Fiyatlar artarken enflasyon düşer mi?

Dr. Hakan ÇINAR
Dr. Hakan ÇINAR SIRADIŞI [email protected]

TÜİK Ağustos ayı enflasyon ra­kamlarını açıkladı ve düşüş müj­desi verdi. Ancak bu açıklamalar ka­falardaki soru işaretlerinin kalk­masına ve halkın tatmin olmasına yeterli olmuyor. Tüketici, bu nasıl bir düşüş ki fiyatlar halen yüksek diye­rek serzenişini sürdürüyor.

Böyle dü­şünmekte haksızlar mı diye soracak olursanız elbette değil derim. Çün­kü herkes cebinden çıkan paranın satın alma gücüne bakıyor ki bu da son derece doğru bir yaklaşım. Özel­likle tüketicilerin büyük bir bölümü­nün sabit gelirli insanlardan oluştu­ğunu düşündüğümüzde doğal olarak enflasyon oranından ziyade fiyatlar­daki artış daha fazla nazarı dikkate alınıyor.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)’e göre Ağustos ayında Tü­ketici Fiyat Endeksi (TÜFE) aylık yüzde 2,47 artarken, yıllık enflasyon ise yaklaşık 10 puan azalarak yüzde 51,97’ye geriledi. Yani fiyatlar artar­ken enflasyon geriledi. Mümkün mü, elbette mümkün. ENAG’ın enflasyon verilerine de bakacağız, ama önce şu fiyat artarken enflasyon nasıl düşer konusuna bir açıklık getireyim. Bu sıralar sıkça TV kanallarında da an­latmaya çalışıyorum, enflasyonda­ki düşüş, en yalın haliyle fiyat artış oranlarındaki düşüş anlamına gel­mekte.

Bu bir paradoks mu diye so­racak olursanız, olmadığını gönül ra­hatlığıyla söyleyebilirim. Çünkü enflasyonun düşmesi, fiyatların düşmesi değil, fiyat artış hızı­nın düşmesidir. Bir örnek ver­mek gerekirse; etin fiyatı Tem­muz’dan Ağustos’a geçildiğin­de yüzde 5 artmışken, Eylül’de artış oranı yüzde 3’de kaldı ise, enflasyon düşmüş sonucu doğar. Ama etin fiyatı yine de artmış­tır ve tüketici için ürünün fiya­tı zamlanmıştır. Aslında bizim odaklanmamız gereken ana nokta enflasyon değil, bence fiyat artışları.

İşte burayı kontrol altına alma konu­sunda herkese çok daha fazla iş düş­tüğünü kaçırmamak gerekiyor. Enf­lasyon oranında düşüş olsa dahi, fiyat artışlarını durduramadığımız sürece kişilerin alım gücünün düşmesinin de önüne geçemeyeceğimiz aşikar. Üstelik TÜİK’e nazaran bağımsız araştırma kuruluşu ENAG rakamla­rın gerçekçi olmadığını düşünüyor olsa gerek ki, enflasyonu Ağustos ayı için yüzde 3,47, son 12 ay içinse yüz­de 90,35 olarak duyurdu.

Peki ya faizler

Merkez Bankası’nın faizleri ne za­man indirmeye başlayacağı da hepi­miz için ayrı bir merak konusu. Be­nim öngörüm Kasım ayında düşüşün başlayacağı, ama gerçek manada pi­yasanın satın alabileceği seviyelere Nisan 2025’de gelebileceği yönünde.

Faizlerin düşmesiyle kredilerin da­ha yaygın hal alması ve yatırım yeri­ne faiz gelirini tercih edenlerin tekrar reel sektöre geri dönmeleri beklenti­si bir hayli fazla. Faizlerin şu anda ha­len yüksek seviyede kalmasının ise en çok fiyatların geri gelmesine yardım­cı olacağı gerçeğinden hareket ettiği­mizde henüz hedeflere ulaşmak için epey vakte ihtiyaç olunduğu gerçe­ğiyle karşılaşılıyor. İşte aslında para­doks burada başlıyor.

Bir tarafta hem kayıt dışılığı önlemek ve fiyatları aşa­ğı çekmek; öte tarafta reel sektörün paraya ulaşamadığı için büyümenin yerini küçülmeye terk etmesi ve dö­vizin de artmayışıyla beraber ihra­catçının da fiyat tutturamamaktan yakınması. Buradaki dengeyi sağla­yabilmek bir hayli güç. Stagflasyon, skimflasyon, slumpflasyon gibi bir­çok terimle piyasalar tanışa dursun, önceden beri bildiğimiz bir kavram yeniden hortlamaya başladı, işte beni asıl korkutan bu. Ne mi o kavram? Ne yazık ki konkordato.

Enflasyon düşüyor, konkordato ilan eden firma sayısı artıyor

Hep en korktuğum terimlerden birisi olmuştur konkordato. Bir borçlunun ticari durumunun sarsıl­mış olmasıyla alacaklıların, alacak­larını belli bir plana göre almaları konusunda kendi aralarında vardık­ları ve mahkemece onaylanan anlaş­ma olarak tanımlamak mümkün.

Ya­ni firma ödeme sıkıntısı içerisinde ve bir tedbir alınmazsa iflas edecek sonucunu da çıkartmak mümkün. İlk 8 ayda konkordato alan şirket sa­yısı tamı tamına 982. Konkordato ilan eden bir firmanın alacaklarının tahsilatlarını uzun bir döneme yayı­larak gerçekleştirecek olmaları, on­ların da borçlarını zamanında öde­yememesi anlamına gelecek ki, do­mino etkisiyle firmaların birbirine zarar vermesi sonucunu doğuracak.

Daha önce de söyledim, yine söyle­yeceğim; para politikası ve maliye politikası belirlenirken, reel sektö­rün en az zarar görmesi gerektiği­nin atlanılmaması lazım. İflas eden veya dara düşen firmanın işten çı­kartmalara başlaması, insanların iş­siz kalması, hiç de istemeyeceğimiz sonuçların doğmasına sebebiyet ve­recek. Bedeli daha ağırlaşmadan ge­rekli tedbirlerin alınması olmazsa olmaz.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar