Form düşüşünün bir nedeni de dopingsizlik mi?

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM [email protected]

Son günlerde, Batı ekonomi basınında başta BRIC ülkeleri (Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin) olmak üzere neredeyse tüm gelişmekte olan ülkelerin (GOÜ) önümüzdeki dönemdeki ekonomik performanslarına ilişkin olarak birbiri ardına oldukça negatif analizler yer almakta. Geçen hafta The Economist dergisi bu konudaki yorumuna şu sözlerle başlamış: “Eğer bir atlet artık eski hızına ulaşamıyorsa, bunun geçici bir formsuzluktan mı kaynaklandığı, yoksa yeteneklerinde kalıcı bir düşüş mü meydana geldiğine bakılır.” Maalesef, Türkiye için bu yoruma şöyle tatsız bir ilave de yapabiliriz sanırım: Acaba form düşüşü artık doping ilaçları alamamamızdan mı kaynaklanıyor? (Bu ilaveyi yaparken gerçek atletizm dünyasında Türkiye’nin son dönemde içine düştüğü yüz karası durumu da insan hatırlamadan edemiyor!)

Türkiye dahil GOÜ’lerin milenyumun ilk 10 senesindeki performansları gerçekten de etkileyici olmuştu. Asır başında tüm Dünya milli hasılasının %38’ini üreten GOÜ’ler 2011 sonunda %50’sini üretir hale gelmişlerdi. Ancak, bugünden sonra da bu ülkelerin payının artması söz konusu olsa dahi, bu artışın çok daha yavaş hale geleceği öngörülüyor. Örneğin, Çin’in sanayi odaklı büyümeden hizmet sektörü odaklı büyümeye geçişle birlikte büyüme oranının da kalıcı olarak azalması söz konusu. Son 30 yılda ortalama yıllık %10 büyüme gösteren Çin’in büyüme oranının her yıl yavaşlayarak 2020 yılında %3.5’e düşmesi bekleniyor. Brezilya ve özellikle Rusya’nın bugüne kadarki büyümesi ise büyük ölçüde  Dünya enerji ve emtia fiyatlarındaki artış sayesinde oldu. Bu 2 ülkenin bu sene %2 civarında büyüme göstereceği tahmin ediliyor. Keza, Hindistan’ın da büyümesi %5’in altına gerilemiş durumda. 

Türkiye’nin içinde bulunduğu diğer gelişmekte olan ülkelerde de durum farklı değil. Sonuçta, gelişmiş ülkelerin kronikleşmiş durumunu da dikkate aldığımızda, bu sene %3 olarak öngörülen toplam Dünya milli hasıla büyüme hızının ileriki yıllarda değil artmak, azalması bile söz konusu olabilecek. Son 10 senede Dünya ortalama büyüme hızının %3.8 olduğunu dikkate aldığımızda, önümüzdeki dönemin ekonomik dengelerinin geçmişten oldukça farklı seyredeceği görülmekte.

Gelişmiş ülkelerin performans düşüklüğünün sebepleri üzerine bugüne kadar çok yazıldı, çizildi. Roubini, son yazısında, GOÜ’lerdeki performans düşüşünün sebeplerini ise şöyle sıralamış: 1- 2011’de aşırı ısınma emaresi gösteren ekonomilerin sıkılaştırmaya gitmesi, 2- Gelişmiş ülkelerden ayrışamayan (decoupling) GOÜ’lerin dış ticaret, finans ve yatırımcı güveni kanalıyla negatif etkilenmesi, 3- Bu ülkelerin giderek artan bir oranda “devlet kapitalizmi”ne yönelmeye başlamaları, 4- Aşırı yüksek seyreden emtia fiyatları neticesinde ekonomilerin enerji tutumluluğuna ve yüksek sermaye/kaynak gerektiren yatırımlardan kaçınmaya yönelmiş olması, 5- Hepimizin bildiği Fed’in miktarsal genişleme politikasını tedricen azaltmaya gitme kararı, 6- Gittikçe artan miktarda GOÜ’nin cari açıklarının artmaya başlamış olması ve aynı zamanda bu açıkların finasmanının gittikçe riskli bir hale gelmesi.

Türkiye’ye baktığımızda ise, yukarıda sayılan 6 sebebin de az veya çok ekonomimiz üzerinde tesir etmekte olduğu görülüyor. 2011 sonundaki zorunlu soğutmadan sonra ekonomimiz yeniden ivme kazanacak bir konjonktürü bir türlü yakalayamadı, bundan sonra da zor gözüküyor.  Dış ticaret, finans ve yatırımcı güveni kanalıyla etkilenmeyi zaten bugünlerde fazlasıyla yaşıyoruz. Belki görünürde “devlet kapitalizmi” uygulamalarına “henüz” sapmadık, ancak özellikle son dönemlerdeki ihale pratikleri bu yönde ciddi soru işaretleri oluşturur nitelikte. (Ayrıca, seçimlerin de yaklaştığı önümüzdeki dönemde Bütçe’nin giderek daha fazla tırtıklanması kaçınılmaz gibi duruyor.) Öte yandan, enerji ve emtia zengini bir ülke olmadığımız için, enerji kullanımında göreceli azalma bizim için bir dezavantaj teşkil etmiyor. Ancak buna paralel olarak sermaye yatırımlarında görülen azalma önemli bir sorun. (McKinsey’e göre 2007’de 11.8 trilyon dolar olan uluslararası sermaye yatırımları 2012’de 4.6 trilyona gerilemiş.) Cari açığın düzeyinin ve fonlama kaynaklarının ise bizi diğer gelişmekte olan ülkelerin çok fevkinde etkileme potansiyeli olduğu yadsınamaz bir gerçek. Türkiye son 10 senede kümülatif olarak 334 milyar dolar doping (cari açık) aldı. Şimdi, artık bu doping kesilmeye başladığına göre gerçek gücümüzü göreceğiz. Ümit ederim, bu durum atletizmde olduğu gibi bizi oyunlardan men edilme riski içine sokmaz!

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019