. Futbolumuzun temel sorunları üzerine yazdığımız bu tür deneme yazıları ve çalışmalar, ne yazık ki Avrupa’da da çok fazla yok. Ancak, Avrupalının bu konulardaki çabaları özellikle son on yılda ciddi bir gelişme kaydetmiş durumda. O ülkelerin futbol idarelerinin bu tür çalışma ve araştırmalara ciddi kaynaklar ayırdığını imrenerek görüyorum. Avrupalı bugün futbolda ve diğer alanlarda bizden fersah fersah ilerideyse, bunun tek açıklaması: Avrupa’nın rönesansı da, reformu da bizden yüzyıllar önce yapabilmesi ve bunu hayatın her alanında bir yaşam biçimine dönüştürebilme becerisini ve disiplinini gösterebilmesidir. Avrupalı bir yandan futbolu yeşil sahalarda oynarken; diğer yandan da futbol pratiğini teorik alt yapılarla desteklemeye çalışıyor. Buradan kendisine aksiyomlar çıkartıyor…

Çağdaş futbol aklı futbola bilimsel bir yaklaşım sergilemekten hiçbir zaman uzak kalamaz. Futbol pratiğini soyuta yönlendirme başarısını göstermeden; yani olayın teorik temellerini oluşturmadan, somut başarılara ulaşma şansımız yok gibi görünüyor. Futbol üzerine birçok bilimsel disiplinde yayınlanan araştırmayı burada tartışmayacağız. Ancak, futbolda başarıyı getiren ve bu başarıları kalıcı kılan iktisadi ve mali koşulların sportif başarı üzerindeki etkileri ve yönetişimsel sorunlara yönelik, ülkemizde de bu tür çalışmalar yavaş yavaş yapılmaya başlandı.

Futbolumuzu geliştirecek dengeli rekabet ortamını oluşturamadık

Bugün ülkemiz futbolunda rekabetçi denge büyükler lehine bozulmuş vaziyette. Üç büyükleri koruyan ve kollayan bir sistem içinde altmış yıla yakın süredir sadece beş şampiyon çıkartabilmişiz. Futbolumuzdaki sportif, mali, yönetsel ve hukuksal temel sıkıntıların odak noktasını oluşturuyor.

Altyapı çalışmaları ne yazık ki, ancak tamamlandıktan sonra meyvelerini vermeye başlarlar. Hatta bu tür çalışmalar bir süre, çevresine rahatsızlık ta verebilir; bazı sıkıntılar yaratabilir. Bu nedenle bu çalışmaların çok popülist çalışmalar olduğunu söyleyemeyiz. Alt yapı çalışmalarında geri dönüşler zaman alır. Bu tür fundamental çalışmalar, reyting kaygısı taşımadıkları için, çoğu zaman ''ulema''nın da pek dikkatini çekmez...

Ülkemizde de bu konulara ilgi en alt düzeyde maalesef. Ne acıdır ki, futbolumuza dışarıdan bilinç taşıyacak ve onu yüceltecek olan futbol entelektüellerimiz de bu tür çalışmalara gereken ilgiyi göstermiyor. Ama son iki-üç yıldır bu konularda bizde de yavaş yavaş ümit veren bazı gelişmeler oluyor. Uluslararası düzeyde, bilimsel çalışmalara imza atılıyor. Bu çalışmaların çoğunu da www.fesam.org’ da yayınlamaya çalışıyoruz.

Bizim entelektüel futbol literatürümüzde bu tür çalışmaların çok hızlı olmasa da, giderek artmaya başladığını görmek bana büyük bir sevinç veriyor.

Futbolumuzun gelişiminin önünde ciddi engel oluşturan haksız rekabet ve rekabetçi denge konuları üzerine yaptığımız orijinal çalışmalar, bizi bazı acil önlemler almaya sevk ediyor; dengede rekabetin nasıl kurulabileceğinin ve buna bağlı olarak futbolumuzun kalitesinin nasıl yukarı çekileceğinin ipuçlarını veriyor. Bu çalışmalara kendi ölçüsünde katılmaya çalışan birisi olarak, karşılaştığım en büyük sıkıntının bilgi ve belge temininden kaynaklanan sorunlar olduğunu, yeri gelmişken burada ifade etmeliyim. Ülke futbolunu daha üst noktalara taşıma misyon ve vizyonu bulunan; doğal olarak futbolumuza en büyük katkıyı sağlayacak kurum olarak karşımıza çıkan Federasyon da bu konuya gereken duyarlılığı göstermiyor. Öncelikle bu tür araştırmalar için Federasyon’un sitesi pivot bir konumda olmalı... Ben bir araştırmacı olarak Federasyon'un bu konuda kendisini ciddi bir revizyona tabii tutması gerektiğine inanıyorum.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar