Fiyatlar artarken enflasyon düşer mi?
TÜİK Ağustos ayı enflasyon rakamlarını açıkladı ve düşüş müjdesi verdi. Ancak bu açıklamalar kafalardaki soru işaretlerinin kalkmasına ve halkın tatmin olmasına yeterli olmuyor. Tüketici, bu nasıl bir düşüş ki fiyatlar halen yüksek diyerek serzenişini sürdürüyor.
Böyle düşünmekte haksızlar mı diye soracak olursanız elbette değil derim. Çünkü herkes cebinden çıkan paranın satın alma gücüne bakıyor ki bu da son derece doğru bir yaklaşım. Özellikle tüketicilerin büyük bir bölümünün sabit gelirli insanlardan oluştuğunu düşündüğümüzde doğal olarak enflasyon oranından ziyade fiyatlardaki artış daha fazla nazarı dikkate alınıyor.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)’e göre Ağustos ayında Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) aylık yüzde 2,47 artarken, yıllık enflasyon ise yaklaşık 10 puan azalarak yüzde 51,97’ye geriledi. Yani fiyatlar artarken enflasyon geriledi. Mümkün mü, elbette mümkün. ENAG’ın enflasyon verilerine de bakacağız, ama önce şu fiyat artarken enflasyon nasıl düşer konusuna bir açıklık getireyim. Bu sıralar sıkça TV kanallarında da anlatmaya çalışıyorum, enflasyondaki düşüş, en yalın haliyle fiyat artış oranlarındaki düşüş anlamına gelmekte.
Bu bir paradoks mu diye soracak olursanız, olmadığını gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Çünkü enflasyonun düşmesi, fiyatların düşmesi değil, fiyat artış hızının düşmesidir. Bir örnek vermek gerekirse; etin fiyatı Temmuz’dan Ağustos’a geçildiğinde yüzde 5 artmışken, Eylül’de artış oranı yüzde 3’de kaldı ise, enflasyon düşmüş sonucu doğar. Ama etin fiyatı yine de artmıştır ve tüketici için ürünün fiyatı zamlanmıştır. Aslında bizim odaklanmamız gereken ana nokta enflasyon değil, bence fiyat artışları.
İşte burayı kontrol altına alma konusunda herkese çok daha fazla iş düştüğünü kaçırmamak gerekiyor. Enflasyon oranında düşüş olsa dahi, fiyat artışlarını durduramadığımız sürece kişilerin alım gücünün düşmesinin de önüne geçemeyeceğimiz aşikar. Üstelik TÜİK’e nazaran bağımsız araştırma kuruluşu ENAG rakamların gerçekçi olmadığını düşünüyor olsa gerek ki, enflasyonu Ağustos ayı için yüzde 3,47, son 12 ay içinse yüzde 90,35 olarak duyurdu.
Peki ya faizler
Merkez Bankası’nın faizleri ne zaman indirmeye başlayacağı da hepimiz için ayrı bir merak konusu. Benim öngörüm Kasım ayında düşüşün başlayacağı, ama gerçek manada piyasanın satın alabileceği seviyelere Nisan 2025’de gelebileceği yönünde.
Faizlerin düşmesiyle kredilerin daha yaygın hal alması ve yatırım yerine faiz gelirini tercih edenlerin tekrar reel sektöre geri dönmeleri beklentisi bir hayli fazla. Faizlerin şu anda halen yüksek seviyede kalmasının ise en çok fiyatların geri gelmesine yardımcı olacağı gerçeğinden hareket ettiğimizde henüz hedeflere ulaşmak için epey vakte ihtiyaç olunduğu gerçeğiyle karşılaşılıyor. İşte aslında paradoks burada başlıyor.
Bir tarafta hem kayıt dışılığı önlemek ve fiyatları aşağı çekmek; öte tarafta reel sektörün paraya ulaşamadığı için büyümenin yerini küçülmeye terk etmesi ve dövizin de artmayışıyla beraber ihracatçının da fiyat tutturamamaktan yakınması. Buradaki dengeyi sağlayabilmek bir hayli güç. Stagflasyon, skimflasyon, slumpflasyon gibi birçok terimle piyasalar tanışa dursun, önceden beri bildiğimiz bir kavram yeniden hortlamaya başladı, işte beni asıl korkutan bu. Ne mi o kavram? Ne yazık ki konkordato.
Enflasyon düşüyor, konkordato ilan eden firma sayısı artıyor
Hep en korktuğum terimlerden birisi olmuştur konkordato. Bir borçlunun ticari durumunun sarsılmış olmasıyla alacaklıların, alacaklarını belli bir plana göre almaları konusunda kendi aralarında vardıkları ve mahkemece onaylanan anlaşma olarak tanımlamak mümkün.
Yani firma ödeme sıkıntısı içerisinde ve bir tedbir alınmazsa iflas edecek sonucunu da çıkartmak mümkün. İlk 8 ayda konkordato alan şirket sayısı tamı tamına 982. Konkordato ilan eden bir firmanın alacaklarının tahsilatlarını uzun bir döneme yayılarak gerçekleştirecek olmaları, onların da borçlarını zamanında ödeyememesi anlamına gelecek ki, domino etkisiyle firmaların birbirine zarar vermesi sonucunu doğuracak.
Daha önce de söyledim, yine söyleyeceğim; para politikası ve maliye politikası belirlenirken, reel sektörün en az zarar görmesi gerektiğinin atlanılmaması lazım. İflas eden veya dara düşen firmanın işten çıkartmalara başlaması, insanların işsiz kalması, hiç de istemeyeceğimiz sonuçların doğmasına sebebiyet verecek. Bedeli daha ağırlaşmadan gerekli tedbirlerin alınması olmazsa olmaz.